Maneviyat mevsiminin manevi nevruzu

İki mübarek geceyi bağrına basan Recep ayı içindeyiz. Geçen sene bu mevsimi bizimle beraber idrak edip de, bu seneki mevsime kavuşmadan dünyaya veda eden dost ve arkadaşlarımızı rahmetle yad ediyoruz.

Aslında bütün geceler ve gündüzler, Allah’ın tecellîlerini bize hatırlatan iki münadi gibi nida edip dururlar. Hele böyle mübarek gün ve gecelerde bu nidaya kulak tıkamak akla ziyandır.

Dinî ıstılahta “Şuhur-u Selâse“ tabir edilen üç aylar, gece ve gündüz nimetlerinden faydalanmanın zirvede seyrettiği bir mevsimdir.

Peygamber Efendimizin (asm) ana rahmine intikalinden tutun, Mi’rac’a yükselişine, beraetimiz için tanınan fırsata ve âyetin beyanıyla bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde seksen senelik bir manevî ömrün kazanılmasına kadar yüce mertebeler ve fırsatlar, hepsi de bu maneviyat mevsiminin içindedir.

Maddî ve coğrafî iklimin mevsimleri, dünyanın her yerinde aynı derecede hissedilmediği gibi, bu manevîyat mevsiminin ruh ve heyecanı da her yerde aynı olmayabiliyor. Hiç Haremeyn-i Şerifeyn ile dünyanın diğer yerleri aynı olur mu?

Elbette ki, bu mevsim, dünyanın diğer yerlerinde, meselâ Avrupa’da yaşayan Müslümanların gayreti ve uyanıklığı nisbetinde kendisini hissettirir.

Bu maneviyat mevsimin ilk ayı Recep ise, ilk mübarek gecesi de Regaib’dir. Maneviyat mevsiminin manevî nevrûzu gibi. Nevrûz, baharın ve dirilişin müjdesi olduğuna göre, biz de ruhumuzu, kalbimizi ve bütün manevî varlığımızı bu manevî bahara ve manevî dirilişe açık tutalım.

Kur’ân-ı Kerîm’i okuyup dinleyerek, Cevşen-ül Kebiri okuyup dinleyerek; aile fertleriyle günün mânâ ve önemi hakkında sohbetler ederek, Allah rızası için namaz kılarak, hayatımızın muhasebesini yaparak, tövbe edip mağfiret dileyerek, Peygamber Efendimize (asm) salât ve selâm okuyarak, bol bol duâ ederek, hastaların ve yaşlıların hatırlarını sorarak, yoksulları, öksüz ve yetimleri sevindirerek, dost ve yakınlarımızla tebrikleşerek, dargın ve küskünleri barıştırarak bu mübarek gün ve gecelerimizi değerlendirebiliriz inşaallah.

Kur’ân-ı Kerîm’in hakikî bir tefsiri olan ve bu zamanın fehmine uygun dersler veren Risâle-i Nur’u okuyup dinleyerek de âzamî derecede istifade edebiliriz.

Bir de, Üstadın, Afyon hapsinde Re’fet Beye yaptığı tavsiyeyi buraya alalım ki; hem biz, hem de halen hapishanelerde bulunan iman ehli kardeşlerimizle hisselerimizi alalım.

“Bu mübarek aylarda ve sevabı ziyade bu çilehanede mümkün olduğu kadar bir meşgale-i Kur’âniye ve nuriye ile sıkıntılı vaktiniz sarf edilse, çok faydaları var. Sıkıntı hafifleştiği gibi, kıymettar kalp ve ruhun ferahlarına medar, sevabı yüksek bir ibadet, o Nurlar’la iman cihetinde iştigal, hem tefekkürî bir ibadet, hem İhlâs Risâlesi’nin ahirinde yazıldığı gibi beş vecihle bir nev’î ibadet sayılabilir.”1

Bu gece, Allah’ın ve meleklerin rağbet ettiği Regaip Gecesi. Biz de insan olarak, Müslüman ve mü’min olarak bu geceye rağbetimiz derecesinde Allah’ın ve meleklerin rağbetine mazhar oluruz inşaallah. Rağbet edelim ki, rağbet edilen olalım.

Üç aylarınızı ve Regaip Gecenizi tebrik ve duâ ile.

Dipnot:

1- Tarihçe-i Hayat, s. 909.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*