Demokratik Açılım ve Doğu-Güneydoğu Meselesi Hakkında Görüşler ve Teklifler

Demokratik Açılım ve Doğu-Güneydoğu Meselesi Hakkında Görüşler ve Teklifler
Memleketimizin, bilhassa Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinin halen içinde bulunduğu meselelerin kısmen de olsa çözümü veya bu mevzudaki bazı engellerin aşılması mevzuunda, Doğu Anadolu’nun bir üniversitesinde bir süre öğretim üyeliği yapmış bir kişi olarak, görüşlerimi ve tekliflerimi dile getirmek istiyorum.

 

Çözümle ilgili tekliflerimin tümünün hemen uygulamaya konulması elbette ki mümkün olmayabilir; çünkü, bunların bir kısmı kısa, bir kısmı orta ve bir kısmı da uzun vadelidir. Fakat, bu ve benzeri görüşlerin bir bütün olarak düşünülmesinde ve bu bölgelerin meselelerinin yüz yıl kadar bir geçmişi olduğundan, çözümü için de belki o kadar uzun vadeli bir plânlamanın yapılıp uygulanmasında fayda vardır.

Meselenin Sosyolojik Yönü:

1. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki problem, yılların ihmali sonucu büyümüş, kangrene dönüşmüş ve içinden çıkılmaz gibi görünen bir hal almıştır.

Meseleleri yeni ortaya çıkmış olmayıp aslında en az yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilen bu bölge, hem Birinci Dünya Harbi esnasında ve hem de İkinci Dünya Harbi ve sonrasında hedef seçilmiş; bilhassa dış mihrakların planlı olarak devamlı tahrikine ve kendi emelleri doğrultusunda kullanmağa çalışmalarına maruz kalmıştır.

2. Büyük ekseriyeti ile İslâm dinîne; “dindar” denilecek şekilde bağlı olan bu bölge insanının manevi değerleri, son yüzyıl içinde bazı idareciler tarafından maalesef göz ardı edilmiştir. Hattâ bununla da kalınmayıp, tam aksine; dış mihrakların bazı oyunlarına gelinerek onların manevî değerlerinin tahribi yönünde, bu bölge insanını birbirine bağlayan manevî hayatları büyük ölçüde tahrip edilmiş, bunun yerine menfî milliyetçilik ve ırkçılığı esas alan politikalar izlenerek, büyük tahribat meydana getirilmiştir.

3. Geçmişteki bu idarî hatalara rağmen, mevcut hükümetin bu mevzudaki olumlu teşebbüs ve gayretleri çok yerinde, cesur ve ayni zamanda da zorunludur. Beklenen neticeleri hemen alınamasa bile, bu mühim meseleyi çözmek teşebbüsünün bile, halk arasında fevkalade müspet bir tesir meydana getirdiği açıkça görülmektedir.

Bu Konuda Özetle Yapılması  Telif Edilenler

A- Etnik guruplara âdil yaklaşım

1. Bütün etnik gruplara eşit mesafede olunmalı, o etnik gurupların tümü devletin imkânlarından adalet ölçüsüyle yararlandırılmalı ve onlara fırsat eşitliği sağlanmalıdır.

2. Bütün etnik grupların dil, din ve kültürlerinin varlığı kabul edilmeli ve o kültür değerlerinin korunması ve geliştirilmesi için, devlet tarafından her türlü destek sağlanmalıdır.

3. O bölgelerimizdeki etnik gruplar arasındaki bağ, “din birliği” üzerine tesis edilmelidir. Zira din, orada tüm etnik guruplar arasında tesis edilebilecek en kuvvetli bağdır.

