21 Aralık’ın düşündürdüğü

21 Aralık, yılın en kısa günü. Bunun her yıl tekrarlanması yıllardır -o gün yaklaştıkça ve o gün- bazı insanları düşündürmüştür.

Bana sorulmasından haklı esbab-ı mucibesiyle hoşlanmadığım sorulardan biri de “kaç yaşında olduğum”dur. Bu konuda biraz “açık vermek” gibi olacak ama, 21 Aralık ile ilgili olarak ilk yazım 12/11/1975 tarihinde yayınlanmıştı;

Bir konudaki, herhangi bir yayın organında yayınlanmış yazının biraz farklı veya ayni bir başlıkla yazarı tarafından yayınlanmasının tekrar teklif edilmesinin bir mahzuru yoktur; onun tekrar yayınlanmasına veya yayınlanmamasına, yazının gönderildiği yayın organının editörleri karar verir.

Halk dilimizde Arapça bilmeyenler tarafından bile -kendisi de dahil- tekrarlanan ve (Arapça) “Et-tekrar-ü ahsen velev kane …” kelimeleriyle başlayan bir söz vardır.

Ben -kendimi methetmek için değil, mühim bir hayra vesile olması için- bir İstanbul gazetesinde 12/11/1975 tarihinde bu konudaki neşredilmiş ilk yazımı, tekrar gelmiş olan bir 21 Aralık tarihi olan bugün tekrar edeyim:

KISALAN GÜNLER

Üzerinde bulunduğumuz kuzey yarım küresinde yıl sonlarına doğru yaklaşılırken, ard arda gelen günler gittikçe kısalmaya başladı. İnsanın

“-Niçin kısalır ki şu günler? Hep bir kararda gitse ne olurdu?”

diyeceği geliyor.

Ard arda gelen günlerdeki gündüz vakitlerinin gittikçe daha kısa hale geldiğinin, havanın daha erken karardığının görülmesi ve her gün kılınması gereken beş vakit namazın çoğunun da gündüz vakitlerinde olması sebebiyle, gündüz vaktinin gittikçe daha kısa hale gelmesiyle, namaz vakitlerindeki değişmeleri kontrol eden insanların akıllarından bunu söylemek de geçebiliyor.

Fakat bu mevzuda bir istek veya temenni olarak değil de, ayni soruyu “meraklı bir sual” olarak tekrarlasak:

“–Acaba günlerin uzunluğu artıp eksilmeden, her yılın her gününde aynı kalsaydı ne olurdu?”

Günlerin uzayıp kısalması, mevsimlerin de değişmesiyle birlikte meydana gelir. Mevsimlerin değişmesinin ise, dünyanın kendi etrafındaki dönüş ekseninin (açısal olarak) 23 derece 27 dakikalık eğimiyle ilgili olduğu, coğrafya kitaplarında bildirilmektedir.

Demek ki günlerin uzayıp kısalması olmasaydı, mevsimler de olmazdı. Çünkü iki hadise de, dünyanın kendi etrafındaki dönüş ekseninin 23 derece 27 dakikalık “açısal eğikliği” sebebine bağlıdır.

Bu “açısal eğiklik” olmasaydı meydana gelebilecek diğer bir hadise de, denizlerden çıkan buharın sadece kuzey ve güneye gitmesi ve bunun neticesinde de, her iki kutupta muazzam buz kıtalarının teşekkülü olabilecekti!

Dünyanın dönüş eksenine bu eğimi veren ve muhafaza ettiren ve buna bağlı olarak da mevsimleri, günlerin uzayıp kısalmasını husule getiren Müsebbebü’l-esbâb; (bütün sebebleri yaratan, onları çalıştıran) Allah’tır.

Kur’an-ı Kerim’de günlerin uzayıp kısalması hadisesi üzerinde insanları düşünüp ibret almaya teşvik eden müteaddid (çok sayıda) âyetler vardır. O âyetlerin mealleri şöyledir:

“Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün ‘birbiri ardınca gelip gitmesinde’ (ve uzayıp kısalmasında) akl-ı selîm sahipleri için (Allah’ın birliğine ve kudretine ait ibret verici) deliller vardır.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3/190)

“Gece ile gündüzün, (uzayıp kısalarak) birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde (düşünen ve) Allah’a saygı duyup, emrine uygun yaşamak isteyen bir toplum için elbette (O’nun birliğine ve kuvvetine dair) nice âyetler (ibretler) vardır..” (Yunus Sûresi,10/ 6)

“Gece ile gündüzün, (aydınlık ve karanlık, kısa ve uzun vaziyetlerle) değişmesinde, Allah’ın gökten bir rızık (sebebi) indirip onunla, ölümünden sonra yeryüzüne can vermesinde, rüzgarları (türlü hallere) evirip çevirmesinde, aklı erip anlayan bir toplum için nice işaret ve ibretler vardır.” (Câsiye Suresi, 45/5)

“Geceden (bir kısmını) gündüzün içerisine katar (böylelikle gündüzler uzar). Gündüzden de gecenin içerisine katar (böylelikle geceler uzar). O sînelerin özünü hakkiyle bilendir” (Hadîd Suresi, 57/6)

Fenlerin en önemli faydasının, yukarıda mealleri verilmiş olanlar gibi bazı Kur’an âyetlerinin işaret ettiği delillere dair açıklayıcı geniş bilgiler vermesiyle, o bilgiler üzerinde akl-ı selîm ile düşünebilenlere, bir saati farzlar dışındaki bir sene ibadetin sevabını kazandırabilecek şekilde “tefekkür ufuklarını genişletmesi” olabileceği söylenebilir…

Bir Hadis-i Şerifte: “Tefekkür gibi ibadet yoktur” diğer bir Hadis-i Şerif’te ise: “Yazık o kimseye ki, böyle âyetleri okur da, bunlarda tefekküre dalmaz” buyrulmuştur.

Gece ile gündüzün, büyüyüp küçülerek, arka arkaya değişip durmasındaki ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı bütün varlıklardaki O’nun varlığının, birliğinin, kudretinin ve diğer isimlerinin ve sıfatlarının bazı tecellîleri, fenlerin verdiği malumat ibret nazarıyla tetkik edildiğinde açıkça görülür; fakat o delillere dair verilen misallerin sayısıyla da tahdit edilemez.

“Günlerin kısalması ve havanın erken kararmasıyla güneşin ısı ve ışığından daha az istifade edilebilmesi” olayı her yılın sonuna yaklaşılırken mevsimlerin değişmesiyle birlikte tekrarlanır.

Günlerin kısalması, gecelerin de uzaması demektir.

Uzun maddî gecelerde “manevî güneşlerden” aydınlanmaya çalışılabilirse; vicdanlar dinî ilimlerle ziyalandırılıp, akıllar da fennî ilimlerle nurlandırılarak, bu ikisinin imtizacıyla Esma-i İlahiye’nin tecellîlerine ayna olunabilinirse, o kısalan günlerin ardındaki “maddî karanlıklı uzun geceler” en sonunda “ebedî, nurlu ve saadetli gündüzleri” semere verecektir, İnşaAllah…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*