Risale-i Nur yasağı Rusya’ya yakışmıyor

Van Milletvekili, Dışişleri Komisyonu ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi Burhan Kayatürk: Ruslar, Bediüzzaman ile Nikolaviç’in diyaloğunu okumalı   

“Ruslar, dedeleri olan nikolay nikolaviç’in bediüzzaman’la olan diyaloğunu okusalar, bediüzzaman’ın nikolaviç’i nasıl ikna ettiğini görerek mÂnÂsız yasaklarından vazgeçERler”

AVRUPA VE ASYA ARASINDA DEĞERLER MÜBÂDELESİ

Avrupa’nın Asya’yı anlaması lâzım. Ve Avrupa’nın şu anda içinde bulunduğu durumu bir şans olarak görüp, ona göre önlemini alması gerek. Eğer Avrupa bu gidişatla devam ederse o zaman ciddî mânâda Asya’nın çok gerisine düşecek, düşmek durumunda kalacak…

Asya’da hâlâ çok büyük bir eğitimsizlik var. Pakistan’a, Hindistan’a, Endonezya’ya baktığınızda okuma yazma oranlarının hâlâ düşük olduğunu görüyoruz. Etnik problemler var.

Ve yine bütün bu problemlere rağmen Doğu’nun gelişmekte olduğunu ve Batı’nın gelişmesinin durduğunu gözlemliyoruz. Bugün baktığınızda, örneğin Yunanistan’da, İspanya’da, İtalya’da, Portekiz’de ekonominin çok kötü olması bunun açığa çıkan birer misali. Batıda işsizlik oranlarının yüzde 20-25’lere varması, genç nüfusta işsizliğin yüzde 50’leri aştığı, 60’ları bulduğu ülkeler var…

Dolayısıyla böyle bir Avrupa ancak ve ancak kapılarını sonuna kadar Doğu’ya, Asya’ya açarak bu krizden kurtulabilir. Avrupa sadece kendi nüfusuna iş bulmaya bakmadan dışarıdan gelecek insanın Avrupa’ya neler katacağına bakmalıdır. Dışarıdan gelecek yatırımcı, işçi, mühendis Avrupa’ya çok büyük değer katar; iş gücü ve beyin gücü açısından…

Kaldı ki bunların dışarıdan gelmesine gerek yok, zaten Avrupa’da var. Bugün Fransa’daki Arap kökenlilere, İngiltere’deki Pakistan-Hint kökenlilere, Almanya’daki Türk kökenlilere baktığımızda, bunların bu ülkelerde Avrupa’ya büyük katkı sağlayacağının açık işâretidir. Batı, bugünkü teknik ve teknolojide üzerinde hakkı olan kadim Doğu/Asya medeniyetinden istifade etmelidir. Değerler mübadelesinde bulunmalıdır.

Ne var ki Batı’nın, Avrupa’nın içindeki menfi akımların şaşırtılması ve etkisiyle ne yazık ki çoğu özellikle Müslüman Asya unsurlarına karşı xonopohobik (zenofobik), ayırımcı, ırkçı politikaların kıskacında kalıyor. Oysa bu durum, Batı’ya, insanlığa hiçbir hayır getirmez. Avrupa’nın buna ciddî mânâda kafa yorması lâzım…

BEDİÜZZAMAN, BATI’YA VE DOĞU’YA ÇÖZÜMLER GETİRMİŞ…

Değerlerin mübadelesinin gereğini vurguluyorsunuz. Bunun Doğu ve Batı’nın problemlerinin çözümündeki katkısı nedir?

Doğrusu, ahlâkî, dinî hissiyat gibi ulvî değerleri olan lâkin madden gerileme içindeki Asya’nın, Avrupa’nın fen, sanayi ve teknolojiyi elde etmesi; diğer tâbirle Asya’nın bahtının “meşveret ve şûrâ” ile açılıp Avrupa’nın demokratik değerlerini edinmesi gereği ortada.

