Akp’nin Kemalist sempatizanlığı ve Moğol sevgisi

Önceleri böyle değillerdi. Ümmetçi geçinirlerdi…

Milliyetçiliği dinsizlik anlıyorlardı. Üniversite yurtlarında ölümüne köşe kapmaca oynarlarken milliyetçilere “kafatasçı” diyorlardı. Türkçüler de onları “yeşil komünistlikle” suçlarlardı… Çok gariptir ki, Fatih Camiinin avlusunda birbirilerine kurşun sıkan bu karşı fikirleri; 12 Eylül’ün Neoliberal süreci aynı potada eritmediyse de, demokrasi karşısında müttefik eyledi…

Hz. Mevlâna; nasıl yaşarsanız, neticede öyle inanırsınız, diyor…  Namazdan, ibadetlerden ve tesettürden zaman içinde uzaklaşıp giden gençlerimizdeki iman telakkilerini, uzaklaşarak ayrıldıkları ilk nokta ile mukayese edemezsiniz… Üzüntü ile ifade edelim ki bazıları, inkârın sınırlarına yaklaşmışlardır… 1970 lerde Ülkücü-Akıncı kimlikleriyle bilinen gençliğimizin geldiği noktayı, azıcık buna benzetiyoruz. AKP saflarında yükselen milliyetçilik ve M.Kemal sempatisi Hz. Mevlâna’yı haklı çıkarıyor. Atatürkçülük perdesi altında Türk halkına dikte edilen 12 Eylül ihtilâli ve Neoliberalizm süreci, dünkü akıncı-ülkücü gençliğini Atatürk Milliyetçiliği potasına koymuş, onun bir kısım sembollerini benimsetmiş görünüyor. Fukara milletin lokmasından kaçırılan paralarla çekilen tarihi filmlere bakanlar, daha iyi anlarlar. Okullardaki ders kitapları, memur ve askerdeki yüzeysel düşünce tabakası ve üniversitelerdeki magazin Kemalizm, bunu açıkça gösteriyor. Ve AKP’nin amiral gemisi mesabesindeki malum gazete; tarihin en kalabalık anıtkabir ziyaretini 2023 olarak iftiharla ilân ediyor…

Çok ilginçtir ki; hükümetin antidemokratik zulüm ve suiistimallerine itiraz edenler de Kemalizm’e sarılıyorlar… Dehşet verici bir durum. 12 Eylül ihtilâlinin global ve derin bir ihtilâl olduğunu buradan da görebiliyoruz. Ezenler Kemalizm adına zulmederlerken, mağdurlar da Kemalizm’den medet umuyorlar. İşte 12 Eylülün başarısı… Yalnızca ümmetçi ile ırkçıyı ittifaka zorlamamış, sokaktaki demokrasi isteyen ve adalet peşinde koşanları da yanlış yöne çevirmiş…

Kemalizm’in tıpkı komünizm gibi tarih düşmanı olduğunu duymayanlara, diyoruz ki;  o yalnızca bin yıllık tarihimiz ile yoğrulmuş tarihimizi inkâr etmez düşman değildir,  doğru olan bütün tarihleri inkâr eder.  Bazı semavi din düşmanı Avrupalı tarih araştırmacılarının Paris’te, Londra ve Viyana’da uydurdukları;  Orta Asya, Turancılık, Göktürk, Tanrıdağı ve benzeri efsaneleri 1925’ten sonra Türkiye’deki insanlara okutanlar, tarih düşmanlıklarını büyük kurumların arkasına gizlenerek icra ediyorlardı. Günümüzde ise, henüz bağımsız bir tarih araştırma heyetimizin olmadığını herkes biliyor. Düşüncemize göre Kemalistler, gerçekleştirmek istedikleri tahripler için bu tarih düşmanlığına muhtaç idiler. Yalnızca tarih değil; tarih içindeki sanata, inançlara, geleneklere, musikiye, folklora, mimariye ve her türlü sosyolojik unsura da düşman olduklarını icraatlarıyla isbat etmişlerdir.

Bu tarih düşmanlığını Komünizm için de söyleyebiliriz. Mesela komünistlerin bayraklaştırdıkları Lenin, Troçki ve Stalin gibi icraacıların en büyük başarıları, bin senelik Rusya’nın tarih, kültür, inanç ve geleneklerini kökleriyle yoketmek olmuş.

Komünistlerle Kemalistlerin bu ortak özelliklerine sahip tarihteki Moğolların da tarihe düşman olduklarını biliyoruz. Geçmişe ait en küçük unsuru tahrip ve yok etmekle şöhrete kavuşmuş Çingiz ve Hülagu’nun; bilhassa Türkistan, Maveraünnehir, Doğu Anadolu ve Bağdat’ta gerçekleştirdiği katliamlar kadar, yok ettiği tarih ve medeniyet de meşhurdur.

AKP’nin Kemalizm sempatisi ve Moğol sevdası, (devamı niteliğinde olduğu ANAP’ın üstlendiği) 12 Eylül (Darbesinin) Türk-İslâm (sentezi) projesinin unsurundan da kaynaklanabilir. Neoliberal sermayeli bu sürecin ulaştığı yeni durağın, daha çok İslâm dışı veya seküler motiflerle süslü olduğunu hepimiz görüyoruz. Tarihteki şahsiyetlerin zamanlarından, kültür ve örflerinden kopartılarak acayip kıyafet ve hallerle bu milletin çocuklarına sinemadaki takdiminin de; tarihimize ve dinimize zarar verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Tarihin yücelttiği insanların zamanımıza; basit, kültürsüz ve ahlâkımızın dışında ekranlara yansıtılmasını; cehalete, imkânsızlıklara ve şartlara bağlamak, onlara yapılan itibarsızlaştırılmayı basitleştiremez.

12 Eylül Neoliberal projesinin en önemli bir unsuru da; Müslümanlarla- Hristiyanları birbirine düşürmesiydi… Papa Johannes Paul’a Roma’daki suikasttan tutunuz, zincirin halkaları gibi Türkiye’deki Hristiyanlara yapılan suikastlara kadar… Ve ilginç olanı ise; bu düşmanlığın günümüzde, tarih ve sinema üzerinden ısrarla devam ettirilmesi, AKP’nin ANAP’tan daha çok 12 Eylül projesine sadakatini gösteriyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*