Bediüzzaman ve Risale-i Nurun muhabbet dili

İslâm Dininin sevgi dini, Hz. Peygamberin (asm) şefkat peygamberi olduğunu unutan birçok din adamı insanları korkutarak İslâmî hükümlerin yapılmasını ister.

Bu tarz toplumda İslâm dininin güzelliklerinin fark edilmemesini netice veriyor.  Çocuklarını diri diri gömecek kadar vahşetin içinde olan insanları Muhammed-i Arabî (asm) İslâm’ın güzellikleri ile donatıp âlâ-yı illiyine çıkarmıştır. Bacısını öldürecek kadar gözü dönmüş o vahşi Ömer’i adalet timsali Hz. Ömer yaptı, birçoğunun Cennet ile müjdelenmesine vesile oldu. O asrın bedevî, vahşi insanları her konuda insanlığa örnek birer insan oldular, böylelikle Asr-ı Saadet ortaya çıktı.

Yaşadığımız bu asırda ise Deccalizim ve Süfyanizim insanlığı tahrip ederek inançsız; iman, Kur’ân ve İslâm’a düşman ve nefsinin esiri bir nesil ortaya çıkardı. Midesinin ve cismanî arzularının esiri olup, esfel-i safilinde olmuş bir nesil. Anarşi, terör ve savaşlar ile bu asrın huzuru kaçtı, mimsiz medeniyet insanı adeta esir alıp ufunetin içine atarak kirletmiştir. Bu halden kurtulmak için beşer bir umut ışığı arar oldu.

Bu dünyaya aziz bir misafir olarak gönderilen insanı mahzun eder mi Cenab-ı Hak? Elbette ki bir çıkış yolu, bir rehber, bir yol gösterici gönderecekti bu karanlığı dağıtmak için. Nihayet vakit saat gelip çatınca bir ok gibi fırlayıp meydana çıkan Bediüzzaman Said Nursî Süfyanizme tek başına meydan okudu. Sünûhat-ı kalbiye olarak Haşir, Mu’cizat-ı Kur’aniyye ve Mu’cizat-ı Ahmediye gibi eserler ihtiyaca binaen ortaya çıktı. Altı bin sayfa Risale-i Nur ile Bediüzzaman  “yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyet’i içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor. Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor. Belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avâm-ı mümininin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeâirlerin kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’ân’ın icazıyla ve geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve imanın ilâçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî s. 52) Üstad bu eser Külliyatını insanlığın istifadesine sundu.

Hasan Feyzi’nin “Huzur bulur bugün seninle âlem, /Ey bu asırda rahmet-i âlem Risale-i Nur. / Sürur bulur bugün seninle âdem, / Ey bir rahmet-i âlem Risale-i Nur” (Sikke-i Tasdik-i Gaybî s. 353) mısralarında belirttiği gibi bu asır ve beşer Risale-i Nur ile rahatlamış ve huzur bulmuştu. Bu koyu karanlığı dağıtan Risale-i Nur kalpleri teskin ediyordu. Çünkü dili tatlı idi, muhabbet dilini kullanmıştı. İnsanlar hapis, sürgün ile tehdit edilse de kimsenin umurunda değildi. Hapishaneleri Medrese-i Yusufiye oldu. Risale-i Nur nice günahkâr, namazsız, niyazsız insanın bu dil sayesinde imanını kurtarıp emrine ram etti, Nurun potasında eritip âlâ-yı illiyine çıkardı ve bu yolla insanlığa kazandırdı.

Bunlardan biri de Denizlili Süleyman Hünkâr’dır, namı diğerle Beylerbeyili Süleyman.  Bıçakla adam yaralamaktan hapse giren Süleyman Hünkâr, hapishanede işlediği suçlardan dolayı cezasını yirmi bir yıl sekiz aya çıkarır. Süleyman Hünkâr kabadayı ve kendini saydırdığı için herkes onu dinler. Kumar oynayarak her gün bin lira kazanır, kazandığı parayı da fakir hapislere dağıtırdı. Hapishanede bıçaksız gezmezdi. Cezaevi yönetimi Bediüzzaman Denizli Hapishanesi’ne gelmeden önce mahpusları uyararak Bediüzzaman ile konuşmamalarını ve uzak durmalarını ister. Ama Beylerbeyili Süleyman daha ilk gün Bediüzzaman’a “Hoş geldin der ve çay ikram eder. Kısa süre sonra Bediüzzaman’ın elini öper ve hizmetine girer. Hapse konan diğer Nur Talebelerine yardımcı olur. Namaz kılmayan Süleyman Hünkâr namaza başlar ve Risale-i Nur için pervane olur. Hatta Denizli Hapishanesi’nde Risale-i Nur’un neşri ile bizzat ilgilenir. (Son Şahitler s. 183)                                                        Asrın Sultanının cezbesine Beylerbeyili Süleyman da kendini kaptırmıştı.

Yıllar öncede Taşköprülü Sadık Bey Bediüzzaman Kastamonu’ya nefyedildiğinde onun ile tanışarak Nur hizmetine pervane olur. Kısa sürede Sadık Bey de Risale-i Nur’a karşı derin bir muhabbet ve sadâkat gelişti. Risale-i Nur için bütün malını, canını ve her şeyini feda edecek kadar fedakâr birisidir. Çevrede herkes ona saygı gösterirdi, Plevne kahramanı Sadık Paşa’nın torunudur. Bu sebeple Risale-i Nur’un yayılmasına çok faydası dokundu. Üstadı ile Denizli hapsine konunca burada Süleyman Hünkâr ile birlikte çok büyük hizmet ettiler. (Son Şahitler c. 2)

Risale-i Nur muhabbet dili ile kimleri kendine hizmetkâr etmedi ki?

İlimdar KAYA

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*