Halid Bin Velid

Müslüman olduktan sonra, Peygamber Efendimiz (sav) tarafından “Seyfullah” (Allah’ın kılıcı) unvanı verilen Halid, Hicretten yaklaşık 35-40 yıl önce Mekke’de doğdu. Peygamber Efendimiz ile aynı soydan gelir. Babası Velid bin Muğire, annesi Lübabe es-Suğra Asma bint Haris’tir. Künyesi; Ebu Süleyman Seyfullah, Farisü’l-İslam Halid b. El-Velid b. El-Muğire el-Mahzumi el-Kureyşi şeklindedir.

Halid, Mekke’deki geleneklere uygun olarak, daha iyi yetişmeleri maksadıyla havası ve suyu daha güzel olan bölgelere gönderildikleri gibi kendisi de bir ailenin yanına verildi. Beş altı yıl burada kaldıktan sonra ailesinin yanına getirildi. Babası, Kureyşliler arasında saygın bir yeri olan ve süvari birliğinin komutanlığını elinde bulunduran bir aileden geldiği için, Halid’in eğitimi üzerinde titizlikle durdu. Ata binme, ok atma, kılıç ve kalkan kullanma gibi savaş tekniklerini öğrettiği gibi, süvari birliklerinin sevk ve idaresini de ona öğretti. İyi bir spor eğitiminden geçen Halid, güçlü bir fiziğe sahip oldu. Hazreti Ömer ile yaşıt olduğundan dolayı kendisiyle güreştiği ve onu yendikten sonra bacağının kırıldığına sebep olduğu rivayet edilmiştir.

Mekke’den yollanan ticaret kervanlarına katılarak hem ticaretle uğraştı hem de, Suriye, Irak, Medain, Mısır ve Yemen gibi yerleri gezip görme imkanına sahip oldu. Bu arada okuma ve yazmayı da öğrendi.

Koyu bir kabile taassubuyla yetiştirilen Halid, İslamiyet’e koyu düşman olan babası ile beraber hareket etti. Sülalesi, kabile içinde süvari birliğinin komutanlığını da yürüttüklerinden, bu aile mensupları, Müslümanlara karşı yapılan savaşlarda ön saflarda yer alıyorlardı. Halid’in Bedir Savaşına katılıp katılmadığı konusunda kesin bir bilgi yoktur. Daha sonraki savaşlarda ise hep dikkatleri üzerine çekecektir. Bedir Savaşında esir düşen kardeşi Velid’i kurtarmak maksadıyla Medine’ye giderek, fidyesini ödemek suretiyle, Mekke’ye geri götürdü. Esaretten sonra Müslüman olmaya karar veren Velid, Medine’ye döndüyse de, zorla alınarak Mekke’ye götürüldü. Halid, kaçmasın diye onu hapsetti. Ancak, daha sonra Peygamber Efendimizin (asm) görevlendirdiği kişiler tarafından kurtarılarak Medine’ye getirildi.

Uhud Savaşı sırasında, Mekkeliler tarafından hazırlanan ordunun süvari birliğinin komutanlığını yaptı. Bu savaşta, Peygamber Efendimiz tarafından Aynen Tepesi’ne yerleştirilen okçu birliğini takibe aldı. Kesinlikle yerlerinden ayrılmamaları emredilmelerine rağmen, savaşın kazanılıp bittiğini zannederek okçuların buradan ayrılmaları üzerine, Halid, birliği ile beklediği yerden harekete geçerek, İslam Ordusuna arkadan hücum etti. Böylece, Mekkelileri kesin bir mağlubiyetten kurtardı.

Müslümanlara karşı hazırlanan hemen her birlikte yer alan Halid, Hicretin altıncı yılında umre maksadıyla gelen Müslümanları, Mekke’ye sokmamak maksadıyla hazırlanan iki yüz kişilik süvari birliğine komutanlık yaptı. Mekke’ye sokulmayan ve bulundukları yerde vakit namazlarını kılan Peygamber Efendimizin (asm) ve inananların bu hareketinden çok etkilendi. Bu tarihten itibaren Müslümanlara karşı yumuşamaya başladı. Hudeybiye Barışından bir yıl sonra Mekke’ye gelen Hazreti Muhammed (sav) ile karşılaşmak istemediğinden, şehrin dışına çıktı.

Umreye için Mekke’ye gelenler arasında Halid’in kardeşi Velid de bulunuyordu. Hemen evine gittiğe halde kendisini evinde bulamayınca Halid’e bir mektup bıraktı. Bu mektupta, Peygamber Efendimizin (asm) kendisinden söz ederek; “Halid gibi bir insanın İslam’ı tanımaması ne tuhaf! Keşke o, gayret ve kahramanlıklarını Müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi; bu kendisi için çok daha hayırlı olurdu. Biz de onu başkasına tercih ederdik” mealindeki sözleri kendisine aktardı. Mektup eline geçince Müslüman olmaya karar verdi. 31 Mayıs 629 tarihinde Medine’ye giderek İslamiyet ile müşerref oldu.

