Bediüzzaman ve bazı paşalar

Bediüzzaman’ın ömrü içinde muhatap olduğu birçok “paşa” mevcuttur. Üstadın yaşadığı devirlerde ömür süren bu paşaların, Bediüzzaman’la muhtelif alâkadarlıkları olmuştur.

Mezkûr paşalar içinde; hareketleriyle, fikirleriyle ve uygulamalarıyla Bediüzzaman’ın tasvibine mazhar olanlar ve olmayanlar mevcuttur.

Hazret-i Üstad’ın yaşadığı devirlerde, muhatap olduğu paşalardan bazıları şunlardır:

1) Cezire (Cizre) mıntıkası paşalarından Miran aşireti reisi Mustafa Paşa.

2) Divan-ı Harb-i Örfi komutanı (sıkıyönetim komutanı) Hurşid Paşa.

3) Van valisi İşkodralı Tahir Paşa.

4) Seyyid Sadettin Paşa.

5) Kabasakal Çerkes Mehmet Paşa.

6) Enver Paşa.

7) Kör Hüseyin Paşa.

Hazret-i Üstad hayatta iken, görüşüp muhatap olduğu bu paşalarla alâkalı değerlendirmelerini kısaca şöyle açıklamak mümkündür:

1) MİRAN AŞİRETİ REİSİ MUSTAFA PAŞA

Bediüzzaman, Tillo’da kubbe-i hasiyede gördüğü bir rüya sonunda mülâki olduğu (1900’lü yıllarda Cezire (Cizre) yörelerinde zulümkârlığı ile öne çıkan Miran aşireti ağalarından) Mustafa Paşa’ya;  muhatap olup, onu zulmünden vazgeçirir.

Molla Said, Mustafa Paşa ile aralarında düşmanlık devam eden Şeker Ağa’yı (Bu zatın torunu ile uzun yıllar Başkale ilçesinde birlikte görev yaptık. Kendisi halen, Ertuşi aşiretinin reisidir.) barıştırmaya muvaffak olur. Bu vesile ile Mustafa Paşa ile karşılaşır ve ‘Hâlâ tövbe etmedin mi?’ diye çıkışır.

Mustafa Paşa ise, Üstad ne söylerse onun sözünden çıkmayacağını ifade ettikten sonra, Molla Said’e para vermek ister, ama reddedilir. Molla Said, Mustafa Paşa’ya tövbesini bozduğu ve bu gidişatıyla Cizre’ye ulaşamayacağını söyler. Nitekim Mustafa Paşa Cizre’ye varmadan yolda ölür.

2) HURŞİD PAŞA

Şimdiki İstanbul Üniversitesi bahçesinde eski ismiyle Divan-i Harb-i Örfi, yani; sıkıyönetim mahkemesi kurulmuştur. Mahkeme başkanı ise Hurşid Paşa’dır. Bediüzzaman Rumî 31 Mart 1909’da Hurşid Paşa ile burada mülâki olur. Bu mahkemede yargılanır. Üstad idam talebiyle yargılanmış, ama harika bir savunma yapmıştır. Bu müdafaa daha sonra “Divan-ı Harb-i Örfi” ismiyle yayımlanmıştır.

Haksız yere tutuklanarak cezaevine konulan Bediüzzaman, burada bir ay mahkûm olarak kalmış, yaptığı harika müdafaası sonucu beraat kararı almıştır.

Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfi reisi Hurşid Paşa’nın, “Sen de şeriat istemişsin?” sualine cevaben: “Şeriatın bir hakikatine bin ruhum olsa feda etmeye hazırım. Zira Şeriat, sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir. Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!”

3) VAN VALİSİ TAHİR PAŞA

Van’a ilk olarak 1897 yılında teşrif eden Bediüzzaman, henüz yirmi yaşlarındaydı. Bediüzzaman’ın Van’a teşrifinden bir yıl sonra, yani 20/02/1898 tarihinde Van’a vali olarak atanan Tahir Paşa’nın konağında kalır Bediüzzaman. Konak halen yıkıntı halinde Van’da Emniyet Müdürlüğü binası güneyinde Emin Paşa Mahallesi’nde mevcuttur.

Bediüzzaman’a dost olan vali Tahir Paşa; onun ilminden istifade etmenin yanı sıra Bediüzzaman’a, yakın alâkadarlık göstererek onunla dost olmuştur.

Bediüzzaman’ın mezkûr konakta kaldığı yıllardaki bir hatırayı da kardeşi Abdülmecid Ünlükul şöyle nakleder: “Van Valisi Tahir Paşa’nın konağında her gece sürekli yapılan ilmî münakaşalarda bilhassa fünun-u cedide (yeni fenler) meselelerinde hasıl olan mecburiyete binaen Bediüzzaman, mektep fenlerine de çalışarak iki hafta zarfında lise muallimliği yapacak seviyede malûmat sahibi olmuş ve fennî münakaşalarda imtiyaz kazanmıştır.”