B- Bölücü terörün önlenmesi

1. Terörü önlemenin en müessir yolu, onu besleyen iç ve dış kaynakların kurutulmasıdır. Bunun için:

a) Bağımsızlık ve özerklik de dahil, terör örgütünün kendine malzeme yapmağa çalıştıkları hakkında, o bölgelerin halkı iyi bilinçlendirilmelidir.

b) Hiç kimseye başkasının yanlışı yüklenemeyeceğinden, şehit ana ve babaları gibi, ölen teröristin anne ve babasının da bu vatanın evladı oldukları ve bu devletin himayesinde bulundukları ihsas edilmelidir.

c) Devletin teröristin kişiliğine değil, “terörist” niteliğine karşı olduğu dile getirilerek, terörden vazgeçip kurtulmak isteyenlere terörden çıkış kapısı hazırlanmalıdır.

d) O bölge vilayetlerinde görev yapan memurlar, mümkün olduğu kadar mesleğinde başarılı, mahallî etnik dili bilen, dindar ve namazını kılanlardan seçilmeğe çalışılmalıdır.

e) Devletin adaleti, yalnız suçluyu cezalandırmakla kalmayıp, hakkı olanın da hakkını vermeyi gerektirdiğinden, bu husustaki noksanlıklar ve ihmaller telafi edilerek, o bölge halkları mağduriyet hissinden arındırılmalıdır.

C- Eğitim

1. Eğitim, gelişmiş Batı ülkelerinde olduğu gibi, etnik söylemlerden arındırılmalıdır.

2. Okullarımızdaki ders müfredatlarında, bin yıldır çeşitli etnik gurupların bir arada yaşamış olmasının sırrı olan millî ve manevî değerlere daha fazla önem verilmelidir.

Böylece, insanlarımızı; kendilerine ailelerine ve vatana daha yararlı yapmak yanında, teröre katılımları da azaltmağa çalışılmalıdır.

3. Okullarımızda öğretilen din derslerinde, tamamına yakını Şafii mezhebinden olan Doğulu ve Güneydoğulu vatandaşlarımız için, Şafii mezhebine de yer verilmelidir

4. Doğu ve Güneydoğu halkımızın etnik guruplarının, Anadolu’nun bize vatan yapılmasındaki katkıları (Malazgirt, Çaldıran Savaşları gibi), Osmanlı tarihindeki diğer hizmetleri ve yakın tarihteki (Birinci Dünya Savaşında ve İstiklal Savaşındaki) rolleri anlatılarak, onların anavatanımıza bağlılık hisleri pekiştirilmelidir.

5. Okullarımızda ana dilimiz, mutlaka çok iyi öğretilmelidir. Ayrıca, bu bölgede görev alan üst düzey bürokratların mahalli dili de bilmeleri sağlanmalıdır.

6. Etnik ayırımcılığın ve ırkçılığın, akıl, mantık, tarih, din ve bölge gerçekleri açısından zararları, hem tüm ülkemizin halkına ve hem de terörün yoğun olduğu o bölgelerdeki halkımıza çok iyi anlatılmalıdır.

7. O bölgelerimizdeki farklı etnik gurupların kendilerini ifade edebilmelerinin önündeki her çeşit engel kaldırılmalı; onların gençlerinin bir terör örgütü liderine bağlanmaları gibi acıklı bir psikolojik duruma düşmeleri önlenmelidir.

8. Toplumun her kesiminde, eğitim düzeyi hızla yükseltilmelidir; meslekî eğitime daha fazla önem verilmeli, özel eğitim kurumları açılması teşvik edilerek bunların sayıları ve nitelikleri arttırılmalıdır.

D- Ekonomik çözümler

1. İşsizlik ve fakirlik, terörün tek sebebi olmamakla beraber, teröre zemin hazırlayıcı ve istismara en açık konulardan olduğundan, bunlara karşı müessir tedbirler alınmalıdır.

2. Sosyal yardımlar gerekli ve terörü azaltmakta da faydalı olmakla beraber, bu yardımlarda ölçünün kaçırılması hazırcılığa, çalışmadan kazanmaya ve üretmeden tüketmeye de alıştırabileceğinden; yalnız sosyal yardım yapmakla kalmayıp, o bölge insanlarını asgari geçimlerini sağlayacak tarzda iş sahibi yapmanın yolları aranmalıdır.

3. İktisat ve kanaatle hayatı devam ettirmek hususunda halk eğitilmelidir.

4. Bölgeler arası ekonomik kalkınmışlık farkı asgariye indirilmeli ve o bölgelere yatırım yapmak sadece özel sektörün insafına bırakılmamalıdır.

Tabiat şartları da zor olan bölgelere özel sektörün yatırım yapmakta isteksiz davrandığı göz önüne alınarak, devletin yapacağı iktisadî yatırımlarına öncelik verilmelidir.

