Bu vatan ve hükümet Risale-i Nur’a şiddetle muhtaçtır

Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükûmet, ne şekilde olursa olsun, Risale-i Nur’a eşedd-i ihtiyaç ile muhtaçtırlar. Değil korkmak veyahut adavet etmek, en dinsizleri de onun dindarane, hakperestane düsturlarına taraftar olmak gerektir.

Azîz, sıddîk kardeşlerim,

Ben, pek katî bir sûrette ve bine yakın tecrübelerim neticesinde katî kanaatim gelmiş ve ekser günlerde hissediyorum ki, Risale-i Nur’un hizmetinde bulunduğum günde, hizmetin derecesine göre kalbimde, bedenimde, dimağımda, maîşetimde bir inkişaf, inbisat, ferahlık, bereket görüyorum. Ve çokları îtiraf ediyor, “Biz de hissediyoruz” derler. Hatta, size geçen sene yazdığım gibi, benim, pek az gıda ile yaşadığımın sırrı, o bereket imiş.

Hem madem İmam-ı Şafiî’den rivayet var ki; “Halis talebe-i ulûmun rızkına, ben kefalet edebilirim” demiş; “çünkü rızıklarında vüs’at ve bereket olur.” Madem hakîkat budur ve madem halis talebe-i ulûm ünvanına Risale-i Nur şakirtleri bu zamanda tam liyakat göstermişler; elbette şimdi yeni açlık ve kahta mukabil Risale-i Nur hizmetini bırakmak ve zarûret-i maîşet özrüyle, maişet peşine koşmak yerine en iyi çare, şükür ve kanaat ve Risale-i Nur talebeliğine tam sarılmaktır.
Said Nursî

..Risale-i Nur ve ondan tam ders alan şakirtleri, değil dünya siyasetlerine, belki bütün dünyaya karşı da Risale-i Nur’u âlet edemez ve şimdiye kadar da etmemiş. Biz, ehl-i dünyanın dünyalarına karışmıyoruz… Bizden zarar tevehhüm etmek, dîvaneliktir.

Evvela: Kur’ân, bizi siyasetten menetmiş; tâ ki elmas gibi hakîkatleri, ehl-i dünya nazarında, cam parçalarına inmesin.

Saniyen: Şefkat, vicdan, hakîkat, bizi siyasetten menediyor. Çünkü tokada müstehak dinsiz münafıklar onda iki ise, onlarla müteallik yedi-sekiz masum, bîçare, çoluk-çocuk, zaif, hasta ve ihtiyarlar var. Belâ, musîbet gelse, o masumlar o belâya düşecekler; belki, o iki münafık dinsiz daha az zarar görecek. Onun için siyaset yoluyla, idare ve asayişi ihlâl tarzında, neticenin husûlü de meşkûk olduğu halde girmekten, Risale-i Nur’un mahiyetindeki şefkat, merhamet, hak ve hakîkat, şakirtlerini menediyor.

Salisen: Bu vatan, bu millet ve bu vatandaki ehl-i hükûmet, ne şekilde olursa olsun, Risale-i Nur’a eşedd-i ihtiyaç ile muhtaçtırlar. Değil korkmak veyahut adavet etmek, en dinsizleri de onun dindarane, hakperestane düsturlarına taraftar olmak gerektir. Meğer ki, bütün bütün millete, vatana, hâkimiyet-i İslâmiyeye hıyanet ola. Çünkü, bu milletin ve bu vatanın hayat-ı içtimaiyesini anarşîlikten kurtarmak ve büyük tehlikelerden halâs etmek için, beş esas lâzımdır ve zarûridir: Birincisi merhamet, ikincisi hürmet, üçüncüsü emniyet, dördüncüsü haram-helâlı bilip haramdan çekinmek, beşincisi serseriliği bırakıp itaat etmektir.

İşte, Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu beş esası temin edip, asayişin temel taşını tesbit ve temin eder.

Risale-i Nur’a ilişenler katiyen bilsinler ki; onların ilişmesi, anarşîlik hesabına, vatan ve millet ve asayişe düşmanlıktır. İşte bunun bir hülâsasını o casusa söyledim, dedim ki: “Seni gönderenlere söyle, hem de ki: ‘On sekiz senedir bir defa kendi istirahati için hükûmete müracaat etmeyen ve yirmi bir aydır dünyayı herc ü merc eden harblerden hiçbir haber almayan ve çok mühim makamlarda çok mühim adamların dostane temaslarını istiğna edip kabul etmeyen bir adama, ondan korkup, tevehhüm edip, dünyanıza karışmak ihtimaliyle evhama düşüp, tarassudlarla sıkıntı vermekte hangi mana var, hangi maslahat var, hangi kanun var? Dîvaneler de bilirler ki; ona ilişmek, dîvaneliktir.” O casus da kalktı gitti.

Said Nursî
Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Hayatı, s. 482-85

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*