Sevdim Seni, Mâbuduma Cânan diye sevdim…

Image

“Bir ben değil âlem Sana, hayran diye sevdim…” diye başlıyor bir Peygamber âşığı şiirine ve sonra şöyle devam ediyor:

“Mahşerde nebîler bile Senden meded ister,

Gül yüzlü melekler sana hayran diye sevdim.”

Ne mümkün O’nu sevmemek? Hem de annemizden, babamızdan, eşimizden çocuğumuzdan daha fazla? Yoksa kâmil mü’min nasıl oluruz! İnsan sevdiğine bir şeyler söylemek, anlatmak istediğinde dili dolaşır, duygularını tarifte zorlanır ya. Söz Sultanları da O Sevgili’ye muhabbetini arz ederken kelimeleri bir dantela gibi işleyip, duygularıyla süsleyip örmüşler. Buyrun Yunus’a kulak verelim:

“Canım kurban olsun senin yoluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Gel şefaat eyle kemter kuluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed”

Yunus böyle der de , Zekâi Dede gibi muhteşem bir bestekâr Beyâti makamında seslenmez mi asırlar ötesinden?

“Ey risâlet tahtının şâhı cihan peygamberi

Vey nübüvvet tâcının dürrü sedefle gevheri

Zâtı pâkindir cihanın misk ü bûy-i anberi

Ey enbiyalar serveri hem evliyalar rehberi

Esselatü vesselam ey hâdi-i cümle ümem

Essalatü vesselam ey sahib-i lütf-u kerem”

Ya Seyyid Seyfullah’ın aşkına ne demeli acaba?

“Bağrımdaki biten başlar Muhammed’in (a.s.m)

aşkındandır.

Bu gözümden akan yaşlar Muhammed’in (a.s.m)

aşkındandır.”

Hakkı Efendi gibi meded isteyenler onun dilinden şöyle yalvarıyor O Sultan’a;

“Bahr-i aşkda bî kararım ya Resulallah meded

Âşık-ı bî ihtiyarım ya Resulallah meded

Hakkiya dil hastedir göster cemalin ey tabib

Bu recada muzdaribe ya Resulallah meded”

Şeyh Galip ise Dellalzade Hacı İsmail’in Irak makamındaki bestesinde ise duyduğu hürmeti şöyle izhar ediyor;

“Sultan-ı rüsûl şâh-ı mümeccedsin efendim

Bîçarelere devlet-i sermedsin Efendim

Divan-ı İlâhide seramedsin Efendim

Menşur-i ‘Leamrük’le müeyyedsin Efendim.

Sen Ahmed ü Mahmud ü Muhammedsin Efendim

Hakkdan bize Sultan-ı müeyyedsin Efendim”

1847 yılında vefat etmiş bir hanım şair olan Leyla Hanım sevgili Peygamberinden bakın ne istiyor:

“Alil-i derdi isyana devasın ya Resulallah

Bize sûy-i cinane rehnümasın ya Resulallah

Ne yüzle varacak Leyla huzura ruz-i mahşerde

Ona rahm eyle şah-ı enbiyasın ya Resulallah”

1847-1930 yılları arasında yaşamış Şeyh Erbilli Es’ad Efendi de Leyla Hanım gibi niyaz ediyor:

“Yetiş imdade ey Şah-ı Risalet, rûz-ı mahşerde

Ki, derd-i bî devayı masiyyet senden şifa ister.

Sarıldım dâmen-i ihsanına ey şâfi-i ümmet,

Dahilek ya Muhammmed (a.s.m) hasta

canım bir deva ister.

N’ola bir kerre şâd olsun cemâl-i bâ kemalinle,

Ki, kemter bendeniz Es’ad sana olmak feda ister”

Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendi’ye de bir kulak verelim:

“Vücudundur senin timsal-i hikmet ya Resulallah

Kudümün kâinata verdi nüzhet ya Resulallah

Günahkârım peşiman bir kulum gayet perişanım

Niyaz etmeyim senden şefaat ya Resulallah”

Gelin bu faslı hem bir söz sultanı hem de Osmanlı Sultanı Sultan III. Ahmed Han’ın dizeleriyle bitirelim:

“Zat-ı pâk-i Mustafa’ya aşıkım,

Can ile Fahr’u-l verâya aşıkım,

Muksim-i feyz-i nevadır ol şerif,

Menba-ı cûd ü atâya aşıkım”.

Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Rabbimizden duamız bizi O Sultanlar Sultanının şefaatine nail eylemesidir. Amin. GÖNÜLDEN DİLE… “Ben sözlerimle Muhammed’i (a.s.m) övmüş, güzel göstermiş olmadım; aksine Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam’dan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirmiş oldum.” ( İmam-ı Rabbâni, Mektubat, 1: 58) Evet, şu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzellerin güzeli olan evsaf-ı Muhammediye’dir. (Sözler, 19. Söz), İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu Kutlu Doğum konseri verdi GEÇEN Salı akşamı ailece Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’ndeydik. Kültür ve san’ata hizmet adına böyle yapılar kazandıran Zeytinburnu Belediyesi’ni ve bütün belediyelerimizi tebrik etmek isterim öncelikle. Orada olmamızın sebebi ise tasavvuf müziğimizin önemli ismi Ahmet Özhan yönetimindeki İstanbul Tarihî Türk Müziği Topluluğu’nun Kutlu Doğum faaliyetleri çerçevesinde vereceği konser idi. Ahmet Bey’in rahatsızlığı dolayısıyla katılamadığı konserde oldukça fazla sayıdaki ses ve saz san’atçılarından oluşan koro, tadı damakta kalacak bir program sundular. Bir saati biraz geçen konser, ses ve sazların yaptığı varyasyonlarla, okunan ilahilerin sözlerinin perdeye yansıtılması ve Enes Ergür’ün de aralardaki katkılarıyla etkileyici bir birliktelik sergiledi. Uzun süre sonra tekrar topluluğun konserini izlemekten dolayı memnun olmuştuk. Program sonrası korodaki pek çok dost ve arkadaşımızı tebrik etme ve hasret giderme imkânı da bulduk. İşin üzücü tarafı ise Hz. Peygamber’i (a.s.m) anlatan böyle önemli bir tasavvuf konseri ve koroya rağmen, salonun yarısının boş olması idi. Sanıyorum yeterince duyurusu yapılmamış olsa gerek. Mümkün mertebe böyle konserlere özellikle ailece ve çocuklarımızı da alarak gitmemiz gerektiğini hassaten belirtmek isterim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*