Herşey Allah’ı gösteriyor

Ey nefsim gibi kendini âkıl zanneden akılsız arkadaş! Şu saray-ı muhteşemin Sahibini tanımak istemiyorsun. Halbuki, her şey O′nu gösteriyor, O′na işaret ediyor, O′na şehâdet ediyor; bütün bu şeylerin şehâdetini nasıl tekzib ediyorsun?

SEKİZİNCİ BÜRHAN

Gel, ey nefsim gibi kendini âkıl zanneden akılsız arkadaş! Şu saray-ı muhteşemin Sahibini tanımak istemiyorsun. Halbuki, her şey O′nu gösteriyor, O′na işaret ediyor, O′na şehâdet ediyor; bütün bu şeylerin şehâdetini nasıl tekzib ediyorsun? Öyle ise, bu sarayı da inkâr et ve “Âlem yok, memleket yok” de ve kendini de inkâr et, ortadan çık; yahut aklını başına al, beni dinle.

İşte, bak: Şu saray içinde bulunan ve memleketi ihâta eden yeknesak unsurlar, mâdenler var. (HAŞİYE) Âdetâ, memleketten çıkan her şey o maddelerden yapılıyor. Demek o maddeler kimin mülkü ise, bütün ondan yapılan şeyler de onundur; tarla kimin ise, mahsûlât da onundur; deniz kimin ise, içindekiler de onundur.

Hem, bak; bu dokunan şeyler, bu nesc olunan münakkaş kumaşlar bir tek maddeden yapılıyor. O maddeyi getiren, ihzâr eden ve ip haline getiren, elbette, bilbedâhe birdir. Çünkü, o iş iştirâk kabul etmez. Öyle ise, bütün nesc olunan san′atlı şeyler, ona mahsustur.

Hem de bak; bu dokunan, yapılan şeylerin her bir cinsi bütün memleketin her tarafında bulunuyor. Bütün ebnâ-i cinsleriyle öyle intişâr etmiş; beraber olarak birbiri içinde, bir tarzda, bir anda yapılıyor, nesc ediliyor. Demek tek bir zatın işidir; tek bir emirle hareket ediyor. Yoksa, böyle bir anda, bir tarzda, bir keyfiyette, bir heyette ittifak ve muvafakat muhâldir.

Öyle ise, bu san′atlı şeylerin her birisi, o gizli zâtın bir ilânnâmesi hükmünde, onu gösteriyor. Güyâ her bir çiçekli kumaş, her bir san′atlı makine, her bir tatlı lokma, o mu’ciznümâ zâtın birer sikkesi, birer hâtemi, birer nişanı, birer turrası hükmünde, lisân-ı hâl ile her birisi der: “Ben kimin san′atıyım; bulunduğum sandıklar ve dükkânlar da onun mülküdür.” Ve her bir nakış der: “Beni kim dokudu ise, bulunduğum top da onun dokumasıdır.” Her bir tatlı lokma der: “Beni kim yapıyor, pişiriyorsa, bulunduğum kazan dahi onundur.” Her bir makine der: “Beni kim yapmış ise, memlekette intişâr eden bütün emsâlimi de o yapıyor. Ve bütün memleketin her tarafında bizi yetiştiren odur. Demek memleketin mâliki de odur. Öyle ise, bütün bu memlekete, bu saraya mâlik kim ise, o bize mâlik olabilir.” Meselâ, nasıl mîrîye mahsus tek bir palaska veyahut bir tek düğmeye mâlik olmak için, onları yapan bütün fabrikalara mâlik olmak lâzımdır ki, onlara hakikî mâlik olsun. Yoksa, o boşboğaz başıbozuktan, “Mîrî malıdır” diye elinden alınıp tecziye edilir.

Elhâsıl: Nasıl bu memleketin anâsırı memlekete muhît birer maddedir; onların mâliki de, bütün memlekete mâlik bir tek zât olabilir. Öyle de, bütün memlekette intişâr eden san′atlar, birbirine benzediği ve bir tek sikke izhâr ettikleri için, bütün memleket yüzünde intişâr eden masnular, her bir şeye hükmeden tek bir Zâtın san′atları olduğunu gösteriyorlar.

İşte ey arkadaş! Mâdem şu memlekette, yani şu saray-ı muhteşemde bir birlik alâmeti vardır, bir vahdet sikkesi var. Çünkü bir kısım şeyler, bir iken, ihâtası var; bir kısım müteaddit ise, fakat birbirine benzediği ve her tarafta bulunduğu için, bir vahdet-i nev’iye gösteriyor. Vahdet ise bir vâhidi gösterir. Demek, ustası da, mâliki de, sahibi de, sânii de bir olmak lâzım gelir.

HAŞİYE: Unsurlar, mâdenler ise; pek çok muntazam vazifeleri bulunan ve izn-i Rabbânî ile her muhtacın imdadına koşan ve emr-i İlâhî ile her bir yere giren, meded veren ve hayatın levâzımâtını yetiştiren ve zîhayatı emziren ve masnuât-ı İlâhiyenin nescine, nakşına menşe’ ve müvellid ve beşik olan hava, su, ziyâ, toprak unsurlarına işarettir.

Sözler,
Yirmi İkinci Söz

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*