Said Nursi´nin kabri nerededir?

Eddâî
Yıkılmış bir mezarım ki, yığılmıştır içinde
Saidden yetmiş dokuz emvât bâ-âsâm âlâma.
Sekseninci olmuştur mezara bir mezar taş,
Beraber ağlıyor hüsrân-ı İslâm’a.
Mezar taşımla püremvât enîndâr o mezârımla
Revânım sâha-i ukbâ-i ferdâma.
Yakînim var ki, istikbâl semâvâtı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim yed-i beyzâ-i İslâm’a.
Zîra yemîn-i yümn-i imândır,
Verir emn ü emân ile enâma.
(Sözler, 635)

altKabir, ebedî istirahatgâh olarak kabul edilir. Vefat edenler için, “ebedi istirahatgâhına defnedildi” tabiri kullanılır. Herkes bilir ki, o kişi artık defnedildiği yerde ameli ile baş başadır. O yerin dokunulmazlığı vardır. Anadolu’nun bazı yerlerinde gömülü olup, sonradan yanından yolun geçtiği mezarlara rastlamak mümkündür. Genelde tek bir mezar olarak bulundukları halde, sırf ölüye hürmet babından, kabre dokunulmaz, yolun istikameti değiştirilir. Mezara dokunma, büyük bir saygısızlık olarak kabul edildiğinden kimse böyle bir lekeyi üstüne almak istemez. Ancak, tarihimizde bunun bilinen bir istisnası vardır. Ömrünü, iman hizmetine adayıp, dünya nimetlerinden feragat eden Bediüzzaman, vefat ettikten sonra kabrinde de rahat bırakılmamıştır.

Bu olayın iki veçhesi mevcuttur. Birincisi, vefat etmiş bulunana ve sevenlerine büyük saygısızlık. İkincisi ise, hayatta iken kendisine yönelen teveccühleri daimi bir surette Risâle-i Nur’a yönelten, büyük tevazu timsali Bediüzzaman’ın, vefatından sonra kabrine olabilecek yönelmeleri arzu etmediğinden, İlâhî Rahmetten, kabrinin bilinmemesi niyazında bulunmasıdır. Birincisi son derece çirkin bir hadise iken, ikincisi son derece ulvi bir taleptir. Nitekim Cenâb-ı Hak’da kabul buyurmuştur.

Bediüzzaman, vefatı ve defnedilmek istediği yerle ilgili olarak, değişik tarihlerde talebelerine yazdığı mektup ve derslerinde temas etmiştir. Bu konuda, Risâle-i Nur’da geçen kayıtların ilki 1913 yılına aittir. Kendi vefatı ve mezarını ziyarete gelenlerin getirecekleri bahar hediyelerini, yok olan medresesinin mezar taşına benzettiği “Van Kalesi”nin başına takmalarını ister. Medresesinin ve kendisinin mezarından söz eder. (Münâzarât, s. 13)

Isparta’da vefat edip defnedilmek istediğini, Siracü’n-Nur’daki şu bilgilerden anlamak mümkündür: “Isparta vilayetinde kıymettar kardeşlerimin kucaklarında, teslim-i ruh edip, o mübarek toprakta defnolunmamı kalben niyaz ettim… Ve Isparta’ya mevkufen beşinci nefyimi, o kalbi duânın kabul olmasına delil eyledi”. “(Isparta) benim için taşı-toprağı ile mübarektir… o­nun için ben kabrimi o havalide istiyorum.”

Emirdağ Lâhikası’nda da ahir ömrünü geçirmek istediği ve kabrinin bulunmasını istediği yerlerle ilgili bilgiler mevcuttur. Barla kendisi için özel bir öneme haizdir. Ahir ömrünü burada geçirmek isteğini belirtir. Senirkent’te de oturmak istediğini, ancak iradenin elinde olmadığını ilâve eder.

