Ey Müslüman! Biri maddî, biri mânevî, Avrupa rüçhanının iki sebebinin şu netice-i müthişiyle, o neticenin tesir-i muharribanesine karşı, mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört elle sarıl. Yoksa mahvolursun!
Evet, biz aşağıya iniyoruz, onlar yukarıya çıkıyor. Bunun iki sebebi vardır. Biri maddî, biri mânevîdir.
BİRİNCİ SEBEP: Umum Hıristiyanın kilisesi ve mâden-i hayatı olan Avrupa’nın vaziyet-i fıtriyesidir. Zira dardır, güzeldir, demir madenidir, girintili çıkıntılıdır. Deniz ve enharı bağırsaklarıdır, bâriddir.
Evet, Avrupa küre-i zeminin hums-u öşrü iken, nev-i beşerin bir rub’unu letafet-i fıtriyesiyle kendine çekmiş. Hikmeten sabittir ki, efrad-ı kesîrenin içtimâı, ihtiyacatı intaç eder. Görenek gibi çok esbabla tekessür eden hâcât, zeminin kuvve-i nâbitesine sığışmaz. İşte şu noktadan ihtiyaç san’ata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip tâlime başlarlar.
Evet, fikr-i san’at, meyl-i mârifet, kesretten çıkar. Avrupa’nın darlığı ve deniz ve enharı olan vesait-i tabiiye-i münakale içinde dolaşması sebebiyle, teârüf ticareti, teâvün iştirak-i mesaiyi intaç ettikleri gibi, temas dahi telâhuk-u efkârı, rekabet de müsâbakatı tevlit ederler. Ve bütün sanayiinin mâderi olan demir madeni, kesretle içinde bulunduğundan, o demir, medeniyetlerine öyle bir silâh-ı kuvvet vermiştir ki, dünyanın bütün enkaz-ı medeniyetlerini gasp ve garat edip gayet ağır bastı, mizan-ı zeminin muvazenetini bozdu.
Hem de herşeyi geç almak, geç bırakmak şanından olan burudet-i mutedilâne, sa’ylerine sebat ve metanet verip, medeniyetlerini idame etmiştir. Hem de ilme istinatla devletlerinin teşekkülü, mütekabil kuvvetlerinin tesadümü, gaddarane istibdatlarının iz’âcâtı, engizisyonane taassuplarının aksülâmel yapan tazyikatı, mütevazi unsurlarının rekabetle müsabakatı, Avrupalıların istidatlarını inkişaf ettirip, mezâyâ ve fikr-i milliyeti uyandırdı.
İKİNCİ SEBEP: Nokta-i istinattır. Evet herbir Hıristiyan başını kaldırıp, müteselsil ve mütedahil maksatların birine el atsa, arkasına bakar ki, istinat edecek, kuvve-i mâneviyesine daima imdat edip hayat verecek, gayet kavî bir nokta-i istinat görür. Hattâ en ağır ve büyük işlere karşı mübarezeye kendinde kuvvet bulur.
İşte, o nokta-i istinat, her taraftan ellerini uzatan dindaşlarının uruk-u hayatına kuvvet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit âmade ve dessas, medenî engizisyon taassubuyla, maddiyunun dinsizliğiyle yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesiyle mest-i gurur olmuş bir müsellâh kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Avrupa’nın medeniyetidir.
Görülmüyor mu ki, en hürriyetperver maskesini takan (İ.G.), elini uzatıp arıyor. Nerede Hıristiyan bulsa hayat veriyor. İşte Habeş, Sudan. İşte Tayyar, Artuşî. İşte Lübnan, Huran. İşte Malsor ve Arnavut. İşte Kürt ve Ermeni, Türk ve Rum, ilâ âhir…
Elhâsıl: Onları canlandıran emeldir ve bizi öldüren yeistir. Meşhurdur ki, biri demiş: “Eğer bir nokta-i istinat bulsam, küre-i zemini yerinden oynatırım.” Bu faraziyede acip bir nokta vardır. Demek, bu küçücük insan, nokta-i istinat bulsa, küre gibi büyük işleri çevirebilir.
Ey ehl-i İslâm! İşte, küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyete çökmüş olan mesâib ve devâhiye karşı nokta-i istinadınız, muhabbetle ittihadı, mârifetle imtizac-ı efkârı, uhuvvetle teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir.
Sünuhat, s. 76-79, (yeni tanzim, s. 186-194)
LÜGATÇE:
rüçhan: Üstünlük, yükseklik.
netice-i müthiş: dehşetli netice.
tesir-i muharribane: tahrip edici tesir.
hâmi: Koruyan, himâye eden.
hums-u öşr: Onda birin beşte biri. Yani, bir şeyin ellide biri.
rub’: Dörtte bir.
efrad-ı kesîre: Fertlerin çokluğu.
kuvve-i nâbite: yetişme kuvveti.
vesait-i tabiiye-i münakale: tabii ulaştırma vasıtaları.
mâder: bir şeyi doğuran, bir şeyin çıktığı yer.
burudet-i mutedilâne: ılıklık, orta şiddetteki soğuk.
iz’âcât: can sıkmalar, rahatsız etmeler.
uruk-u hayat: hayat damarı.
müsellâh: silâhlı.
küre-i zemin: Yerküre, Dünya.
mesâib: Musibetler, felâketler.
devâhi: Büyük belâler. Afetler. Kazâlar
nokta-i istinad: dayanak noktası.
imtizac-ı efkâr: Fikirlerin birbirine kaynaşması.
uhuvvet: kardeşlik.
teavün: yardımlaşma.
nokta-i İslâmiyet: İslâmiyet noktası.
Benzer konuda makaleler:
- Avrupa’nın fıtrî ahvali ve mâhiyeti
- İslâm’ın ve Asya’nın istikbali parlak görünüyor
- İslâm’ın ve Asya’nın istikbali gayet parlak görünüyor
- İslâm’ın ve Asya’nın istikbali parlak görünüyor
- Medeniyetin güzellikleri
- Talihimizi açacak olan yalnız meşrûtiyet ve hürriyet
- Nurcular, Demokratlara bir nokta-i istinaddır
- Bu tahrip edicilere ittihad-ı İslâm dayanabilir
- Demir mu’cizesi
- Hürriyetimiz, İslâm âleminin hürriyetinin mukaddimesi
Kur’an’ı çağa tefsir ederek, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, bu dünyadaki vazifem nedir?” sorularına cevaplar sunan, “iman-ı tahkiki”, “ahlâk” ve “istikamet” rehberi Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi.
İlk yorum yapan olun