Bediüzzaman Hazretlerinin bu minvalde çok önemli tefsir ve tesbitleri var. Din ve fen ilimlerinin birlikte okunması, okutulması gerçeğiyle insanlığın ve özellikle Asya’nın, Müslümanların iki kanatlı olarak yükselip madden ve mânen kalkınacakları hakikati bunun ifâdesi.

Batının ve Doğunun problemlerini teker teker tahlil edip sebep ve çâreleriyle ortaya koyan Bediüzzaman Hazretleri, özellikle Doğu için temel çözümler getirmiş, hastalıklarına reçeteler yazmış…

Avrupa, yaşlanmış nüfus ve sanayi sıkıntısı içinde. Ancak diğer yandan Doğunun da problemlerini hızlı çözmesine büyük bir ihtiyaç var. Bu ihtiyacı giderilemezse, zaten Batı’nın geliştiği noktaya gelemediğinden daha büyük sıkıntılara duçar olur.

Bugün Avrupa’da herhangi bir ülkeden bir diğer ülkeye geçtiğinizde; meselâ Belçika’dan Fransa’ya, Hollanda’ya, Fransa’dan Almanya’ya geçtiğinizde, ne zaman geçtiğinizi bilmiyorsunuz. O arada telefonunuza mesaj gelir; “Şu ülkenin topraklarındasınız, hoş geldiniz; şuradan telefon etmek bu kadar, telefon almak bu kadar…” vesâir… Buna karşı, İslâm dünyasına, Asya’ya, Ortadoğu’ya baktığımızda bunun çok zor olduğunu görürüz. Birbirine vizeler, engeller ve hatta birbirleriyle savaşlar devam ediyor.

İki sene önce âilece karayoluyla Suriye üzerinden Ürdün’e, oradan da mecburen Suudî Arabistan’a geçtik. Türkiye-Suriye, bir de Suriye-Ürdün sınırını geçtik; ne kadar zorlandığımızı ben biliyorum. Bugün o da mümkün değil artık maalesef. Kapı tamamen kapandı…

Bununla beraber Batı’da da problemler var. Ahlâkî – sosyal problemlerin yanı sıra siyasî problemleri var. Ancak Batı problemlerini istişâre ve diyalog içinde çözüyor. Bakın bugün 28 ülkeden meydana gelen AB’nin bu birlik yönüyle başkenti Brüksel’dir ve Brüksel aynı zamanda mâlûm Belçika’nın da başkentidir. Fakat Belçika’nın kendisi bile çeşitli idarî taksim tartışmalarıyla karşı karşıyadır. Ama burada 40 bin insanımızı kaybettiğimiz terör gibi kimse birbirini boğazlamıyor.

Batı, problemlerini görüşerek, tartışarak, diyalog içinde hallediyor. Bizim de “meşveret ve şûrâ” hükmüyle meselelerimizi çözüme kavuşturmamız lâzım. Batı’dan, temelde bizim mâlımız olan insanî değerleri alıp ihya etmeliyiz…

AKPM RUSYA DELEGASYONUYLA İRTİBAT

Mâlum Rusya’da, tamamen bir Kur’ân tefsiri olan Bediüzzaman Said Nursî’nin baştanbaşa fikir ve kültür külliyatı Nur Risalelerine yer yer yasaklamalar getiriliyor. Bu kitapları okuyanlar hakkında soruşturmalar açılıyor, yargılamalar yapılıyor, cezâlar veriliyor, dâvâlar devam ediyor…

Bu kitapların bütünüyle imanî, ilmî ve ahlâkî olduğu, iddiaların ve suçlaması evhâmı konusunda neler söylersiniz?

İşin gerçeğini söylemek gerekirse, bu suçlamalar, bana göre tamamen Bediüzzaman Hazretlerinin 1917’de Rusya’daki esâretinde esir kampında Rus orduları başkumandanı -ve bugünkü Rusların dedesi olan- Nikola Nikolaviç’le yapılan muhaveredeki hakikati hatırlatmakta.