Mübarek talebelerini düşünüp, vefat ettiği zaman o­nların bulunduğu kabristanda defnolunmayı arzuladığında birden bir ihtarın geldiğini ifade eden Bediüzzaman, sebebini de şöyle kaydeder; “Gerçi Medresetü’z-Zehra’nın merkezi olan Isparta vilayetinde maddeten bulunmak çok cihetle faideli, saadetlidir; fakat nurun mesleği ve Nurcular’ın meşrebi cihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekân, perde olamazlar. Şarkta, garpta, şimalde, cenupta, dünyada, berzahta bulunsanız, manen bir mecliste beraber sayılırsınız. o­nların mânevî yardımları daima birbirine oluyor ve sana da gelir.”

Isparta havalisinde, ahir ömrünü geçirmeyi arzu etmekle beraber, talebelerinin de fikirlerine başvurur. “Medresetü’z-Zehra erkanlarının kararıyla ve İstanbul ve Ankara üniversitelerindeki Genç Saidler’in de muvafakatiyle nereyi benim için münasip görürseniz orayı kabul edeceğim. Madem hakikî varislerim sizlersiniz ve şahsımdan bin derece ziyade dünyada vazifemi de görüyorsunuz. Bu hayat-ı fanideki son menzili sizin reyinize bırakıyorum.”

Özellikle 1950’den sonra, artarak devam eden bir Urfa’ya gitme arzusu ve hazırlığına başladığı görülmektedir. Kendine ait bulunan yatak, yorgan, portatif somya v.s. eşyalarıyla, kendisine intikal ettirilen bir asır evvelin müceddidi olan Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin cübbesini, Urfa’ya götürülmek üzere Vahdi Gayberi’ye teslim eder. Bilâhare kendisinin de Urfa’ya gideceğini ilâve eder. Aradan yaklaşık o­n sene geçtikten sonra gitme arzusu gerçekleşir. Ancak, ömrünün son yıllarını değil, son günlerini geçirmek, peygamberler diyarında vefat etmek üzere buraya gelmiştir.

Bediüzzaman, arkasında bir halife değil, Risâle-i Nur Külliyatı gibi bir hazineyi bırakarak Hakk’ın rahmetine kavuştu. Hayatta iken, arzu etmediği bir hususun vefatından sonra gerçekleşmesini asla istemedi. Önce, gereksiz kabir ziyaretinin yapılmaması ikazında bulundu. “Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, manevi duâ ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risâle-i Nur’daki azamî ihlâs ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir mânevî sebep hissediyorum” dedikten sonra, kendisini Nurlara vakfetmiş birinin kabri başında nöbet tutarak, lüzumsuz ziyaret edenlere bu hususu bildirmesini ister.

Emirdağ Lâhikası’nda yer alan, talebelerine yaptığı son dersinde ise, daha dikkat çekici ifadelere yer verir. ” Benim kabrim gayet gizli bir yerde… bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.” Evet, Bediüzzaman’ı arayan Risâle-i Nur sayfalarında bulabilir ve sohbet edebilir. Ruhuna Fatiha göndermek isteyen herkes, bulunduğu yerde okumak suretiyle (mezarına uğramasına gerek kalmadan) gönderebilir ve göndermelidir.

Bediüzzaman, 23 Mart 1960 yılında, mübarek Ramazan ayının Kadir Gecesi’nde vefat etti ve Urfa’daki Halilürrahman Dergâhı’ndaki Caminin bahçesine defnedildi. Ancak, 27 Mayıs İhtilâlinden sonra darbeciler tarafından, buradan alınarak bilinmeyen bir yere götürüldü. Cenâb-ı Hak bazen şerleri hayreyler. Bunda da öyle oldu ve farkında olmadan nebbaşlar, Bediüzzaman’ın duâsının kabulüne vesile oldular.