E – Devletin iç ve dış siyasetinin yeniden yapılandırılması

1.      Tüm ülkede tam demokrasinin gerekleri yapılmalıdır. Böyle bir ortam, terörü ve ayrılıkçı düşünce sahiplerini bitirebilir. Çünkü o bölgelerdeki etnik guruplarının çoğunluğu, onlar adına hareket ediyor gibi görünen terör ve siyaset örgütlerinin tam destekçisi değildir.

2. Kanunlardaki insan hak ve özgürlüklerinin önüne konulmuş bütün engeller kaldırılmalıdır. Bilhassa, fikir özgürlüğü tam olarak sağlanmalıdır. İnsanların inançlarının gereklerini yapmasında devlet tarafından önlerine konan engeller kaldırılmalı; insanlar inançları ile devletin kanunları arasında tercihe zorlanmamalıdır.

3. Kuzey Irak ile ilişkiler, düşmanca veya korkuya dayalı değil; aksine, bin yıllık beraberliği olan Müslüman kavimlerin kardeşliği çerçevesinde ele alınmalıdır.

4. Avrupa Birliği projesi ve bunun halka getireceği avantajlar; Türkiye’li olmakla Avrupa Birliğine de girebileceği o bölgelerdeki etnik guruplara iyi anlatılmakla, onların Türkiye’den ayrılma istekleri olmayacak veya bu tip düşünceler destek bulmayacaktır.

5. Asıl yer ve şahıs isimlerinin kullanılması önündeki her çeşit engel kaldırılmalıdır.

6. O bölgelerdeki etnik gurupların nüfusu, o bölgelerin büyüklükleri ve yeraltı zenginlikleri dikkate alınarak hareket edilmeli; bu etnik guruplar o bölgeler dışındaki güçlerle işbirliği yapmaya mecbur bırakılmamalıdır.

7. Devlet aleyhine işlenen suçlar için bir “genel af” ilan edilerek; affedilemeyecek kanlı olaylara bulaşmamış olanlar hürriyetlerine kavuşturulmalıdır.

8. Geçmiş hükümetler gibi terörle mücadeleyi sadece askere havale etmeyip, daha müessir başka yöntemler de uygulanmalıdır.

Bunun yanında, demokratik açılımın gerçekleştirilmesiyle, terör örgütü üzerinden kirli bazı uygulamalarla ülkenin zararı sokulması da önlenmelidir.

9. Hiçbir endişeye katılmadan ve korkmadan, o bölgelerdeki mahallî idareler güçlendirilmelidir. Böylece, o bölgelerde ekseriyeti teşkil eden etnik gurupların nasıl yaşamak istediklerinin, ne yapmak istediklerinin daha iyi ortaya çıkması sağlanmalıdır.

Türkiye’nin her tarafına dağılmış ve gittikleri yerlerde büyük yatırımlar yaparak yerleşmiş bulunan ülkemizdeki çeşitli etnik gurup mensuplarının ülkemizden kopmaya, bölünmeye taraf olamayacağı, Doğu ve Güneydoğuda mahallî idarelerin güçlendirilmesinden ülkemizin zarar görmeyeceği, aksine; mahallî idarelerin güçlendirilmesinin o bölgelerdeki etnik gurupların ülkelerine olan sevgisini ve bağlılığını artıracağı göz önüne alınmalıdır.

10. İstibdat; ister ferdî olsun, ister bir grubun veya isterse bir kurumun olsun,  mutlaka ortadan kaldırılmalıdır.

11. Bu hususta, söz konusu bölgelerin insanı, asrımızın büyük din âlimi ve mütefekkiri olan Bediüzzaman Said Nursi’nin, en büyük düşmanımızın; cehalet, zaruret ve ihtilaf olduğuna dair teşhisi, tesbiti ve bu en büyük düşmanlarımıza karşı gösterdiği çareler, Doğu ve Güneydoğu meselesi ve demokratik açılım konusunda yıllar önce belirttiği görüşlerini özetleyen bazıları olan aşağıda nakledilen sözleri de, mutlaka dikkatle gözönüne alınmalı ve değerlendirilmelidir:

“… Hem 55 seneden beri, Medresetü’z-Zehra namında Şark Üniversitesinin tesisine çalışmak ve o üniversiteyi biri Van’da, biri Diyarbakır’da, biri de Bitlis’te olmak üzere üç tane veya hiç olmazsa bir tane Van’da tesis etmek için, Hürriyetten evvel İstanbul’a geldim. Hürriyet çıktı, o mesele de geri kaldı.