Eğer Ruslar, Nikolaviç’in Bediüzzaman’la olan diyaloğunu okusalar, Bediüzzaman’ın Nikolaviç’i ikna etmesindeki gerçeği –yanlış anlamayı- görecekler. Çünkü Nikoloviç de –başta- Bediüzzaman’ın tavrını kendisine, Rus hükûmetine, devletine yönelik bir siyasî başkaldırı olarak yanlış anlamış; ancak kısa süre sonra Bediüzzaman’ın vakarının ve tavrının tamamen dinî hassasiyetinden ve imanın izzetinden geldiğinin farkına varıp özür dilemiştir.

Zira bugün bütün dünyanın en önemli sorunlarının başında mâneviyatsızlık gelmektedir. Rusya’da da bulundum. Avrupa’da olduğu gibi 70 yıllık komünizm rejiminden sonra Rusya’da da toplum bugün bu mânevî boşluk ve ahlâkî çöküntü problemini yaşamakta.

Nikola Nikolaviç’in baştaki tehevvürlü ithamıyla Bediüzzaman’ın ciddî cevabı, bugün Rusya’da Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerine ve Nur Talebelerine yönelik suçlama ve savunmalar açısından sembolik-simgesel bir boyut arz etmekte.

Onun içindir ki, Ruslar, Bediüzzaman’ın Nikola Nikolaviç’i nasıl ikna ettiğini görsünler ki bu mânâsız yasaklardan vazgeçsinler diyorum.

Bugün Avrupa’nın da, Asya’nın da, dolayısıyla Rusya’nın da en büyük sıkıntılarından biri mânevî zâfiyetlerdir, ahlâkî bunalımlardır. Gençlerin mânevî-moral ve âile değerlerinden uzak yetişiyor olmasıdır. Ahlâkî- mânevî zaaftan, gençliğin, yeni nesillerin, içki, uyuşturucu, kumar, kötü madde bağımlılığı bataklığına saplanmasıdır. Ki bütün bunlar, Risale-i Nur’ların çok ciddî mânâda çözüme katkı yapabileceği bir problemdir. Bu problemin ıslâhı, tamamıyla Risale-i Nur’un irfan ve hizmet alanına girer…

Bu açıdan Nur Risalelerinin hiçbir şekilde yasaklanması gereken bir eser olmadığını Rusların kabul etmesi gerek. Bunun kendilerine iyice izâh edilmesi gerekir…

NUR RİSALELERİ İMANÎ, İLMÎ, AHLÂKÎ

Bana göre bu eserlere üç noktada bakılmalı, bu kitaplar mânevî – ahlâkî terbiye açısından bir ihtiyaçtır, insan hakları bağlamında ele alınabilir, hukuken yargı boyutuyla bir problemi yoktur…

Dolayısıyla her şeyden önce, evvela bütün insanlığın olduğu gibi Rusların da ihtiyaç duyduğu bir kaynaktan Rusların yoksun bırakılmaması lâzım.

İkincisi, insan hakları ve ifâde özgürlüğü bakımından baktığımızda yine böyle bir şeyin olmaması lâzım. Bizim kesinlikle katılmadığımız, belki biraz kısmına bile katılmadığımız Marks’ın, Engels’in, Lenin’in düşüncelerinin, kitaplarının ülkemizde serbest bir şekilde satıldığı, bu kitapları isteyen kişinin okuyabilme imkânı var…

Üçüncüsü, yargı boyutuyla baktığımızda da böyle bir yasak kabul edilemez. Çünkü Türkiye’de Risale-i Nur’larla alâkalı yüzlerce mahkemenin beraat kararı var. Kaldı ki bu kararı verenler de geçmişte Rusların bakış açısıyla bakan yargının, yargıçların kararları olduğunu düşünmemiz lâzım…

