Kaybedenler kazananlar

Haberci Çiğdem Anat’la röportaj yapılmasa, onu unuttuğumuzun farkına varamayacaktık. Bir dönem “haberin kraliçesi” diye anılan Anat’la yapılan söyleşide bu günün medyası enine boyuna değerlendirilmiş (Alev Gürsoy Cimin, medyaradar.com).

Türk medyasının en büyük sorununun “sansür” olduğunu düşünüyor Anat… “Yarım yamalak haber yapacağıma evimde otururum daha iyi” diyor.

Medya patronlarını topa tutmuş: “Ne yaparlarsa yapsınlar nafile. Kısa dönemde çok kazanırlar, ama o gün her şeylerini kaybedecekler.”

Eski patronu Ferit Şahenk’le ilgili: “Ferit Şahenk iktidarla karşı karşıya gelmek istemiyor, iktidarla yan yana yürümeyi tercih ediyordu. Hangi güç odağı olursa olsun elinizi verdiğinizde kolunuzu kurtaramıyorsunuz. Ferit Bey, altı yıl önce NTV’ye geldiğimde ‘Evine döndün, ömür boyu beraberiz’ demişti. Benim tanıdığım Ferit Şahenk ömrünü doldurdu. Ferit Şahenk sermayesini kaybetmemek, ayakta kalabilmek için başka bir kimliğe büründü. Diğer birçok iş adamı gibi…” diyor.

Şimdiki medya patronlarına getirdiği bu eleştiri, bir dönem 28 Şubat dönemi medya patronları içinde geçerli değil mi acaba? Zira, o günün patronları generallerle kolkola manşet atıyor, hep birlikte koro halinde “irtica geliyor” diyerek yeri göğü inletiyorlardı.

Hatta Kıdemli Topçu Kurmay Albay Hüsnü Dağ’ın evinde yapılan aramalarda ele geçirilen “Gazetecilere Verilecek Temalar” başlıklı iki sayfalık belgede yer alan 16 maddeyi kim unutabilir?

O talimatlarda:

-(Güya) Bir yıllık koalisyon (Refah-yol) hükümeti zamanında Türkiye’yi her açıdan yağmalayarak kadrolarını oluşturdukları, binlerce milyarder ve trilyoner oluşturdukları İslâmcı sermayeye destek sağladıkları, bunun da rejim aleyhindeki faaliyetleri hızlandırdığı…

-(Güya) TSK’ya ve laik-demokratik yapıya karşı çıkanların, Refah Partisi’ni destekleyen gazete ve dergilerin irticaî görüşe sahip olduğu…

-(Güya) Laik-Antilaik ayrımını körükledikleri ve ülkedeki millî birlik ve beraberliğe zarar verdiğinin açıkça görüldüğü… gibi paranoya dolu maddelere karşılık gazetecilerden buna karşılık “haber” ve “manşet”lerle cevap (!) verilmesi gerektiği emrini vermişti.

Dahası, 28 Şubat’çı medya çalışanları, kendi fikrinden olduğu halde, gazete kapısından kovulan meslektaşlarına sahip çıkmadılar.

Mehmet Altan, M. Ali Birand, Hasan Cemal gibi isimler kapı dışarı edilirken iki kelime edecek kadar “demokrat” değildiler.

Yeni Asya’nın 28 Şubat’taki tavrı belliydi. “İrtica” ile suçlanarak hedef tahtası haline getirilen Yeni Asya, Risale-i Nur’dan aldığı güçle haksızlıklara, başörtüsü yasağına, kesintisiz eğitim dayatmasına ve buna mümasil baskılara boyun eğmeyerek karşı çıktı.

17 Ağustos depreminden sonraki yorumlarda Yeni Asya resmen darbecilerin hedefi haline gelmedi mi? Arşivdeki yayınlar bunun ispatıdır.

Hülâsa-i kelâm: Anat’ın dediği gibi, medya patronları “kısa dönem kazananlar ileride çok şeyi kaybederler.” Doğru… Tıpkı 28 Şubat medyası patronları gibi. Bir de her daim “kazananlar” vardır; doğruları yazan ve dik duran!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*