Kürtçü Halk Partisi…

Image

Mutlaka sizin de dikkatinizi çekmiştir. Gazetemizde Sosyolog Müfid Yüksel ile yapılan röportaj, bazı kesimlerin görmemekte inat ettikleri bir hakikati körlere de gösterdi. Kemalistlerle Osmanlı bakiyesi Türkiye’ye yapılanların gecikmeli olarak Kürtlere yapılmaya başlandığını anlatan çalışmadan dolayı hem kıymetli kardeşimiz Müfid Yüksel’e ve hem de röportajı gerçekleştiren Hasan Hüseyin Kemal kardeşimize kalbî teşekkürlerimizi arz ediyoruz.

İslâmî unsurların dilden, folklordan, TV programlarından, ders kitaplarından ve bütün Kürt kültüründen silinmesi işini neoliberallerin maddî destekleriyle gerçekleştirmeye başlayan “Marksist Kürtçü partinin” gecikmeli başladığı çalışma için uzun zamana ihtiyaç yok, kanaatindeyiz. Haricî dinsizliğin paralarıyla finanse edilen STK çalışmaları, kültürel faaliyetler, şark kadınına yönelik projeler ve sokakta bom boş bekletilen gençler; Osmanlı zamanında Kürdistan olarak adlandırılan Kuzey Irak ile Güneydoğu bölgemizi içine alan coğrafyanın İslâmiyetten soyutlanması, Kürtlere yönelik hedef çalışma olarak ortaya çıkıyor. Bölge insanlarının İslâmiyetten başka bir unsurla bir araya gelemeyeceğini bilen haricî dinsizlik cereyanı, Kürtleri dinden soğutarak bölgeyi istikrarsızlaştırmayı hedefliyor.

Bin bir desise, zahmet ve masrafla Kuzey Irak’ı İslâm dünyasından koparmaya çalışan haricî dinsizlik cereyanı, Kemalistlerle işbirliği yaparak bu bölgeyi de Marksist Kürt militanlarıyla kendi çizgisine çekmeye çalışıyor. Kürt halkının metazoriyi kabullenmediğine delil, yakın tarihimizdeki onlarca isyan olsa gerek. İşte bu hakikat Kemalistlerle neoliberalleri bu yola sevk ediyor. İslâmiyeti hayatlarının esası kabul eden Kürtleri ne Araplardan, ne Türklerden ve ne de İranlılardan koparıp onlara düşman etmek mümkün olmadığına göre, onlar için “dinden soğutmaktan” başka bir “çare” kalmıyor.

Kürtlerin geleneği, dili, edebiyatı, harsı ve bütün kültür unsurları tıpkı Araplarda ve Türklerde olduğu gibi İslâmiyetle mezc olmuş. Deccaliyetin Kuzey Avrupa’dan ta Çin’e kadar yaydığı “kültür devrimlerinin” en büyük hedefi bütün kutsalları geleneklerle birlikte yıkıp yerine dinsizliği ikame değil miydi? Apo’nun devrimciliği ile neoliberallerin anladıkları “değişim” arasındaki farkı kimsecikler izah edemiyor. Zira bu anlamdaki Kemalist Kürtlerle neocon ve neoliberaller arasında fark yoktur. Klâsik ve geleneksel düşüncenin de burada Kemalizm ile haricî dinsizlik cereyanlarına yardımcı olduğunu ifade etmek zorundayız.

Bölgedeki dehşetli ayrışmayı Amerika’ya, Avrupa’ya veya AB’ye mal etmeye çalışanlar da Kemalistlerdir. Zira ortada bu mânâda bir düşman yok. Kendi izlerini, neoliberaller ve neoconlarla ittifaklarını başka şekilde kamufle edemezler. Irak halkının katili Troçkici Paul Wolfowitz’in işgal günlerinde İslâm ülkelerine hitaben tavsiyesini unutmamak gerekir: “Her İslâm ülkesi, kendi içinde bir M. Kemal çıkarmadıkça demokrasiye kavuşamaz…”

Açılım öncesinde Erbil’de yapılan “Abant platformu” da maalesef bu projede kullanılmıştır. Açık Toplum Enstitüsü yetkililerinin dolaylı bir şekilde destekledikleri bu tür çalışmalarda, faydanın devamlı karşı tarafa olduğu bir vakıa. AB’nin Hıristiyan ve insaniyetperver temsilcilerinin destekledikleri “İslâm Birliği” projesinin tam merkezine yerleştirlen “Kürtçü Halk Partisinin” hangi misyonları yüklendiğini, dikkatlice inceleyenler anlayacaklardır.

Neden Kürtçü Halk Partisi?

Selanik orijinli İttihad ve Terakkî Partisinin Osmanlı hanedanını nasıl tahttan indirdiğini, tarih çoktan yazmaya başladı. Bu partinin bozuk kısmının kullandığı unsur ve argümanların, Cumhuriyet döneminde Türkçü Halk Partisine umde olduğunu gözardı edemeyiz. Devrimler, İlkeler, kurultaylar, kurumlar ve enstitüler hep İttihad ve Terakkî’nin prensiplerine ve köklerine bağlanır. Bu dönemde, yine bir kısım Avrupalıların yardımıyla gereçekleştirilmiş “büyük devrimin” bugün aynı Avrupa orijinli din karşıtı organizasyonların yardımıyla şarkta yapılmaya çalışılması, tarihin tekerrürü gibi görünse de hakikatte “ahirzaman cereyanlarının ortak projesinden” başka birşey değildir.

Çıkış yolu…

Bölge ahalisinin sinirlerini bilinçli biçimde geren ve onları, idare ettikleri ekranların başına toplayan Türkiye karşıtlarının oyununu bozacak tek vasıta dindir, İslâmiyettir, Kur’ân’dır. Bölge halkı bundan başka birşey anlamıyor. Hissiyatlar ayakta, yaralar kanıyor ve mütemadiyen intikam fikirleri telkin ediliyor. Bölgeyi anarşiye boğanların korktukları “İslâmiyeti” irtica kaygısıyla kara listeye alan bir devlet, şu metodlarla burada çıkış bulamaz. Yarayı derinleştiren ve intikam hissini tahrik eden Kemalizmle, zorbalık ve ahlâksızca duruşlarla ne açılım sağlanır ve ne de hastalık tedavî edilebilir. Kemalizmin geçmişteki bütün çizgisine, ifade ve icraatlarına sahip çıkan bir hükümetin yapacağı en güzel şey, herkesten önce bölgeyi terk etmesidir. Burada cesur, demokrat, hakperest ve ırkçılığa prim vermeyen bir anlayışla yapılacak siyasete ihtiyaç var. Hareketini haricî saiklerle değil, millî menfaatlerle ayarlayan bir politikanın bölgeye kalıcı barışı getireceği de bir hakikattir.

İttihad-ı İslâmı ve hakikî medeniyeti savunan İsevî Avrupa’ya düşman olan cereyanlar ellerini çabuk tutuyorlar. Türkiye AB’ye yaklaşır, İsevî dünya ile İslâm dünyası yan yana gelirlerse, bu dinsiz cereyanların bölgeden def olacaklarını, onlar bizden daha iyi biliyorlar. Şarkı intibaha getirmek üzere geceli gündüzlü olarak bu hadiselerin mahiyeti ahaliye anlatılmalı.

 

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*