Kabrin nakledilmesi kararını alan darbeciler, Bediüzzaman’ın kardeşi Abdülmecid Ünlükul’a Cemal Tural vasıtasıyla bu kararı ilettiler; “Abinin kabrini Şark ahalisinden ve Güney sınırımızdan kaçak gelip ziyaret edenler var. Nazik bir zamandayız. Sizin de iştirakiniz ile kabrini Urfa’dan alıp, İç Anadolu’ya nakledeceğiz. Şu kâğıdı lütfen imzalayın” diyerek daha önceden adına yazmış bulundukları dilekçeyi zorla imzalattılar. Her ne kadar, “Seyda’yı bari kabrinde rahat bırakın!” dediyse de dinletemeyip kararlarından vazgeçiremedi.

Bu nakli Abdülmecid Ünlükul’un arzusuyla gerçekleştirdikleri kılıfıyla kendisini de alarak (o zaman Konya’da ikamet etmektedir) Urfa’ya hareket ettiler. 12 Temmuz 1960 tarihinde gece yarısı kabri yıkarak tabutu içinden çıkardılar. Aradan 3,5 ay gibi uzun bir zaman geçmesine rağmen cesedin tazeliğini korumasına ve yeni vefat etmiş gibi görünmesine hayret ettiler. Kendileriyle getirdikleri tabuta naklettikten sonra Isparta’ya götürerek yine bir gece yarısı ve bilinmeyen bir yere defnettiler. Darbeciler zulmederken, Kader-i İlâhî Bediüzzaman’ın arzusunu yerine getirdi. Artık kimse, kendisini rahatsız edemeyecek ve nazarlar Risâle-i Nur’dan başka yere kaymayacaktı.

Ülkenin idaresini elinde bulunduran Milli Birlik Komitesi’nin bilgisi dahilinde mezarın nakli olayının gerçekleştirildiği, Alparslan Türkeş’in Mustafa Cemal Bayındır’a konuyla ilgili olarak yazmış bulunduğu 20. 10. 1992 tarihli mektubundan, açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Türkeş, İçişleri Bakanı emekli general Muharrem İhsan Kızıloğlu’nun konuyla ilgilendiğini yazmaktadır. Abdülmecid Ünlükul’a zorla imzalattırılan mektup, bir dosya halinde ve kendi isteğiyle yapıldığı tutanaklara geçirilmiş ve bu şekliyle toplantıda okunarak, komite üyelerine talimatlarının olup olmadığının sorulduğu, daha sonra işlemin gerçekleştirildiği görülmektedir. (Necmeddin Şahiner, Belgelerle Bediüzzaman’ın Kabir Olayı, İstanbul 1996, s. 83)

alt

Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin Halilürrahman Dergah’ındaki mezarının yıkılmadan önceki hali.

Benzer konuda makaleler:

10 Yorum

  1. Faraza ben Üstad’ın kabrini biliyor olsam:

    1- Bunun bana faydası ne olur?
    2- Bunun bana ne zararı olur?
    3- Bilsem yerini söyler miyim?

    Di mi yani?

  2. Neçmettin ŞAHİNER abimiz öğrendi ne oldu?
    Üstad mezarımı bir kaç talebem dışında kimse bilmeyecek diyor. bilinmeside o kadar lazım değil, türbelere akın edip oralarda hurafelerden medet umanları görünce, iyikide bilinmiyor. Rahat uyu üstadım. Biz senin nerde olduğunu iyi biliyoruz. Mezarınıda merak etmiyoruz. Neçmettin ŞAHİNER abimde geçirdiği kazadan sonra mezarını merak etmedi. Demek ki Rahmet var.

