“Edna bir meyil ve iltifat”

Yeni Asya; merhum Ahmed Feyzî Kul’un, mahkemede Bediüzzaman’ı müdafaa ederken söylediği, “Fâni zevâhirin âlâyişine edna bir meyil ve iltifat göstermeyen ve en küçük bir menfaat ve lezzete tenezzül etmeyen, levs-i fâninin ayağına dolaşan bütün yaltaklanmalarına asla kıymet vermeyen, kimseden bir şey beklemeyen ve dilenmeyen ve kendisine arz edilenleri kabul etmeyen” istiğna mesleğini basın ve yayın hayatına taşıdı.

Akıntıya kapılmadı, siyasî güce boyun eğmedi, âlet olmadı. Ama Üstâd’ın gösterdiği kriterler çerçevesinde siyaseti dâvâya yapabildiğince âlet yaptı. Şimdi hâla her halükârda, o “âlet yapma” zeminini bulmaya da devam ediyor.

Eğer denilse; mevcut hâl içinde mevcut siyasî iktidar gücünü dâvâya âlet etme zemini yok mu?

Hayır yoktur. Zira bütün değerleri, kendi siyasetine âlet yapmayı meşrû sayan bir zihniyet içinde, sen dâvâna âlet edecek bir yol bulamazsın. Bilâkis tam âlet olursun, kudsî dâvânı da âlet yaparsın.

Hem de, “Menfaat üzerine dönen siyaset canavardır.” Hakikatını, olaylar bize yaşatarak gösterdi, gösteriyor.

Üstad Said Nursî’nin kahraman talebesi Zübeyir Gündüzalp’in, “bir lahana yaprağı kadar da olsa müstakim bir gazeteye olan ihtiyaç” fikri Yeni Asya fikriyatının çekirdeği oldu.

İhlâs Risâlesi’ndeki, “Bizler gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş” ifadelerindeki vazifeyi daima omuzunda hissetti.

O çekirdek etrafında yeşillenen ulvî ve müstakim fikirler, meşveretler, Risale-i Nur’daki Hakikat Çekirdekleri’yle buluştu:

“Asya’nın Bahtının Miftahı Meşveret ve Şûrâdır.”

“Âzametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi; ittihad-ı İslâmdır.”

İstanbul’un münbit basın toprağına bir çekirdek olarak atılan Yeni Asya fikriyatının “çekirdek”lik vasfı hiç kaybolmadı.

Ağaç oldu, dal budak saldı, olgun meyvelerle yüklendi. Ama Yeni Asya, meyvelerinin tadıyla “bîhuş” olmadan, gözünü hep çekirdeğe dikti, ona “hasr-ı nazar” etti.

Çekirdek kadrolar oluşturdu, çekirdek mahiyetinde hizmetler üretti.

Kitap, dergi, kaset, film, roman, senaryo ve yazarlık alanlarında attığı adımlar ve ürettiği nümuneler; bu hususlarda daha hevesli, daha donanımlı ve daha dünyevî çalışan kadrolara malzeme oldu.

Yeni Asya; dal ve budaklarını geniş dairelere, kardeş ve dost sahalara uzatsa da; kök ve gövdeyi, meyve ve çekirdeği daima kollayıp gözetti.

**

“Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.” (Bediüzzaman)

Demek ki, Yeni Asya’nın omuzunda bir vazife daha var. O da şudur:

Bîçare hakikatleri kıymetsiz ellere bırakmamak!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*