Büreyde Bin Husayb (?-682)

Peygamber Efendimizin (asm) Medine’ye hicret ettiği sırada öldürülmesi için, müşriklerin vaat ettiği büyük ödülü almak maksadıyla yola çıkan, fakat Peygamber Efendimiz ile ilk karşılaşmasında Müslüman olan sahabedir. Aynı zamanda en son vefat eden sahabedir. 164 hadis rivayet etmiştir. Risâle-i Nur’da Büreyde bin Husayb, “meşâhir-i ulema-i Sahabe ve rivayet-i hadisin rüesaları” (meşhur alim sahabe ve hadis rivayet edenlerin reisleri) arasında sayılmaktadır (Mektubat, s. 130). Künyesi; Ebu Abdullah Büreyde bin Husayb bin Abdullah el-Eslemî şeklindedir.

Büreyde’nin doğum tarihi bilinmemektedir. Eslem Kabilesinin Şehmoğulları koluna mensup olup, asıl adının Amir olduğu nakledilmektedir. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiği zaman Büreyde, söz konusu kabilenin önemli kişileri arasında yer almaktaydı. Bir süre Şehmoğulları’na reislik yapmıştır.

Peygamber Efendimizin (asm) Medine’ye hicret ettiğini duyan Mekke’li müşrikler, onu tamamen ortadan kaldırmaya karar verdiler. Hazreti Muhammed’i ölü veya diri Mekke’ye geri getirene 100 deve vermeyi taahhüt ettiler. Bunun üzerine ödülü almak isteyen çok sayıda kişi harekete geçti. Ödül vaadini duyanlardan birisi de Büreyde idi. Yanına aldığı seksen kadar adamıyla birlikte yola koyuldu. Ancak, Peygamber Efendimizi hiç görmediğinden onu tanımıyordu. Bir süre devam eden takipten sonra Büreyde Hazreti Peygamber ile karşılaştı. Peygamber Efendimiz onların yaklaşmalarından ötürü hiçbir telaş göstermedi.

Büreyde ve adamları Peygamber Efendimizin yanına gelince birkaç soruyla karşılaştılar. Hazreti Peygamber, Büreyde’ye adını, kimlerden olduğunu, aşiretinin hangi koluna mensup bulunduğunu sordu. O da adının Büreyde olduğunu, Eslem Kabilesinin Şehmoğulları koluna mensup bulunduğunu söyledi. Bu soru ve cevaplar sırasında Peygamber Efendimizin metanetine, cesaret ve konuşmasına hayran kalan Büreyde de karşısındakinin kim olduğunu öğrenmek istedi ve kim olduğunu sordu. Hazreti Peygamber Abdülmuttalib’in torunu ve Abdullah’ın oğlu Muhammed olduğunu döyledi. Yani öldürmek için yola çıktığı kişi karşısında duruyordu. Fakat Büreyde, Peygamber Efendimizin daveti üzerine hemen orada Müslüman oldu. Yanında bulunan adamları da ona tabi oldular.

Büreyde kendi arazilerinden geçmekte olan Peygamber Efendimize, bu topraklardan geçinceye kadar eşlik ederek muhafızlığını yaptı. Bir süre sonra kendisi de Medine’ye hicret etti. Bedir ve Uhud savaşlarından sonra Medine’ye hicret ettiği için bu savaşlarda bulunamadı. Ancak, daha sonra Peygamber Efendimiz ile birlikte on altı savaşa katıldı. Hudeybiye’ye gidildiği sırada İslam Ordusuna kılavuzluk yaparak onları Mekke keşif kolunun takibinden kurtardı. Tebük Seferi için kabilesini savaşa hazırlama görevini üstlendi. Peygamber Efendimizin vefatından sonra Medine’den ayrıldı.

Büreyde, “Benim damarlarımda cihad kanı akmaktadır. Hayatım at sırtında geçer” demek suretiyle cihada olan aşkını dile getirirdi. Hazreti Ömer’in (ra) halifeliği sırasında bazı kumandanlıklarda da bulundu. Daha sonra Basra şehrinin kurulmasını müteakiben buraya yerleşti. Hazreti Osman’ın (ra) halifeliği zamanında gerçekleşen Horasan fethine katıldı. Kahraman ve cesaret sahibi bir sahabe olan Büreyde, savaşlarda öne atılmaktan çekinmezdi. Hayber’in fethi sırasında surlarda açılan gediklerden içeri giren ilk kişilerden biriydi. Bu sırada üzerinde kırmızı bir elbise bulunduğundan hemen fark edilmekteydi. Bilahare bu hareketini tasvip etmediğini, alçakgönüllülükle bağdaştıramadığını, söz konusu hareketini büyük bir günah olarak telakki ettiğini, daha büyük bir günah işlemediğini ifade etmiştir.

