Şapka medeniyeti (!)

Başa konulan şapka (fötr), acaba medenî olmanın bir göstergesi midir? Tâbir-i diğerle, şapka giyilmeden medenî olunamaz mı?

Bundan yüz sene kadar evvel yurt genelinde estirilen havaya göre “medeniyet tarikatı”na girebilmenin yolu, başa şapka geçirmekle mümkün olur ancak.

*

25 Kasım 1925 tarihli Meclis oturumunda “Şapka İktisası Hakkında Kanun” kabul edildi; üç gün sonra da Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Halk dilinde buna “Şapka Kanunu” denir.

Meselenin dikkat çeken yönü, Şapka Kanunu çıkmadan evvel yapılan acip-garip şeylerdir. Öyle anlaşılıyor ki, millete resmen şapka giydirmek için tâ aylar öncesinden bazı çalışmalar yapılmış. O çalışmaların bir kısmı “milletin tepkisini test etme” maksatlı imiş. Bir kısmı da, halkı ikna etmek, ardından razı etmek için imiş.

İşte bu maksada matuf olarak Kastamonu seyahatinde bulunan Mustafa Kemal, 30 Ağustos 1925’te önce Türkocağı’nı ziyaret ederek bir konuşma yaptı; hemen ardından, bu kez Halk Fırkası il merkezine gelerek aynı meselede şunları söyledi: “Efendiler ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakiki tarikat, tarikat–ı medeniyyedir.”

Bu meyandaki konuşmalar daha sonraki gezi noktalarında da tekrarlanınca artık iyice anlaşıldı ki, yakında bir “Şapka İnkılâbı” yapılacak ve yüzde 98’i Müslüman olan bu milletin başına kanun zoruyla şapka geçirilmeye çalışılacak.

Nitekim, bu yöndeki plânın bir parçası olarak Vakko firmasına sipariş edilen şapkalardan vagonlar dolusu serpuş aynı tarihlerde Kastamonu’ya getirtilerek vatandaşlara dağıtıldı.

*

Kastamonu’dan İnebolu’ya giden M. Kemal, başında Panama şapkası olduğu halde buradaki Türk Ocağında aynı konuya şu sözlerle temas etti: “Efendiler! Açık söylemek isterim ki, bu serpuşun adına ‘şapka’ derler.”

Batı Karadeniz’den sonra şapka amaçlı olarak yurt gezisine devam eden Mustafa Kemal, Balıkesir Türk Ocağı’nı ziyaret ettikten sonra Akhisar’a geçti ve burada da Türk Ocağı’nı ziyaret ederek şu konuşmayı yaptı: “…Şapka giyelim mi, giymeyelim mi gibi sözler manasızdır. Şapka da giyeceğiz, Batı’nın her türlü uygarlık eserlerini de alacağız. Efendiler, medenî olmayanlar, medenî olanların ayakları altında ezilmeye mahkûmdurlar!”

*

Aynı dönemin Türkiye’sinde olağanüstü derecede daha başka gelişmeler de yaşandı. Bunları da özet halinde hatırlatıp nihayet verelim.

Gelecek aylarda yapılacak olan “Şapka inkılâbı”nın ilk işaretleri Kastamonu’da verildiği aynı zaman diliminde, Vakko firmasını zengin edecek olan serpuşların-şapkaların imalatına da hız kazandırıldı. Milyonlarca vatandaşın başına Vakko imâlatı şapkalardan giydirilmeye başlandı.

*

Şark vilâyetlerindeki çalkantılar henüz yeni yeni yatışmaya başlamıştı. Nakşî tarikatı liderlerinden Şeyh Said ve 47 arkadaşı, aynı yılın 29 Haziran’ında Diyarbekir’de idam edildi.

*

Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan partilerden ana muhalefet cephesindeki TCF, şiddetli baskılara mâruz kaldı ve aynı yılın ortalarında cebren kapatıldı.

*

Van taraflarında bulunan Üstad Bediüzzaman, aynı tarihlerde inzivagâhından alınarak Garbî Anadolu’ya sürgün edildi. Muhtelif yerlerde başındaki sarığı çıkartıp yerine şapkayı koyma teşebbüslerinde bulunuldu. Ancak, o mübaret zât, bu hiçbir şekilde razı olmadı ve resmî dairelerde, makamlarda dahi başındaki sarığı çıkarmadı, çıkarttırmadı.

*

98 yıllık “Şapka Kanunu” köprüsünün altından çok sular aktı. Şu cebrî kanunun tatbikatı millete çok pahalıya mal oldu. Bu meyanda yaşanan sıkıntı, baskı ve talihsizliklere dair kitap hacmindeki çalışmalara ihtiyaç var.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*