Sonra İttihatçılar zamanında Sultan Reşad’ın Rumeli’ye seyahati münasebetiyle Kosova’ya gittim. O vakit Kosova’da büyük bir İslâmî darülfünun tesisine teşebbüs edilmişti. Ben orada hem İttihatçılara, hem Sultan Reşad’a dedim ki: ‘Şark böyle bir darülfünûna daha ziyade muhtaç ve âlem-i İslâmın merkezi hükmündedir.’

…………………….

O vakit bana vaad ettiler. Sonra Balkan harbi çıktı. O medrese yeri istilâ edildi. Ben de dedim ki: ‘Öyleyse o 20 bin altın lirayı Şark Darülfünununa veriniz.’ Kabul ettiler.

Ben de Van’a gittim. Ve bin lira ile Van gölü kenarında Artemit’te temelini attıktan sonra Harb-i Umumî çıktı. Tekrar geri kaldı.

Esaretten kurtulduktan sonra İstanbul’a geldim. Hareket-i Milliyeye hizmetimden dolayı Ankara’ya çağırdılar. Ben de gittim. Sonra dedim: ‘Bütün hayatımda bu darülfünunu takip ediyorum. Sultan Reşad ve İttihatçılar 20 bin altın lirayı verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz.’ Onlar 150 bin banknot vermeye karar verdiler. Ben dedim: ‘Bunu mebuslar imza etmelidirler.’

Bazı mebuslar dediler: ‘Yalnız sen medrese usulüyle sırf İslâmiyet noktasında gidiyorsun. Halbuki şimdi garplılara benzemek lâzım.’

Dedim: O vilâyat-ı Şarkiye âlem-i İslâmın bir nevi merkezi hükmünde, fünûn-u cedide yanında ulûm-u diniye de lâzım ve elzemdir. Çünkü, ekser enbiya Şarkta ve ekser hükema Garpta gelmesi gösteriyor ki, Şarkın terakkiyatı din ile kaimdir.

……………………..

Başka vilâyetlerde sırf fünûn-u cedide okuttursanız da, Şarkta herhalde millet, vatan maslahatı namına, ulûm-u diniye esas olmalıdır. Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türke hakikî kardeşliği hissedemeyecek. Şimdi bu kadar düşmanlara karşı teavün ve tesanüde mecburuz.”

……………………

… Fakat o azîm üniversitenin temelleri ve esasâtı ve mânevî bir programı ve muazzam bir tedrisatı…”(1)

……………………………..

“Bu millet-i İslâmın cemaatleri, çendan bir cemaat namazsız kalsa, fâsık da olsa, yine başlarındakini mütedeyyin görmek ister. Hattâ, umum Şarkta, umum memurlara dair en evvel sordukları sual bu imiş: ‘Acaba namaz kılıyor mu?’ derler. Namaz kılarsa mutlak emniyet ederler; kılmazsa, ne kadar muktedir olsa nazarlarında müttehemdir.

…………………….

Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelînin bir remzidir ki, Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe değil. Şarkı intibaha getirdiniz; fıtratına muvafık bir cereyan veriniz. Yoksa, sa’yiniz ya hebâen gider, veya muvakkat, sathî kalır.

……………………

Âlem-i küfür, bütün vesaitiyle, medeniyetiyle, felsefesiyle, fünunuyla, misyonerleriyle âlem-i İslâma hücum ve maddeten uzun zamandan beri galebe ettiği halde, âlem-i İslâma dinen galebe edemedi. Ve dahilî bütün fırak-ı dâlle-i İslâmiye de, birer kemmiye-i kalile-i muzırra suretinde mahkûm kaldığı; ve İslâmiyet metanetini ve salâbetini sünnet ve cemaatle muhafaza eylediği bir zamanda, lâübâliyâne, Avrupa medeniyet-i habise kısmından süzülen bir cereyan-ı bid’atkârâne, sinesinde yer tutamaz. Demek, âlem-i İslâm içinde mühim ve inkılâpvâri bir iş görmek, İslâmiyetin desâtirini inkıyadla olabilir, başka olamaz. Hem olmamış, olmuşsa da çabuk ölüp sönmüş.”(2)

