Nurların intişarı yasak değil ve mahkeme ilişemiyor

Acaba ortalıkta en ziyade zararlı biz ve Nurlar mıdır ki, her muharrir serbest yazıyor ve her sınıf müdahalesiz toplanma yapıyor? Halbuki din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka çare olamaz.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Yanımda bulunan yeni harfle müdafaatın âhirindeki cetvelden iki tanesini, ehl-i vukufa cevapla beraber Diyanet Riyasetine ve Ankara’nın ağırceza mahkemesine göndermek için lüzum varsa size göndereceğim. Hem ehl-i vukufa cevabın bir sureti buradaki mahkemeye verilsin.

Saniyen: Meselemizi genişlettirmeleri hayırdır. Şimdiye kadar kıymetini düşürmek fikriyle zâhiren küçük, ehemmiyetsiz gösterip gizli çok ehemmiyet veriyordular.

Şimdi bu vaziyet, inşaallah hizmet-i imanîye ve Kur’ânîye daha ziyade hayırlı ve faydalı olacak.
Said Nursî

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Bu sene serbest olsaydı belki bir kısmımız hacca gidecekti. İnşaallah bu niyetimiz bilfiil gitmiş gibi kabul olup bu sıkıntılı halimizde hizmet-i imaniye ve Nuriyemiz öyle büyük bir hac sevabını verecek.

Saniyen: “Risale-i Nur, Kur’ân’ın çok kuvvetli, hakikî bir tefsiridir” tekrarla dediğimizden, bazı dikkatsizler tam mânâsını bilmediğinden bir hakikati beyan etmeye bir ihtar aldım. O hakikat şudur:

Tefsir iki kısımdır:

Birisi, malum tefsirlerdir ki, Kur’ân’ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve ispat ederler.

İkinci kısım tefsir ise, Kur’ân’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve ispat ve izah etmektir. Bu kısmın pekçok ehemmiyeti var. Zâhir malûm tefsirler, bu kısmı bazen mücmel bir tarzda derc ediyorlar. Fakat Risale-i Nur, doğrudan doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda muannid filozofları susturan bir mânevî tefsirdir.

Salisen: Sabahleyin birşey yazacaktım, kaldı. Şimdi aynı mesele çıktı, kâtip Sâlim Bey izin verdi. Yarın Heyet-i Vekileye bir istida yazmak için Hüsrev ve Tahirî yanıma gelsinler.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Acaba ortalıkta en ziyade zararlı biz ve Nurlar mıdır ki, her muharrir serbest yazıyor ve her sınıf müdahalesiz toplanma yapıyor? Halbuki din terbiyesi olmasa, Müslümanlarda istibdad-ı mutlak ve rüşvet-i mutlakadan başka çare olamaz. Çünkü, nasıl bir Müslüman, şimdiye kadar hakikî Yahudi ve Nasranî olmaz, belki dinsiz olur, bütün bütün bozulur. Öyle de, bir Müslüman bolşevik olamaz. Belki anarşist olur, daha istibdad-ı mutlaktan başka idare edilmez. Biz Nur talebeleri hem idareye, hem âsâyişe, hem vatan ve milletin saadetine çalışıyoruz. Karşımızdaki dinsiz anarşist ve millet ve vatan düşmanlarıdır. Hükûmet için bize ilişmek değil, tam himaye ve yardım etmek elzemdir.
Said Nursî

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Refet, Ethem ve Çalışkan’lar ve Burhan gibi Nur naşirlerini tahliye etmeleri gösteriyor ki, Nurların intişarı yasak değil ve mahkeme ilişemiyor. Hem cemiyetçilik bulunmadığına bir karar alâmetidir. Hem meselemizi uzatmada, Nurlara nazar-ı dikkati geniş bir dairede celb etmesinden, onları okumasına bir umumî dâvet ve resmî bir ilânat hükmünde, işiten müştakların okumak heveslerini tahrik ettiğinden, sıkıntımızdan, zarardan yüz derece ziyade bize ve ehl-i imana menfaatlere vesiledir. Zaten bu zamanda, en geniş daire-i zeminde, en dehşetli ve küllî bir hücumda tecavüz eden dalâlet ordularına karşı böyle kudsî bir ders, bu suretle atom bombası gibi inşaallah tesirini göstermeye bir işarettir.
Said Nursî
Şualar yeni tanzim, 14. Şua, 803-806

LÛ­GAT­ÇE:
Ehl-i vukuf: Bir mesele hakkında bilgi ve yetki sahibi olanlar.
Müdafaat: Müdafaalar, savunmalar
Saniyen: İkinci olarak
Suret: Nüsha, kopya
Zahiren: Görünüşte
Muannit: İnatçı
Elzem: En lüzumlu
İstibdad-ı mutlak: Tam baskı ve diktatörlük.
İstida: Dilekçe
Heyet-i vekile: Bakanlar kurulu
Muharrir: Gazeteci, yazar.
Nasrani: Hıristiyan
Müştak: Arzulu, istekli.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*