Seyahatin Üsküp’teki bölümünde orada kurulması plânlanan Üsküp Üniversitesi’nin temeli atıldı. Ancak bu seyahatten kısa bir süre sonra Balkan Savaşları başladı. Böylece Üsküp Üniversitesinin yapımı, mecburen durdu. Said Nursî, Doğunun böyle bir üniversiteye daha çok ihtiyacı olduğunu anlatarak Sultan Reşad’a, Üsküp Üniversitesi için ayrılan tahsisatla Doğuda bir üniversite kurulmasını teklif etti. Bu teklif, Sultan Reşad, İttihat ve Terakki Hükümetince on dokuz bin altın lira tahsisatla kabul gördü. Böylece Medresetüzzehra için istediği kararı hükümetten çıkaran Bediüzzaman, İstanbul’dan ayrılarak 1913 yılında Van’a döndü.
O tarihte Van valisi olan İttihatçı Hasan Tahsin Bey, Bediüzzaman’ın bu eğitim projesine sahip çıkar ve Evkaf Nazırı Ürgüplü Mustafa Hayri Beyin de desteğini alarak Van’da büyük bir Medrese-i Zehra-yı Reşadiye’nin tesisi için meselenin takipçisi olmuş ve Sultan Mehmed Reşad’a telgraflar ile mektuplar yazmıştır. Bu konuda yirmiye yakın yazışma belgesi tesbit ettiğini belirten değerli araştırmacı Necmeddin Şahiner, bu belgelerin tamamını Van Valisi Tahsin Beyin padişaha sunduğunu ifade eder. 13 Haziran 1913 tarihli bu belgelerden birisinde Tahsin Bey ”Bab-ı âli Daire-i Sadaret şifre kalemi” başlıklısında sadrazamlıktan ve saraydan şunları istiyordu:
“Doğu Anadolu ve Van taraflarında Müslüman-Kürtlerin cehaletinden istifade ederek, Şiî mezhebi gittikçe yayılmaktadır. Bu arada Abdürrezzak isminde bir yalancı ise çok yıkıcı faaliyetler yapmaktadır.
“Bütün bu menfî hareketlere karşı buralarda yapılacak bir üniversite, saçağı nurlu Osmanlılığın ve İslâmiyetin bekası için büyük bir dayanak noktası olacaktır. Eşraf, âlimler ve aşiretler bu güzel neticeyi sabırsızlıkla beklemektedirler.
“Bütün Şarkın büyük âlimi Bediüzzaman bu mesele için can ü gönülden samimiyetle çalışmaktadır. Bu meseleyi Evkaf-ı Hümayun Nezaretine de yazıp bildirmiştik. Fakat mesele çeşitli yazışmalarla ve malî darlık gibi sebeplerle gecikmektedir. Medresetü’z-Zehra ismindeki bu üniversitenin inşası için gereken masrafların ‘ceyb-i Hümayundan’ ödenmesi için bütün ulema, rüesa ve eşraf tarafından hak-i pay-i Şahanenin bu hayırlı işin hassaten taraf-ı Şahaneden vücuda getirilmesini istirham etmekteyiz”1 diye üniversitenin kuruluş aşamasındaki sıkıntılarını dile getirir.
Bu konu ile ilgili bulunan bir diğer belgeye göre “Said Nursî’nin, şarkın kurtuluş reçetesi olarak Van’da donanımlı okul açma projesi ile ilgili düşünceleri devlet tarafından da kabul görüyor. Van Valisi Tahsin Paşa, Sultan Reşad Han’a yazdığı mektupta, ‘Asırlardır uyuyan vatanın bu geniş kıt’asını uyandırmak için tek çare eğitimdir. Bu da ancak dinî eğitim ile mümkün olur’ diyor. Tahsin Bey, vilayet merkezinde, dinî ilimlerle fen bilimlerinin birlikte okutulacağı dârü’l-fünûn şeklinde medrese-i ilmiye açılması gerektiğini belirterek gerekli paranın padişah tarafından ihsan edilmesini talep ediyor. Belgeyi Osmanlı arşivlerinde bulan tarihçi Dr. Ramazan Balcı, Said Nursî’nin Millî Mücadele döneminde üniversite açma talebini Meclis’e de ilettiğini hatırlatıyor. Balcı, Bediüzzaman’ın TBMM’de yaptığı şu konuşmayı aktarıyor: ‘Yoksa Türk olmayan Müslümanlar, Türk’e hakikî kardeşliğini hissedemeyecek. Şimdi, bu kadar düşmanlara karşı yardımlaşma ve dayanışmaya muhtacız.’