(1) Bedüzzaman’ın Reis-i Cumhur ve Başbakana yazdığı mektuptan

(2) Bedüzzaman’ın 1923 yılında Millet Meclisi’ne hitaben yazdıklarından

 

 

Benzer konuda makaleler:

5 Yorum

  1. soruna çözüm önerirken bile sorunlusun hocam…kürdistan kelimesinin yerine niye şark kullanıyorsunki bu kelimeyi telafuz etmekten neden korkuyorsunki…korkma …üstad gibi üsstada layık davran…evella sende benim gibi hastasın ..hastalığını hakiki manada tedavi et …sonra da aslan gibi boşluğa haykır …söylediğin haksa aksi sada bulacaktır korkmayın

  2. sayın hocam yazıkki profsun belediye seçimlerinden sonrakürdistan sınırları belli oldu diyen bir zihniyet var karşımızda iş sizin dediğiniz kadar basit değil. hükümet demokratik açılımın ne olduğunu henüz söylemiş değil .bireysel özgürlükler konusunda obölgede yaşayanların diğer bölgelerde yaşayanlardan nesi eksik bu bir ikincisi yurdumuzun birçok yöresi sözkonusu bölgeden ekonomik olarak iyi değil.üçüncüsü bu ülkedehiçbir zaman etnik ayırımcılık yapılmadı .Cumhurbaşkanlığından genel kurmay Başkanlığından Millet vekilliğine kadar her görevi yaptılar kimin itirazı oldu.Hiç kimsenin Kendi ana dillerini öğrenme ve rahatlıkla konşma,ana dillerinde şarkı söyleme serbestisi on yıl önce verildi. ama yetinilmedi çünkü istekler başka.sadece silahla terör önlenmez .Başka tetbirlerde gerekli. Ancak terörist affedilerek bu olmaz.terörist gelir teslim olur cezasını çeker sonra topluma katılır. buna da kimsenin itirazı olmaz.

  3. İlk yorumcu bazılarının belediye seçimlerinden sonra “kürdistan” kelimesini kullanmasından, ikinci yorumcu ise tam aksine, benim bu yazımda “kürdistan” kelimesini kullanmamış olmamdan rahatsızlıklarını ifade etmişler. Herkesin bu mevzuda kendine göre bir tavrı ve tercihi olabilir. Bu mevzuda benim tavrım ve tercihim ise, Üstad’ınkini örnek almak ve onun tashihinden geçip basılmış Risale-i Nur eserlerinde kullanılmış olan ifadeleri kullanmağa dikkat etmektir.
    İlk yorumcu “sayın hocam yazıkki profsun” cümlesiyle ve ikinci yorumcu da sarfettiği bazı cümleleriyle bana hakaret etmeğe çalışıyorlarsa, [b]onlara sadece Peygamberimiz’in (s.a.s.) “İlim rütbesi, rütbelerin en büyüğüdür” sözünü ve âlimlere hakaret edenlerin şek içerisinde ölmeleri tehlikesinde olduklarını hatırlatmakla iktifa ediyorum.[/b]

  4. yavuz kardeş en çok senin eğitim durumunu merak ettim.nedenini sorma merak işte!…..

  5. Anlamadım nokta Üstad sadece Sözler Lemalar Mektubat…kitaplarıyla yani Yeni Said ten ibaret değil. Hatta hatırladığım kadarıyla Kastamonu Lahikasında eski eserlerini birkaç yama ile tekrar basabileceğini söylüyor Üstad. Onun için sayın Mustafa Nutku Üstad ın düşünceleri ile Kürd Meselesini anlamak araştırmak ve tezinizi oluşturabilmeniz için Asar-ı Bediyye kitabını hatta Üstadın gazete makalelerini okuyabilirsiniz. Ama bunları okumak için Üstadın dediği gibi “Kürt cesedini bürümek ve vahşi libasını giymek lazımdır. Yoksa ne dinlemesi helal olur ne de okunması!”

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*