Memuru, müdür yapan kelime

Her milletin bir lisanı vardır. Milletlerin çoğunun lisanları çok fazla bozulmadan bugüne kadar gelmiştir. Ama dünyada bir millet vardır ki, bu mevzuuda onun başına gelen başka hiçbir milletin başına gelmemiştir. O da kendi milletimizdir. Bir gecede milleti cahil bırakan (canlı misâli, benim hâlâ hayatta olan, 95 yaşındaki babamdır. 1928 senesinde medrese 3. sınıftayken yapılan harf inkılâbından sonra, bir gecede cahil bırakıldıklarını söyler) harf devrimi neticesinde millet öyle bir hâle getirilmiştir ki, ilerleyen senelerde bu cehalet gittikçe artmış, artık milletin lisânı da değişikliğe uğramış, Osmanlı zamanında edebiyatın şahikasına çıkmış lisanımız tepe taklak olmuştur.

Osmanlı’da bir kültür olan edebiyat, Cumhuriyetten sonra gayet kısır kalarak, bir ucube hâline gelmiş. Hele halk nezdinde, o zamandan tevarüs etmiş birçok kelime ve cümle maalesef yanlış kullanılarak mânâlar bozulmuş, bir de üstüne üstlük, buna “uydurukça” kelimeler eklenince iş iyice çığırından çıkmıştır. Bazı tabirler, ıstılahlar da -hani Üstadın “Teşbihat ve temsiller, havassın elinden avâmın eline ve ilmin elinden cehlin eline girse, hakikat telâkki edilir” demesinde olduğu gibi- işi bilen âlim insanların elinden, câhil insanların eline, lisanına düştükçe mânâlar da bozulmuş, anlaşılmaz bir hâl almıştır.

Bu girizgâhtan sonra, gelelim başlıktaki mevzuya. İşte bizim lisandaki, edebiyattaki bu hassasiyetimiz memuriyet hayatımızda da devam etti. Memuriyetteki resmî yazışmaların birçoğunda yapılan yanlışları düzeltirdik. Memuriyet hayatı boyunca hep idarî seviyede bulunduğumuzdan, yazışmaların kontrolü, tasdikimizden geçtiğinden, tesviye, düzeltme işlerini yaparak yazıları öyle sevk ederdik. Tabiî o zamanlar yazılar daktilo ile yazıldığından, daktilo memurlarına veya şeflerine bunlar biraz zor gelirdi ama ne yapalım ki yanlışı da düzeltmeliydik.

İşte, bu hâlimiz, emekli olduğumuz en son teşkilatta müdürlük yaptığımız zaman da başımıza geldi. Oradaki yazışmalarda “şifahi emirleriniz üzerine…” ifadesini, “şifai emirleriniz üzerine” diye yazıp getirirler, biz de her seferinde hem düzeltir, hem de izah ederek, o iki kelimenin mânâlarını anlatırdık. Yine bir gün, elemanlarımızdan bir genç mühendis, bir yazışmada aynı şeyi yapınca, onu da düzelttik. Ama bu, o arkadaşın çok hoşuna gitmedi. Biraz da tabiî o teşkilata başka bir teşkilattan naklen geldiğimizden ”yeni” sayılırdık. Onlar yıllarca orada bu şekilde yanlışta devam etmiş, kimse de o yanlışı düzeltmeyince, hep yaptıklarını, yazdıklarını doğru zannederek gelmişler. Tabiî biz doğruda, ilgili arkadaş da yanlışta ısrar edince, ”Bak kardeşim sizin yazdığınız kelime yanlıştır. O sağlıkla alâkalı bir kelimedir. Yani ‘şifa’ ile alâkalı bir kelime. Bu ise, ‘yazılı değil de, sözlü emirleriniz’ üzerine mânâsına gelen bir kelimedir.” dedim. İşte bu memurumuz, yıllar sonra müdür olmuş. Ben de bunu duyunca, tebrik etmek için yanına gittim. Oturup da sohbete başlayınca, “Hayırlı olsun” dedim. ”Sağ olun” dedi ve ilave etti: ”Müdürüm, biliyor musunuz, ben sizin sayenizde müdür oldum.” Şaşırmıştım, “Nasıl yani?” dedim. Ve bana bu mevzuuyu hatırlattı ve “İşte ben o günden sonra, o kelimeyi hiç unutmadım ve yazışmalarda da doğru kullandım. Müdürlük imtihanına girdiğimde de bize o kelime çıkmasın mı? Herkes yanlış, bir tek ben doğru yazdım ve imtihanı kazanmıştım. Sizi hatırlamış ve size de dua etmiştim” dedi.

İşte, “memuru, müdür yapan kelime”nin hikâyesi de böyle!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*