“Ramazan Balcı, Bediüzzaman Said Nursî’nin ‘Medresetüzzehra’ adını verdiği üniversite için şu vasiyette bulunduğunu anlatıyor: ‘Ey üç yüz sene sonra gelenler! Şu kalenin başında bir medrese-i Nuriye çiçeğini yapınız. Cismen dirilmemiş, fakat ruhen bâki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetüzzehra’yı cismanî bir surette bina ediniz.’ Said Nursî’ye göre Medresetüzzehra’nın eğitim dili de Türkçe, Kürtçe ve Arapça olmalı. Böyle bir uygulamanın bölgeye nefes aldıracağı görüşünü belirten Balcı, Bediüzzaman’ın, ‘Kürtler için istikbalde müthiş bir darbeler hazırlanıyor, kalbim parçalanıyor’ diye feryat ettiğini söylüyor.”2
Bediüzzaman, hayallerini süsleyen eğitim projesine Sultan Reşad’dan ve Van valisi Tahsin Beyden tam destek almış, artık işi fiiliyata dönüştürme zamanı gelmişti; fakat bu defa da Harb-i Umumî denilen Birinci Dünya savaşı patlak verdi. Bu yüzden Medresenin temelinin atılmasından başka bir faaliyete fırsat kalmadı.
Bediüzzaman da talebeleriyle harbe iştirak eder. Pasinler cephesinde büyük hizmetler elde ederek, Van’a döner. Van ve Bitlis’te hem Ruslarla hem de Ermeni çeteleriyle savaşır. Bu muharebelerde başta yeğeni Ubeyd olmak üzere bir çok talebesini şehit verir. Ermenilerin kadın ve çocuklarına ilişmez ve onlara iyi davranılması için telkinlerde bulunur. Bu tavrı karşısında Ermeniler de zulümlerinden vazgeçer.
Abdülmecid Nursî, hatıralarında, Bediüzzaman’ın Van’dan Erzurum cephesine gönderilen ve yirmi beş bin mevcudu bulunan fırkaya vaiz tayin edilerek, Kafkas cephesine gittiğini ve fevkalâde başarılı hizmetlerde bulunduğundan dolayı da Van Valisi Tahsin Bey’in kendisine verdiği vesikada, “Van fırkasının görmüş olduğu hizmet, tamamıyla Said-i Kürdî’nin maddî ve manevî himmetiyle olmuştur” kaydının yer aldığını ifade eder.
Kaderin garip bir cilvesi Bediüzzaman’ın dostu olan Hasan Tahsin Paşa da aynı muharebede bulunur. ”6 Kasım 1914’te Erzurum Valisi olarak göreve başlar, 19 Aralık’ta Sarıkamış Harekâtı’nın başlaması sırasında ordunun iaşesinde, gerekli malzemenin bölgeye geciktirilmeden gönderilmesinde olağanüstü gayret ve faaliyetlerinden dolayı ordu komutanlığından takdirname ve askerî rütbe verilmek suretiyle taltif edilir. Kendisine Sultan Reşad Nişanı beratı verilir.
“27 Mayıs 1915 tarihli yer değiştirme kanunu ve bu kanuna dayalı olarak çıkarılan emirler çerçevesinde; Erzurum Van ve Bitlis vilayetlerinden çıkarılan Ermeniler, Musul’un güney kısmı, Zor ve Urfa sancağına nakledilmişlerdi. Hasan Tahsin Bey, göç ettirilen Ermenilere en azından on dört günlük bir hazırlık süresi tanımış ve eşyalarını satmalarına veya yanlarına almalarına izin vermişti. Tüccar ve esnafın bir bölümü mallarını ve değerli eşyalarını Ermeni Kilisesi’nin, Osmanlı Bankası’nın korumasına bırakmıştı. Kağnıları, Erzincan ve Sivas’a kadar çaresiz ailelerin emrine vermişti. Tahsin Bey ayrıca, hastaların, erkeksiz ailelerin, çocukların ve yalnız kadınların Erzurum’da kalmalarına da izin vermişti. Tüm bunlar, Erzurum’a gelip kendisiyle görüşen Scheubner adlı bir Alman diplomatın konsolosluk raporlarına aksettirilmiştir.”3
Tahsin Paşa da Bediüzzaman gibi Ermenilere var gücüyle yardımcı olmuş ve onlara gerekli kolaylıkları sağlamıştı.
Yıllar sonra Bediüzzaman’ı çok yakından tanıyan ve hizmetlerini takdir eden Tahsin Paşa, 1922 yılında kendisini Ankara hükümeti ile çalışması için ısrarla dâvet ettirir. Bediüzzaman bu dostunun ısrarlarını kırmaz; fakat Ankara’da gördüğü manzarayı beğenmez. Başta yeğeni Abdurrahman olmak üzere Hasan Tahsin Paşa gibi dostlarını da terk ederek Van’a gitmek üzere Ankara’dan ayrılır.