  3. Muhterem kardeşler,
    Önemli olan O mübarek zata lâyıkiyle talebe olabilmek..
    Benim gibi âciz ve günahkâr bir insan iki defa O’nun kabr-i şerifini ziyaret etmiş olsa bile, acaba bizi her şeyden muaf kılar mı? Rabbim mes’ûliyetimizi müdrik olmayı nasip eylesin.
    Selam ve dua ile…

  4. o mübarek zata yazdırılmak suretiyle bizlere ulaştırılan risale-i nur külliyatı’ndan inşallah bizler de tam istifade edip iman hakikatlerini tam inkişaf ettirip yaşayıp-yaşatıp gösterilen yoldaki yıldızların ışığında her daim yürüyerek onun gönlümüzdeki (mezarı) yerini yad edeceğiz…
    nefsini kardeşlerinin nefsine değişen, hayatı boyunca iman hakikatleri adına hiçbir dünya menfaati gözetmeyen, milletimi cennette görme pahasına cehennemi göze alan büyük üstad!!!
    İNŞALLAH HEPİMİZ YOLUNA GELECEĞİZ ;d

  5. allah bediüzzaman gibi bi harikayı gönderdıği icin yüzbin def a sukurler olsun arkadaslar şuna artık ınanın bedıuzzaman mehdı ı azamdır peygamber sav haber verdıgı zattır. bu kısı mezarımı yerını bı kac kısıden baskası bılmeyecek dıyor bu zat hasa yalan mı konusuyor bazı ları cıkıyor yok akdenızde yok karadenızde yok ısparta da yopk barlada yok sav da tamam ustadın mezarının yerı cok onemlıııııııı orda bı ıncelık var bızler bu ıncelıgı bılmıyoruz bılmek ısteyenler ustadın nasıl bı ınsan oldugunu tarıhceyı hayatına bakabılırler o zat kı kardesınden yedıgı bı corbanın dahı parasını verıyorsa gerısı artık bızım anlayamayacagımız bı seydır haaa bızım yapacagımız talebelık vasıflarındada dedegı gıbı benı duasına dahıl etmek dusturunu bızler okumus oldugumuz evred ezkar ve dualarla yerıne getırecez dıkkatınızını cekerım bı de ustadın kabrının bılınmemesını o zamankı rejım ıstemıyor kendısı ıstıyor ustadın ıstedıgı bı sey karsısında boynumuz kıldan ıncee demek kı bı hıkmetı varr yok sa bu kafayla gıdılırse turkıye de ne kadar faılı mechul mezaar var ustad orada demek zorunda kalacaz selametleeeeeeeeeeeeeee

  6. keşke şu fani hayatta onlar gibi olabilsek ama öne sürdgmüz bi nefsimiz var Rabb imin karşsında gecerli bi cevap olmayan nefsimiz cok çaresiziz kardeşler çok ama bunun farkında degiliz unutmayalım ki bu dünya ustad hzretleri gibileri sayesnde ayakta dua ile…

  7. s.a arkadaşlar ben urfadan halil üstad kabrinin yerini bilinmemesini şundan istemiz bence herkes kabeyi bırakıp benim makamımı ziyaret eder ondan korkuyorum diye herhalde öyle olması lazım bende urfalıyım üstadın kabrini ögrenmek istiyorum ama bir türlü bulamıyorum sadece 3 kişi biliyor bence biri süleymen demireldir allaha emanet olun elimizdeki kurana sahip çıkalım

  8. ALLAH IN rahmeti bereketi hidayeti selamı mağrifeti aşkı muhabetti o zatın üzerine olsun ve tüm ümetti muhamedde in üzerine olsun amim vel hemdulilahi rabıl alemin selamün alayküm ve rehmetullah

  9. buyük ustat allah rahmet eylesin bundan yuz sene once ıcın yanıyodu allah ayetlerını dunyaya yayacagım dıye ıste sadece bır asır gectı 350 mılyon musluman dıyodun sımdı bır mılyar olduk 25 mılyon musluman turk dıyodun yetmısbesmılyon musluman turk olduk allah senden ve senın gıbı musluman olan ınsanlardan bınkere razı olsun sız yattıgınız topraklarda rahat uyuyun kımse allahın onune gecemez ve gecemeyecekte yazdıklarının hepsı butun kıtalarda dolasıyor herkez yazdıklarını okuyor allah tum ıslam alemının yardımcısı olsun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*