Fenafissigara

Image
EUZUBİLLAHİMİNEŞŞEYTANİVESSİGARA
 
Sigaranın zararlarından, helal ya da haram olduğundan bahsetmeye gerek yok. Bunu, hakkelyakin derecesinde içenler, aynelyakin derecesinde müşahede edenler bilirler. Sabahın erken saatlerinde, insanların en yoğun olduğu yerlerden biri olan metro istasyonlarında harap olmuş ciğerlerden koro halinde çıkan öksürük seslerine hepimiz rastlamışızdır.

 
Sigara paketlerinin üzerine yazılan "SİGARA ÖLDÜRÜR", "ÖLÜM" gibi başlıklar bile tiryakileri bu illetten vazgeçiremedi. Acaba neden? Hayat bu kadar basit mi, değersiz mi? Bu sorunun cevabını, her konuda olduğu gibi, Bediüzzaman Said Nursi´den öğrenelim: "Bu asrın bir hassası sudur ki: Hayat-ı dünyeviyeyi, hayat-ı bakiyeye tercih ettiriyor. Yani kırılacak bir cam parçasını baki elmaslara bildiği halde tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş. Nasıl bir uzv-u insani hastalansa, yaralansa, diğer azalar vazifelerini kısmen bırakıp onun imdadına koşar; hırs-ı hayat ve hıfzı, zevk-i hayat ve aşkı taşıyan ve fıtrat-ı insaniyede yerleştirilen bir cihaz-i insaniye çok sebeplerden dolayı yaralanmış, diğer duyguları kendiyle meşgul edip sukut ettirmeye başlamış, vazife-i hakikiyelerini onlara unutturmaya çalışıyor."

Bu durumda yapılması gereken tek şey, yaralı olan "hayatı muhafaza etme" duygusunun asıl ilacı olan tahkiki imanı elde etmek ve onu muhafaza etmek için imanı sürekli tazelemek. Çünkü hayatın hayatı ve gayesi imandır. Kainat kitabında faaliyet sınırsız olduğu için, imanın sürekli tazelenmesi gerekiyor ki bu faaliyetin hikmetini bilebilelim. İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır ve bilmediği şeyi kendisine düşman zanneder. Bu da gaflet basmasına ve nefsani arzuların galip gelmesine sebebiyet verir. Hayati umrunda olmayan bir insana zararlarından bahsetmenin ne tesiri olabilir ki? Bir kulağından girmez ki diğerinden de çıksın. Maksat yeşillik olsun diye yapılıyorsa o başka mesele. Hamiyet dava edenler Risale-i Nur´a teslim olmalı. Çünkü insanlar kendi idarecilerinin yolundadırlar. Eğer hamiyet davası altında kendilerini gösteriyorlarsa, bu millet uyandi ve uyanmış bir millet ebede namzet olur, hakiki reçete yazan hakiki doktorları bekliyor.

Meydana getirdiği manevi tahribat neredeyse siyaset kadar geniş. Siyaset, insan ile Allah arasında kalın, boğucu ve geniş bir perde olduğu gibi, sigara için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Çünkü insan yaratılış itibariyle elini neye uzatırsa, o şeyin içerisine bütün dünyasıyla girmek istiyor ve kaybetmek istemiyor. Bediüzzaman, bu zamanda bizi Allah´a ulaştıracak dört yolu şöyle sıralıyor: "Acz, fakr, şefkat, tefekkür." Her yarım saatte sigara içen bir tiryaki, aklen, içtiği sigarayla yapmış olduğu tahribatla, bu tahribattan gelen pişmanlıkla, müfarakatından gelen firak acısıyla ve bir sonraki içeceği sigarayla meşgul olur. Böylece, bizi Allah´a ulaştıran, daimi huzur kazandıran ve masnuattaki tefekkürat lem´alarıyla ihlasa sevk eden bu en önemli yol tam manasıyla vazifesini yapamamış oluyor.

Menfaatini insanlara zarar vermekte gören, bütün milletlerden intikam almak isteyen bir cemiyetin, fertlerle tek tek uğraşmaktansa, toplumun çektiği sıkıntıları ve teselli bulmak için bu illetin tiryakisi olmalarını fırsat bilerek içerisine binlerce zararlı madde katıp, altın vuruş olarak "SIGARA ÖLDÜRÜR" damgasını paketlerin üzerine vurarak toplu katliam yapmak istedikleri, her hadisede olduğu gibi, Bor´un pazarı geçtikten sonra bile anlaşılamıyor ya da anlaşılmak istenmiyor. "SIGARA ÖLDÜRÜR",  sen ölüsün manasını taşıyor. Çünkü bağımlı, her aldığı paketin üzerinde bu yazıyı okuduğu zaman, bırakamayacağına inandığı için, bir kez daha ölüyor, ümitsizlik oranı artıyor. İnsanı hasarate düşüren çok şeylerin tiryakisi olunduğu böyle bir dönemde, enelerin zihinlere binmesi neticesinde kullanılan cüz´i iradenin sadece şerre kabiliyeti olduğu apaçık ortada.
 
İnsan düşmanı olan bu cemiyet manen öldürme taktiklerini üstadlarından çok iyi alıyorlar. Cezb etme ve def etme duygusu olmayan kişi hay iken ölü olması itibariyle, yapmak istedikleri şey, insanları ise yaramaz hale getirip dünyaya hakim olmak. Mesela Hz. Musa zamanında, Firavun´un erkek çocukları kesmesi, kız çocukları sağ bırakması,asrımızda kadın-erkek eşitliği adı altında erkekleri kadınların zinetli dünyasına hizmetkar yapıp, şefkat madeni olan kadınları yuvalarından çıkararak manen idam etmek tarzında tezahür ediyor. Ancak, Bediüzzaman Hazretlerinin, insi şeytanların her türlü diktatörlük planlarını bozması neticesinde, içyüzü İblisle yapılmış olan Lozan antlaşmasında, Türkiye hilafetin merkezi olması haysiyetiyle, insiler Türkiye´ye sözde bir hürriyet vererek, dört tarafı nefis, heva, his ve vehimle sarılmış olan insan sarayını tahrip etmek üzere kumandayı İblis´e bırakıp, Bediüzzaman´la münazaraya girişmesi sonucu teslim-i silah etmesinin karşılığında bu milletin yarısı da feda olsa yine ucuzdur.
 
Bu hamur çok su götürür. Erkeğin güzelliği konuşmasıdır ve bu zamanda kuvvet kelam ilminin elindedir. Ya Rab! Bu illete müptela olanları kurtar, bizi müptela olmaktan muhafaza eyle, nefeslerimizi Islamiyetin inkişafı için kullanmayı nasip eyle. Amin.
 
AYET: "Onlara de ki: Sadece Allah´ın rahmetiyle ferahlasınlar".

HADİS: "Ben ve benden evvel gelen peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli sözleri `la ilahe illallah´ kelamıdır."

 
Image 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*