İbret gözüyle bakmak

Bin bir isimleri nihayetsiz güzel ve mükemmel olan Cenab-ı Hak, isimlerinin tecellilerinin güzelliklerini yarattığı varlıklar aynasında bizzat Kendisi görmek istediği gibi; akıl ve muhakeme sahibi olarak yarattığı insan, cin ve meleklerin nazarıyla da görmek istemiş. Çünkü, her güzellik, cemâl ve kemâl sahibi olan, kendi cemâl ve kemâlini hem görmek ve hem de göstermek istemesi en esaslı bir kaidedir. “Ben, gizli bir hazine idim. Mahlukatı yarattım tâ onlarda manevi cemâlimi göreyim.” kudsi hadisi bu mânâyı ifade eder.

Akıl ve idrak sahibi varlıklar içinde en kabiliyetli ve en donanımlısı şüphesiz insandır. İnsan, yeryüzünde Allah’ın halifesi ve Onun adına iş gören bir vekilidir. İnsanın vazifesi, sınır konulmamış kabiliyetleriyle, yaratılış maksadına uygun istikametli bir hayat yaşamak, iman ve iyi amelleriyle ebedi cennet saadetini kazanmaktır. İman ve salih ameller sahibi olmayı da, Allah’ın ayetleri hükmündeki kudret delilleri olan varlıkları, ibret gözüyle bakarak tefekkür etmektir.

Tefekkür vazifesi öyle bir öneme sahiptir ki, Kur’an ayetlerinin bir çoğu bizleri tefekküre dâvet eder. “Hiç düşünmez misiniz?” “Hiç akıl etmez misiniz?” “Hiç bakmazlar mı?” “Hiç tefekkür etmezler mi?” “Niçin incelemiyorsunuz?” gibi nice ayetler bunun örnekleridir.

Tefekkürde bakış açısı çok önemlidir. Mevcudata mânâ-yı ismiyle değil, mânâ-yı harfiyle bakılmalıdır. Yani onlara kendi zatları hesabına değil, Yüce Yaratıcı adına bakmaktır. “Ne güzel!” değil, “Ne güzel yaratılmış!” diyebilmektir. Bu bakış açısı, bizleri Yüce Yaratıcıya götürür ve imanı parlatır. Her şey Allah’ı bilmeye ve tanımaya bir vesile olur. O zaman her bir varlık, Allah’ın varlık ve birliğini gösteren birer pencere hükmüne geçer. “Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” hadis-i şerifi bu hakikati ifade eder.

“Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, sesleriniz ve simalarınızın farklılığı da yine Onun ayetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.” (Rum Suresi: 22) Yaklaşık yüz yirmi beş milyar galaksiden meydana geldiği tahmin edilen kâinatın ve yedi kat göklerin yaratılışını nazara veren Cenab-ı Hak, canlıların yaşamasına elverişli bir tarzda yaratılan dünyamızın da vaziyetine ibretle bakmamızı emrediyor.

Dünyanın ilk haline baktığımız zaman görüyoruz ki, sıvı halindeki bir madden taş, taştan da toprak yaratılmış. Eğer, sıvı halde kalsa onda durulmaz, taş olduktan sonra demir gibi sert kalsaydı, ondan istifade etmek mümkün olmazdı. Elbette sıvı ile taş ortasındaki toprağı yaratmak ve ondan bütün canlıların rızkını çıkarmak, nihayetsiz bir ilim, irade, hikmet ve rahmet sahibi olan Cenab-ı Haktan başkası olamaz. Tabiat ve tesadüf gibi şeyler buna karışamaz.

(Not: Yeni Asya Yönetim Kurulu ve umumi meşveretin bilgisi dahilinde uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya başladığım gazetemizdeki makalelerim noktasında katkısı olan herkese şükranlarımı sunuyor ve okuyucularımızdan dualarını bekliyorum.)

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*