Emeviler dönemine de yetişen Büreyde, Yezid’in halifeliği zamanında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Vefat ettiği zaman başka sahabe kalmamıştı. Böylece en son vefat eden sahabe o oldu.

Büreyde, Peygamber Efendimizden 164 hadis rivayet etti. Bu hadislerden bir kaçı Risâle-i Nur’da da yer almaktadır. Mucizat-ı Ahmediyeye tanık olan Büreyde,-Risâle-i Nur’da da yer alan-yerlerinden kalkıp, insanlar gibi Peygamber Efendimizin emrini dinleyen ağaçların hareketine tanık oldu. Bunlardan birisi şu şekilde aktarılmaktadır: “Biz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın yanında iken, bir seferde bir a’râbî geldi. Bir âyet, yani bir mucize istedi. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: Şu ağaca söyle ki, ‘Resûlullah seni çağırıyor.’ Bir ağaca işaret etti. Ağaç, sağa ve sola meylederek köklerini yerden çıkarıp huzur-u Nebevîye geldi, ‘Esselamün Aleyküm Ya Resulallah (Selam sana ey Allah’ın Resülü)’ dedi. Sonra a’râbî dedi: ‘Yine yerine gitsin.’ Emretti, yerine gitti. A’râbî dedi: ‘İzin ver, sana secde edeyim.’ Dedi: ‘İzin yok kimseye.’ Dedi: ‘Öyleyse senin elini, ayağını öpeceğim.’ İzin verdi.” (Mektubat, s. 126-127)

Büreyde buna benzer başka mucizelere de tanık oldu; “Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hutbe okurken, Mescid-i Şerifte Cizü’n-nahl (kuru hurma direği) denilen kuru direğe dayanıp okurdu. Minber-i şerif yapıldıktan sonra, minbere geçtiği vakit, direk tahammül edemeyerek, hamile deve gibi ses verip inleyerek ağladı. Hazret-i Enes, tarikinde der ki: Camus gibi ağladı, mescidi lerzeye getirdi. Sehl ibni Sa’d, tarikinde der: Hem onun ağlaması üzerine, halklarda ağlamak çoğaldı. Hazret-i Übeyy ibni’l-Kâ’b, tarikinde diyor: Hem öyle ağladı ki, inşikak etti.” (Mektubat, s. 130-131)

Büreyde, Ciz’in ağlamasından sonra Resul-i Ekremin (asm) elini üstüne koyup; “İstersen seni daha önce içindi bulunduğun bahçeye geri göndereyim; orada kök salasın, yetişip büyüyesin , yeni yeni yaprak çıkarasın, meyve veresin, istersen seni Cennette dikeyip; Allah’ın dostları orada meyvelerinden yesin” buyurduğunu nakletti. Bunun üzerine ağaç; “Cennette beni dik ki, benim meyvelerimden, Cenâb-ı Hakkın sevgili kulları yesin. Hem bir mekân ki, orada beka bulup, çürümek yoktur”, deyince, Peygamber Efendimizin önce, “öyle yaptım” dediğini ve daha sonra da, “Baki yurdu fani dünyaya tercih etti” dediğini sözlerine eklemektedir. (Mektubat, s. 131)

Bu mucizeleri nakleden Bediüzzaman Hazretleri, söz konusu hadisi talebelerine aktaran Hasan-ı Basri’nin ağladığını ve “Ağaç, Resül-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselama meyil ve iştiyak gösteriyor. Sizler daha ziyade iştiyaka, meyle müstehaksınız”, sözlerine yer vermektedir. Akabinde; “Biz de deriz ki: Evet, hem ona iştiyak ve meyil ve muhabbet, onun Sünnet-i Seniyyesine ve Şeriat-ı Garrâsına ittiba iledir.” ifadelerini eklemektedir. (Mektubat, s. 131-132)

Büreyde’nin naklettiği Hadis-i Şeriflerden bir tanesi de şu şekildedir: “Emanete hıyanet eden, kadını kocası aleyhine ve köleyi de efendisi aleyhine kışkırtan bizden değildir.” (Sahabîler Ansiklopedisi, s. 278).

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*