Bizde ‘Reis’ de yok, ‘Yeis’ de yok

Geçen hafta seçimden iki gün önce bu köşede kıymetli nazarlarınıza arz ettiğim yazıda geçen bir cümlemiz, sosyal medyada yankı buldu.

Bugünkü yazının da başına geçti. Bizde, “tek adam”ın ünvanı olan “reis”e neden yer olmadığını gösteren hakikat derslerinden bir kaç cümleye bakalım:

“O kadar geniş daire-i ahrara (hürriyetçi çevrelere) efkâr-ı umumiyeden (kamuoyundan) başka serpuş (başlık, şapka) olamadığından, riyaset-i şahsiyenin (şahsî reisliğin) kat’iyen aleyhindeyim.” (Eski Said Dönemi Eserleri, s. 196)

“Meşrûtiyetin sırrı; kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstibdadın esası; kuvvet şahısta olur, kanunu kendi keyfine tâbi edebilir, hak kuvvetin mağlûbu.” (s. 221)

Ümitsizlik mânasında “yeis”e kapılmak da yok. Zira, “Vazifemizi yapıp vazife-i İlahîyeye karışmamak”, her vesileyle hatırladığımız bir düsturumuzdur.

Hem de kaybedeceğimiz bir şey olmamasına rağmen, kazanacağımız çok şey var her halükârda.

Seçimden önce, seçimle ilgili yazılarımıza bakıyoruz, seçimden sonra da geçerli buluyoruz.

***

Demokrat olan siyasetçi, kendi menfaatini milletine feda eder.

İşin mahiyeti böyle olmasına ve bu mânânın tahakkuku için hâla canla başla çalışanların varlığına rağmen, istenilen düzeye gelinemiyorsa, bu durum; insanlık âlemindeki müthiş bir erozyonun; asayiş, ahlâk, inanç ve adalette korkunç bir çöküşün varlığına delâlet eder.

“İman ne kadar mükemmel olursa, hürriyet o kadar parlar. İşte Asr-ı Saadet!”

Çünkü insana karşı hürriyet, Allah’a karşı kulluğu gerektirir.

Hem de, “Ekmeksiz yaşarım, fakat hürriyetsiz yaşayamam” diyerek istibdada meydan okuyan bir Bediüzzaman’ımız var.

Rabbimiz, bize nasıl bir yol takip etmemiz gerektiğini açık açık bildiriyor. Kur’ân-ı Kerîm’inde bildiriyor, peygamberlerle ve peygamberimizle bildiriyor. Buna kulak verilmediği zaman hangi zararların ve felaketlerin olabileceğini de, bazı menfi gelişmelere ve musibetlere izin vererek bize gösteriyor ve ihtar ediyor. Asıl imtihanımızı da burada aramak lazım. Demek ki millet olarak hâla adil ve demokrat yönetimlere layık duruma gelemedik. İmtihan devam ediyor. Dileriz ki çok pahalıya mal olmasın.

NEŞRİYATIMIZ VE SOSYAL MEDYA

Bugün, günlük siyasetin ve hipnozlanmış medyanın algı operasyonlarıyla havadan nem kapmak yaygın bir karakter haline gelmiştir. Öyle ki, “bulut” dendiğinde, “bana ördek dedin” psikolojisi, artık “bize ördek dediniz”e dönüşmüştür.

En iyisi; gidişatın kaygan, havanın bulutlu olduğuna aldırmadan elimizdeki Nurlarla aydınlatmaya ve bulutların dağılmasına çalışmak..

Sosyal medyada seviyeli fikir tartışmalarına ve farklı görüş izharlarına kimsenin itirazı olamaz. Lakin zamanında ve zemininde gereğince yapılan meşveretlerimiz de sosyal medyayı ilgilendirmez. Yalnızca tabi olanlarını ve tanıyanlarını bağlar. Meşveret kararlarının ulu orta tartışma konusu olmasına sebep olmaktan sakınılmalı.

Demokrat ve ahrar çizgiden inhiraf eden siyaset meftunlarının, gazetemize kızmalarını da çok yadırgamamak lâzım. Risale-i Nur’a ait, Üstad’a ait cümleleri, diledikleri gibi keyiflerine göre sarfetmelerine ve menfaatli siyasetlerine alet etmelerine müsaade etmeyen bu gazeteye kızmalarını normal karşılamak lâzım.

Çoğunluk fitneye alet olmuşsa; fitneyi def etmeye, birlik ve beraberliğin sağlanmasına, kardeşlik ruhuna, barışa çalışan ve bundan dolayı da hor görülüp yadırganan azlardan olmak ne güzel!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*