RUS DELEGASYONU BAŞKANI, OLUMLU VE SICAK BAKTI…

17 Eylül 2009 tarihli “Sevgili Kardeşim Mustafa Sungur’a” hitaplı mektupta, Rus Müftüleri Teşkilâtı Başkanı ve Rusya’nın Avrupalı Parçasının Müslüman Dinî Meclisi Başkanı Müftü Şeyh Ravil Gaynuddin, “Rusya Müftüleri Teşkilâtı, Rusya Federasyonu Başkanı Dmitry Medvedev’in onayıyla yapılacak olan Uluslar arası ‘Rusya ve Müslüman Dünyası: Güvenilirlik Hatırı İçin Ortaklık Konferansı’na teşrifinizden onur duyar”  ibâresiyle dâvette bulundu.

Milletvekilleri, belediye başkanları, Rus ve Müslüman toplumların organizasyonların başkanları, Rusya ve diğer ülkelerin kültür ve bilim adamları ile önde gelen din adamlarının dâvetliler arasında olduğu konferansa, “Nur Talebelerini temsilen” Bediüzzaman’ın talebelerinden -merhum- Mustafa Sungur da katıldı. Neticede Rusya yönetimi, gençliğin – toplumun içine düştüğü ahlâkî dejenerasyona karşı mânevî ve ahlâkî eğitim ve terbiyeyi önemseyip teşvik etmekte. Buna karşılık, tamamen ilmî, imanî, ahlâkî eserler olan Nur Risalelerinin Rusya’da yasaklanması, bu kitapları okuyanlar hakkında soruşturma ve dâvâlar açılıp yargılanmaları çelişkisi hakkında neler söylersiniz? Rusya’nın da üyesi olduğu Avrupa

Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki çalışmalarınız, diyaloglarınız hakkında, kısaca bilgi verir misiniz?

Evvela Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde Bediüzzaman’ın Nur Risalelerinin tamamen ilmî, imânî ve ahlâkî olduğunu değişik fırsat ve vesilelerle anlattık. Nur Risalelerine getirilen yasaklamaların -daha önce bizde de olduğu gibi- bazı mahfillerin tahrik ve işgüzarlığıyla olduğunu nazara verdik.

Bu konuda bu kitapların ve bu kitapları okuyanların iddia edilen “aşırıcılık”la, “hilâfeti getirmek” gibi siyasî mânâlarla hiçbir alâkasının olmadığını, esâsen Kur’ân tefsiri bu eserlerin bütünüyle dinî ve ahlâkî-imânî muhtevayı taşıyıp devleti ele geçirmeyi, fiilî siyaseti hiçbir suretle hedeflemediğini, gençliğin, toplumun ahlâkî ıslâhına yönelik olduğunu, okuyanların çalışmalarının da bu mihverde olduğunu kaydettik.

Keza ileri sürülen suçlamalardaki “ölümü güzel gösterme ve gayeleri uğrunda kendilerini feda etme” gibi hususların bütünüyle kimi radikal unsurlarla karıştırılarak iddianâmelere geçtiğini; yine finans kuruluşları ve maddî teşkilât konusunun diğer bazı gruplara benzetilme yakıştırması yanlışından ileri geldiğini belirttik.

Dünyanın dört bir yanında, birçok medenî demokratik ülkesinde 50’den fazla dile tercüme edilen bu kitapların ve bu kitapları okuyanların bütünüyle hasbî, sivil ve mânevî bir hizmet içinde olduklarını eserler üzerinden yapılan hizmet örnekleriyle dikkat çektik.