1913 yılı Kasım ayında vefat eden Tahir Paşa’nın kabri, Sahrayıcedit Caddesindedir.

4) SEYYİD SADETTİN PAŞA

Bediüzzaman, Rus esareti  sonrası geldiği İstanbul’da, Darü’l-Hikmet-i İslâmiye’ye âzâ olarak seçilip görev yapar. Bu kuruluşun üyeleri arasında Seyyid Sadettin Paşa da vardır. Aynı zamanda bir istihbarat subayı olan Saadettin Paşa Bediüzzaman’la yakın alâkadarlık içinde ona dost olur.

Sadeddin Paşa, Bediüzzaman Said Nursî ile birlikte Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’de çalıştı. Aralarında sağlam bir dostluğun olduğu Risale-i Nur’da yer alan bilgilerden anlaşılmaktadır. Sadeddin Paşa, çok sağlam bir kaynaktan aldığı habere istinaden, Bediüzzaman Said Nursî’nin eserini okuyan gizli bir komitenin onu öldüreceğini öğrendi. Bunu duyar duymaz Bediüzzaman’a gidip; “Kat’î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebîde ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi, senin bir eserini okumuş. Demişler ki: ‘Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi (yani zındıkayı, dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz. Bunun vücudunu kaldırmalıyız’ diye senin idamına hükmetmişler.” (Emirdağ Lâhikası, 1997, s. 168) diyerek kendini herhangi bir suikasta karşı muhafaza etmesini istedi. Bediüzzaman ise, “Tevekkeltü Alallah (Allah’a tevekkül ettim), ecel birdir, tagayyür etmez” karşılığını verdi.

5) KABASAKAL ÇERKES MEHMED PAŞA

31 Mart Hadisesi’nin karışık ve ihtişamlı günlerinde bu isyanı ve bu kanlı anarşiyi bastırmak için, otuz yaşlarındaki genç Bediüzzaman çok çalışıp büyük gayret göstermişti. Çeşitli topluluklara yaptığı nasihatlerle ve cihandeğer konuşmalarla bu yangını söndürmek için büyük fedakârlıklar yapmıştı.

Fakat bu gayretlerinden bir netice alamayınca, Kocaeli vilayetine doğru çekilmişti.

Üstad Bediüzzaman Yirmi Sekizinci Lem’a’da “Hafız Tevfik’in Fıkrası’nın Tetimmesi” kısmında İzmit’e çekilme meselesiyle alâkalı olarak şunları ifade etmektedir:

“İşte o tarihte 31 Mart Hadisesi münasebetiyle, İstanbul’dan kaçarak muvakkat bir zaman mücahede-i maneviyeyi bırakmak niyetiyle Hareket Ordusu’ndan firar edip İzmit’e geldiği tarihe tevafuk ediyor.” (Sayfa: 600)

O karışık günlerde; Bediüzzaman da isyancıymış gibi, İzmit’ten alınarak İstanbul’a getirilmişti. Bediüzzaman gibi bir şahsiyeti bilemeyen nâdânlar, onu başkalarıyla kıyaslıyorlardı. İşte bunlardan birisi de Mahmud Şevket Paşa’ydı.

6) ENVER PAŞA

Bediüzzaman’ın, Enver Paşa ile alâkadarlığı l. Cihan Harbi ile başlar. Bediüzzaman’ın te’lif ettiği İşârâtü’l-İ’caz adlı eserin basılmasında Enver Paşa kendi isteği ile kitabın neşrine maddî yönden yardımlarda bulunur. Osmanlı paşalarından olan, 1880 yılında doğan Enver Paşa 1911 yılında Orta Asya’nın Pamir eteklerinde 42 yaşında vurularak şehit edilir.

7) KÖR HÜSEYİN PAŞA

Hüseyin Paşa Hamidiye Alayları’nın dağılma sürecinde Van’ı kuşatmış, saldırı yapabilmek için Bediüzzaman Said Nursî’den fetva istemiş, fakat Said Nursî onu:, “Kardeşi kardeşe mi kırdıracaksın!” mealinde ikaz edince daha da ısrar etmiş, fakat fetva alamayınca kuvvetlerini geriye çekerek Van’a yaptığı kuşatmayı kaldırmıştır.

Hüseyin Paşa ile Said Nursî’nin ilişkileri, ölümünden sonra çocukları vesilesiyle de olsa devam eder.

Haydar Süphandağı, Kör Hüseyin Paşa’nın oğludur. 1911’de Adilcevaz ilçesinde dünyaya gelmiş, Aralık 1978’de vefat etmiştir. Onun babası; Bediüzzaman’ın tavsiyelerini ve nasihatlerini dinlediği için Van isyanlarına iştirak etmemiş, böylece binlerce masumun kanı dökülmemiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*