Risale-i Nur’da gerek Hudeybiye Barışı ve gerekse Uhud mağlubiyeti hakkında dikkat çekici izahlar yer almaktadır. Hudeybiye Barışı’nın şartları, görünürde tamamen Müslümanların aleyhindeydi. Uhud Savaşı da tam kazanıldı derken ve müşrik ordusu bozguna uğradığı bir sırada, özellikle Halid b. Velid’ın karşı hareketiyle kaybedildi.

Barış antlaşması ile birlikte maddi kılıç kılıfına sokulurken, Kur’an-ı Kerim’in elmas kılıcı kalpleri ve gönülleri fethetti. İslamiyetin güzellikleri ve Kur’an’ın nurları, kavmiyetçilik taassubu ile inat perdesini yırtarak, hükmünü icra etti. Bu barış ortamında, Halid b. Velid gibi savaş kahramanı ile, siyaset dahisi Amr ibnü’l-As gibi mağlubiyeti hazmedemeyen şahsiyetler, Kur’an’ın manevi kılıcının etkisiyle kendiliklerinden Medine’ye giderek İslamiyete dahil oldular. Hazret Halid, bir “seyfullah” şekline girdi ve İslam fetihlerinin bir kılıncı oldu.

Uhud Savaşı sırasında, ilerde sahabeler arasına katılacak büyük zatlar bulunuyordu. Şan ve şerefle dolu istikballeri göz önüne alındığında, izzetlerini kırmamak, bir bakıma ilerde görecekleri büyük hizmetin mükafatı olarak, peşin bir ücret şeklinde, Allah’ın hikmetiyle mükafatlandırıldılar. Savaşta mağlup edilmeyerek ve zorla kabul ettirme yoluna gidilmediğinden izzetleri kırılmamıştır. Yani bir bakıma daha önceki sahabeler sonra geleceklere mağlup olmuştur. Böylece, bu mübarek zatların ve kahramanların gururları incinmediği gibi, ilerde bunlar gibi, büyük kahramanların İslamiyet’e barış yoluyla girmelerine güzel bir imkan sağlanmıştır. (Lem’alar, s. 35)

Müslüman olmak maksadıyla Peygamber Efendimizin (asm) huzuruna çıkan Halid, kelime-i şehadeti getirererek Müslüman oldu. Günahlarının bağışlanması için kendisine dua edilmesini istedi. İslamiyete dahil olduktan sonra, daha önceki günahlarının af edildiği söylendiği halde, ısrarla dua istedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz; “Allahım! Daha önce yaptıklarından dolayı Halid’i bağışla” diyerek dua etti. Bilahare, “seyfullah” ünvanını verdiği bu kahraman zata, birkaç tane saç telini verdikten sonra muzafferiyeti için dua etti. Halid, mübarek saçları külahında muhafaza etti. Bu duadan sonra girdiği savaşlardan hiç birini kaybetmedi ve hepsinden zaferle ayrıldı. (Mektubat, s. 148)

Halid b. Velid, yaklaşık üç yıl Peygamber Efendimizin (asm) yanında ve sohbetinde bulunma şerefine nail oldu. İslam Ordusunda katıldığı ilk savaş Mute Savaşı’dır. Bu savaşta Bizans ordusuna karşı büyük kahramanlıklar gösteri ve Müslümanları mağlubiyetten kurtardı. İşte bu savaştan sonra Mekke’ye dönünce Hazreti Muhammed (sav) tarafından kendisine “seyfullah” unvanı verildi. Bunun dışında, bir çok savaş ve sefere katıldı.

Hazreti Ebubekir’in (ra) halifeliği sırasında hizmetine devam etti. Zekatı vermeğe yanaşmayan ve bunun Medine’ye ulaşmasına mani olan asiler üzerine gönderilerek onları mağlup etti. Dinden dönenler üzerine yapılan hareketlerde Halifenin yanında yer aldı. Peygamberlik iddiasında bulunan Tuleyha b. Huveylid el-Esedi’nin üzerine gönderilen birliğe kumanda ederek, el-Esedi’nin taraftarlarını dağıttı. Müseylimetülkezzab unvanıyla meşhur, yalancı peygamberin üzerine yürüdü. Çok şiddetli geçen ve bir çok sahabenin de şehit düştüğü savaşta, mürtedlerin başı Müseylime dahil olmak üzere, elebaşılarını öldürerek mağlup etti.

Bunların dışında Sasani ve Bizans imparatorluklarına karşı yapılan bir çok savaşa katıldı ve büyük zaferler kazandı. Bizans imparatorunun kardeşinin kumandası altındaki 80 bin kişilik orduyu, Ecnadeyn Savaşı’ında mağlup ederek, Suriye ve Filistin’in kapılarının açılmasını sağladı.

Hazreti Ömer’in (ra) halifeliği sırasında da yapılan savaş ve seferlere katıldı. Ömrünün son yıllarını geçirdiği Humus’ta 642 yılında Hakk’ın rahmetine kavuştu. Peygamber Efendimizden (asm) on sekiz hadis rivayet etmiştir. Kendisine ait olduğu kabul edilen ve “kurtubi, mirseb ve edlak” adlı üç kılıcı, Topkapı Sarayı Müzesi’nde korunmaktadır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*