Köy enstitüleri ve Risale-i Nur

Önceki hafta sonu berzahtaki menziline uğurlayıp rahmet-i Rahman’a tevdi ettiğimiz Sungur Ağabey, 1948-49’daki Afyon mahkemesinde Üstad ve talebeleriyle birlikte yargılanırken Yargıtay’a gönderdiği temyiz lâyihasında, tek parti devrindeki eğitim politikalarına ışık tutan aydınlatıcı bilgileri, mezun olduğu köy enstitüsü örneği üzerinden veriyor:

“Ben şahidim ki, ben Kastamonu Gölköy Enstitüsünde okurken bazı muallimler tarafından bize dinsizlik dersi verilmişti. Hâşâ, Hz. Kur’an’ı Hz. Peygamberin yazdığını ve İslâmiyetin artık mülga olunacağını, medeniyetin ilerlediğini, bu asırda Kur’an’a ittibâ etmek büyük bir hatâ ve gerilik olduğunu, hattâ bir gün bir muallimin yaptığı gibi, İslâmlar namaz kıldıkları ve âhireti düşündükleri için daima muztarip bir halde, ömürleri elem içinde geçtiğini ve İslâm camilerinde daima bir ölgünlük havası estiğini, Hıristiyanların kiliselerinde ise daima neşe ve canlı hayat bulunduğunu ve Hıristiyanlar çalgı ve saire gibi eğlencelerle hayatın tadını alıp ömürlerini neşe içinde geçirdiklerini söylüyorlar, kalblerimizdeki iman ve İslâmiyet bağlarını koparmaya ve onun yerinde inkâr ve küfür yerleştirmeye çalışıyorlardı.”

Sonrasında bu telkinlerin tahripkâr tesirlerinden nasıl kurtulduğunu, “İşte böyle zehirli fikirlerle aşılanmış ve böyle tehlikeli, muzır dinsizlerin dersleriyle mâneviyatı öldürülmek istenmiş ve hattâ o muzır fikirlere kapılarak ve—hâşâ—inanarak etrafına neşretmeye başlamış bir bîçare insanın, birdenbire Risale-i Nur gibi Kur’an’ın feyzinden fışkıran, iman ve İslâmiyet hakikatlerini gayet parlak bürhanlar ve harika delillerle ispat eden ve din-i İslâmın daima insanların saadet ve selâmetine vesile, sönmez ve söndürülmez bir mânevî güneş olduğunu izah eden eşsiz bir nur-u Kur’an’ın birkaç risalesini okumakla bütün o zehirli fikirlerini atıp imanı elde ederek duyduğu sonsuz sevinç ve bahtiyarlığı” anlatarak dile getiriyor Sungur Ağabey (Şuâlar, s. 868).
***
Hasan Âli Yücel: En büyük engel Risale-i Nur

Köy enstitülerindeki dinsizlik propagandalarının Risale-i Nur’la boşa çıkarıldığını gösteren bu çarpıcı ve canlı örneği teyid eden ilginç bir anekdotu da Zübeyir Gündüzalp imzalı bir mektupta, söz konusu enstitülerin mucidi olarak tarihe geçen Millî Eğitim eski Bakanlarından Hasan Âli Yücel’e atıfla aktarılan şu sözlerde görmekteyiz:

“Bediüzzaman’ın yaydığı dinî fikirler, eski hocalar, softalar gibi ürkütücü, korkutucu, Cehenneme batırıp çıkarıcı değildir. Eski kitaplara muhalif olarak, aklın ve mantığın kandırılabileceği, güya Kur’an’dan ilham ve feyiz alıp ispat ve izahat metodunu takip ederek, millet ve gençliğimizi aldatarak onları dinle zehirleyen risalelerdir. Bundan dolayı bizim için tek tehlike ve engel, bakkal defterlerine Arap harfleriyle yazılarak yayınlanan o karanlıklı kitaplardır. O İslâmcı şahsın kitaplarının okul ve halk muhitinde yayılması, biz aydınların aydın fikirleri vatanımıza yerleştirme çabasında en büyük bir engel teşkil etmektedir.” (Said Nursî ve M. Kemal, s. 109-10)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*