HASAN TAHSİN UZER (1920)
“Hasan Tahsin Uzer (1878, Selanik – 1939), I. Dünya Savaşı boyunca çeşitli valilik görevlerinde bulunmuş, Meclisi Mebusan’da ve Cumhuriyet’in kurulmasından sonra da TBMM’de milletvekilliği yapmış bir Osmanlı-Türk devlet ve siyaset adamıdır. M. Kemal’in çocukluk arkadaşıdır. İzmir’de 15 Mayıs 1919 günü çıkartma yapan Yunan işgal ordusuna ilk kurşunu atmış olan (ve Hasan Tahsin Uzer gibi Selanikli olan) gazeteci Hasan Tahsin ile karıştırılmamalıdır.
1897’de Mülkiye’den mezun oldu. İlk memuriyete Pursiçan Bucak Müdürlüğüyle başlar. Daha sonra Çiç ve Alnus Bucak Müdürlüklerinde bulunmuş, 1902‘de Razlık, sonra da sırasıyla Gevgili, Florina ve Kesendire Kaymakamlığı yapmıştır.
İlk Valilik görevini 1913 yılında Van’da yapmıştır. 1914’te Erzurum Valisi’dir. Erzurum Valiliği sırasında (I. Dünya Savaşı dönemi) orduya yaptığı hizmetlerden dolayı Altın Liyakat Muharebe Madalyası ve fahri üsteğmen ve yüzbaşılık, bir yıl sonra da Harbiye Nezareti’nde yapılan bir törenle binbaşı rütbelerini almıştır.
İttihat ve Terakki’ye aşırı derecede bağlıydı. Annesi de İttihat Terakki üyesidir. 1916’da kendisini Suriye Valisi olarak görmekteyiz.
1918 yılında I. Dünya Savaşı yenilgisiyle İttihat ve Terakki iktidarı ortadan kalkınca, Uzer 9 Ocak 1918 tarihinde İzmir Valiliği’ne tayin edilmiştir. Valiliği sırasında I. Dünya Savaşı yenilgisinin dumura uğrattığı idarî mekanizmayı yeniden düzenlemeye, rüşvetle mücadeleye önem vermiş, devlet dairelerinin halka açık olmasını sağlamıştır.
19 Ocak 1919’da İzmir Mebusu olarak Osmanlı Meclisi Mebusanı’na katılmıştır. İstanbul’un işgali üzerine Osmanlı Meclisi kapatılmış, Hasan Tahsin de tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür.
Türkiye’ye dönüşünün ardından, 1924’te Ardahan, 1927’de Erzurum, 1933’te Konya Milletvekili olmuştur. 1919 yılında başlayan İzmir Milletvekilliği dahil, Malta’daki sürgün yılları çıkarıldığında 1935 yılına kadar milletvekili olarak kalmıştır.
Hasan Tahsin, 6 Eylül 1935’te Üçüncü Ordu Genel Müfettişliği’ne getirilmiştir. Bu görevdeyken 1939 yılında vefat etmiştir. Hasan Tahsin Uzer Malta’da sürgündeyken anılarını kaleme almıştır, daha sonra anıları İmar İskân Bakanlığı da yapmış olan oğlu İbrahim Celalettin Uzer tarafından kitaba alınmıştır. Makedonya Eşkiyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi adlı kitap, işlenen hataları, çekilen çileleri, kurtuluş uğrunda dökülen kanları yansıtmaktadır.”4
KAYNAKLAR
1- http://www.iikv.org/academy/index.php/tr/article/view/1164/2124
2- Zaman gazetesi.23 Mart 2012 Samet Altıntaş’ın haberi
3- http://www.bulgaristanbul.com/forum/showthread. php?t=28359
4- http://tr.wikipedia.org/wiki/Hasan_Tahsin_Uzer
Benzer konuda makaleler:
- Medresetüz Zehra’ya tahsis edilen para
- Bediüzzaman ve Erzurum Mebusu Yeşiloğlu Mehmet Salih Efendi
- Üstad Erzurum’da
- Bediüzzaman’ın: “Ben ölünceye kadar bu insaniyetini unutmayacağım” dediği zat: Mehmed Salih Yeşiloğlu
- Sultan Mehmed Reşad (1844 -1918)
- Abdülhamid, İttihatçılar ve Said Nursi
- Medreset’üz Zehra’nın aşamaları
- Hürriyetle iman tanımını ilk Bediüzzaman yaptı
- Düşmana yardım eden sefiller
- Allah’a dayanmanın verdiği güç
İlk yorum yapan olun