Verebilme meselesi

Vermek, üzerinde, elinde veya yakınında olan bir şeyi birisine eriştirmek, iletmek, lütfeylemek; “Veren el alan elden hayırlıdır”1 hadis-i şerifiyle teşvik edilen güzel bir fiil, hayırlı bir ameldir.

Zekât ver, sadaka ver, hediye ver, armağan ver; ne verirsen ver.

Yeter ki ver.

Zekât, varlıklı Müslüman’ın fukaraya olan borcu. Bunun lamı cimi yok, nisap miktarınca ödenecek. İhtiyarî olan vermek ise, sadakadır. Aynî, nakdî ve fiilî olmak üzere, sadakanın alanı oldukça geniş! Dinimiz, bir tebessümü bile sadaka sayıyor ve Cenab-ı Hak bu davranışa sevap yazıyor.

Bu şeyleri yapmanın makbul olanı, “var” iken, ayağın yere basarken yapmak.  Ebû Said’den (ra) rivayet edilen hadis-i şerifte ise, Peygamberimiz (asm): “Kişinin hayatta iken bir dirhemi sadaka olarak vermesi, vefâtı ânında yüz dirhemi sadaka olarak vermesinden daha hayırlıdır”2 diyor.

Buna bir misal: Son anlarını yaşadığına, artık dar-ı beka yolcusu olduğuna dair emareler hisseden bir adam, oğlunu çağırıyor ve ona;

“Oğlum” diyor. “Ben öldükten sonra, bana ait servetimden filan kimseye şu kadar, şu vakfa bu kadar, şuradaki hayır kurumuna şunları vs, vs…” Hayır yapmayı düşündüğü kişileri, kurumları sayıp döküyor ve bunu vasiyet ediyor.

Söylenenleri sükûtla ve dikkatle dinleyen oğul, babasına: “Baba, bu söylediklerinin hiç birini yapmam; vallahi de billahi de hiç kimseye on para vermem” diyor.

Baba, şaşırıyor! Oğluna: “Nasıl olur yavrum? Sen benim en güvendiğim ve bana karşı hizmette kusur etmeyen evlâdımsın” diyor.

Oğlunun cevabı ise şu oluyor: “Babacığım, şu an hayattasın. Senin, hayatında, sağlığında vermediğini ben niye vereyim?”

“Ne verirsen elinle, o gider seninle” atasözünün tam yeri.

Yani mesele, kendi elinle verebilme meselesi!

Adamın biri,  hayır yapmayı,  hayırlı işlere katkıda bulunmayı istermiş, ama bir türlü yapamazmış. Yani, bir türlü eli cebine varmazmış.

Yine bir gün hayra teşvik edilmiş. Gel gör ki, vermekte zorlanıyormuş. Arkadaşlarına:

“Gelin, elinizi cebime sokun da, şu parayı alın kardeşim” demiş.

Vermek, sehâvet olmanın yanında; veren kişinin de âlicenaplığıdır.

“Ne verirsen elinle …” atasözünün dinî manası, kişinin dünyada yaptığı her şeyin öldükten sonra da bir karşılığı olduğunu; ama vereceği şeyi kendi iradesiyle, kendi eliyle vermesinin daha makbul olacağını ifade etmesidir.

Verilen kadar, verilen yer de önemlidir.

Efendimiz (asm), “Akrabanın akrabaya vereceği sadaka, hem sadaka hem de sıla-i rahim sevabı kazandırır”3; “Akrabaya verilen sadakanın sevabı iki kat olarak verilir”4 buyuruyor.

İn’âm, Allah’ın insana nimet (hayat için lâzım olan her şeyi) vermesi, ihsanda bulunması demektir.

Samed olan, hiçbir şeye ihtiyacı bulunmayan Allah (cc), her nimeti karşılıksız verir; kulları verilene şükrettikçe, şükrün karşılık olarak yine verir.

Velhâsıl:

Seni veren O.

Sana veren, O.

Sen de, verdiklerinden ver!

Dipnotlar:

1- Buharî, Zekât, 18.

2- Camiü’s-Sağîr, 4: 1401 (Ebû Davud, Vesâyâ, 3).

3- Age. 3: 1120, (Taberânî’nin Evsat’ından).

4- Age, 2: 551, (Taberânî’nin Kebîri’nden).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*