Bediüzzaman mevlidleri ve nurlu buluşmalar

Uzun yıllar kesintiye uğrayan Isparta Bediüzzaman Mevlidinin bu sene dördüncüsünü gerçekleştirdik.

30 Eylül 2012 Pazar günü, Ulu Cami’nin içi ve dışı bayram yerini andırıyordu. Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinden konvoylar hâlinde gelen ve uzak yakın demeden Isparta’ya akın eden Nur kahramanları, öz kardeşten daha ileri bir kardeşlik ruhuyla ve hasretle birbirleriyle kucaklaşıyor, muhabbet ediyorlardı. Allah rızası yolunda mevlid için buralara gelen ve nurlu buluşmalara vesile olan bu fedakârlar topluluğunun oluşturduğu bu muhteşem manzarayı, eminim semanın hadsiz sakinleri olan melâikeler dahi alkışlıyorlardı.

İstanbul’dan Diyarbakır’a, İzmir’den Urfa’ya, Ankara’dan Antalya’ya kadar her vilâyetten gelenler vardı. Almanya’dan gelen bir ekip de, EuroNur adına ve saidnursi.de sitesi hesabına bu nurlu tabloyu ölümsüzleştirmek için her kareyi kameraya alıyordu. Doğulusu Batılısıyla, Kuzeylisi Güneylisiyle, hâsılı etnik kökeni ne olursa olsun, Bediüzzaman küçük bir Türkiye olan bu insanları kaynaştırmıştı. “Millî birlik ve kardeşlik projesi” adı altında ve çok büyük masraflar eden, ama bir türlü başarılı olamayan devlet erkânı Bediüzzaman’a baksınlar ve ibret alsınlar. Ellerinden geliyorsa Bediüzzaman modelini topluma uygulasınlar.

Öğle namazı ve mevlid öncesi verdiğimiz vaazda, Bediüzzaman Hazretlerinin hayatını vakfettiği dâvâsını, gaye ve hedefini anlatmaya çalıştık. “Ben cemiyetin iman selâmeti yolunda hayatımı vakfettim. Gözümde ne cennet sevdası var, ne de cehennem korkusu.” diyen Bediüzzaman Hazretleri cam gibi şeffaf, içi dışı aynı olan bir dâvâ adamıydı. Gizli ajandası hiçbir zaman olmamıştı. Mahkemelerde bile maksadını hiç gizleme ihtiyacı duymamıştı. “Bizim ve Risale-i Nur’un hedefimiz ve programımız, evvelâ kendimizi, sonra vatandaşlarımızı kabrin tek başına hapsinden ve cehennemin idam-ı ebedîsinden kurtarmak, bu vatanı da maddî ve manevî anarşiden muhafaza etmektir” diyordu. Allah’ın rızasından başka maksat gözetmeyen ve sırf âhireti esas alıp iman kurtarmayı hedefleyen Risale-i Nur ve onu okuyan talebelerinin, dolaylı yoldan asayişi temin noktasında dünyaya da faydaları vardı. Bütün usûllerin denenip tıkanma sınırına gelindiği bir zamanda, ülkeyi yönetenlerin Bediüzzaman’a sırtını dönmeleri doğru olmazdı.

Bediüzzaman, hicrî on üçüncü asrın minaresinin başında durup, sûreten medenî ve dinde lâkayt olanları namaza ve camiye dâvet ediyordu. Tahkikî imanı umuma ders vererek, geniş halk kitlelerinin imanını taklitten kurtarıp, mensubu olduğu dinin esaslarını yaşayan bir toplum meydana getirmeye çalışıyordu. “Eğer biz doğru İslâmiyeti ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ef’alimizle izhar etsek, elbette sair dinlerin tâbileri cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler. Hatta küre-i arzın bazı kıt’a ve devletleri de fevc fevc İslâmiyet’e dâhil olacaklar” tesbitini yapıyordu.

Bediüzzaman ve onun gibi bâkî âlemlere göç etmiş Nur Talebelerinin ruhaniyetleri mutlaka Isparta mevlidinde bizlerle beraberdi. O manevî hâl hissediliyordu. Bu manayı ifade için Üstad “Hafız Ali ve diğerleri bizim çok yakınımızdalar, bize dikkat ediyorlar. Hatta bize yardım ediyorlar” diye eserlerinde bahsediyordu.

Vaaz, namaz ve mevlid programından sonra, muhabbet seli içinde binlerce Nur Talebesi memleketlerine dağılırken, Isparta’da manevî bir atmosferi yeniden yaşamak için, gelecek seneyi hasretle bekleyecekleri her hâllerinden anlaşılıyordu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*