Dahası, “diğer dinlere karşı düşmanlık”, “dinî nefreti körüklemek”, “ülkenin topraklarını bölmek”, “etnik ve dinî istikrarı bozmak”, “dinsel ve dilsel seçkinlik” türü suçlamaların aslı astarı olmadığını, Risalelerdeki açık anlam ve izâhlarla, okuyucularının iman ve ahlâk hizmeti içindeki her daim anarşi, terör, kargaşa ve kaosa karşı müsbet hareket tarzıyla sulh içinde yaşamayı esas alan yapıcı, seciyeli, seviyeli çalışmalarıyla ve tavırlarıyla anlattık…

Bütün bunları, Avrupa Konseyi’ndeki delegasyonuna, özellikle Rus delegasyonuna söyledik. Özellikle çok aklı başında, sadece Rusya’nın değil, Avrupa Konseyi Parlamentosu’ndaki insanların saygı duyduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ndeki Rus Delegasyonu Başkanı ve Rusya Devlet Duması Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov’la konuştuk. Çok olumlu ve sıcak baktı, ilgileneceğini bildirdi.

Aynı zamanda bana dedi ki, bunları detaylı bir şekilde yazın. Kendi sekreterini getirdi. “Sayın milletvekilimiz mektup gönderecek, bana hemen bildirin” dedi. Bizim hemen bir çalışma yapıp göndermemiz lâzım. Bunun çalışmasını yapacağız.

Keza “Uhuvvet”, “Münâcat”, “Hastalar Risalesi”, “Meyve Risalesi”, “Küçük Sözler” gibi tamamen imanî, İslâmî, ahlâkî, ilmî ve mânevî eserler olduğunu bildirdik. Bu kitapların İngilizce, Rusca, Fransızcalarını incelemeleri için takdim ettik.

Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’ndeki bu irtibatın Rusya’da müsbet akisler meydana getireceğine inanıyorum…

RUSYA’YA YASAK YAKIŞMIYOR!

Bu konuda başka hangi çalışmalarda bulunmayı düşünüyorsunuz?

Bediüzzaman’ın görüşleri, Risale-i Nur’lar 21. yüzyılın mesajıdır, Avrupa’nın da, Asya’nın da, Rusya’nın da bu insanî ve ahlâkî mesaja ihtiyacı var. Hiçbir şekilde yasaklanmamalıdır. İnsan hak ve hürriyetlerinin, inanç, düşünce ve ifâde özgürlüğünün temel insanlık değerleri sırasına geçtiği bu çağda, bu kitapların yasaklanması bir ayıptır, kabul edilemez.

Rusya, Avrupa Konseyi’nde yer alan bir ülkedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamış, Avrupa değerlerini paylaşma çabası içerisindedir. Çarlık Rusya’sından Sovyet Rusyası’na, Sovyet Rusyası’ndan bugünkü demokratik olma iddiasındaki bir Rusya’nın böyle bir şey yapması, ilmî, ahlâkî, edebî eserlerin okunmasının yasaklaması olamaz…

Rusya Federasyonu mahkemelerinin, tamamen ilmî, ahlâkî olan Nur Risaleleri ve bu kitapları okuyup neşredenler hakkında âdilâne bir hüküm vereceğini; insanlık ve komşuluk hakkı ile dostluk ve işbirliği adına ümid ediyoruz.

Risale-i Nur’lar sadece Türkiye’de değil bütün dillere tercüme edilmiş, dünyada okunan kitaplar. Birçok ülkede Risale-i Nurları basacak matbaalar bile kuruldu. Dolayısıyla Rusya’nın çıkıp 21. yüzyılda böyle bir yasakla uğraşması, söz konusu olmamalıdır.

Bu minvalde aynı zamanda Dışişleri Bakanımız, bakanlığımız, bu konuda Türkiye’de böyle bir yasağı kimse kabul etmez, biz de kabul etmeyiz. Türkiye – Rusya Dostluk Grubu Başkanı ile de konuşuruz. Avrupa Konseyi Rusya Parlamenterler Grubu Başkanına söylediklerimizi, gerekirse buradaki Rusya Büyükelçilik nezdinde de konuyu gündeme getirir; bu gerçekleri iletir, açıklarız. Milletvekili arkadaşlarımızın da destek vereceklerine inanıyorum…

Bu çalışmalara devam edeceğiz, inşaallah.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*