Yeni dünya düzencileri bu defa Çin üzerinden geliyorlar…

Geçen yazımızda Komünizmin, Varşova Paktının dağılmasına rağmen bu kıt’adaki devamının sebepleri üzerinde duracağımızı söylemiştik.

Amerika ve Londra’yı üs edinen İnternasyonalci “Yeni Dünya Düzeni” mensuplarının Bush’lar dönemindeki hikâyelerini Yeni Asya’da okuyanlar, bu ihtilalcilerin 1990’lardan itibaren Çin üzerinden dünya barış ve demokrasilerine müdahale edeceklerini de duymuşlardı. İsterseniz bu hikâyeyi altmış-yetmiş sene öncesine götürelim.

Sovyetler’in çöküş meselesini; yalnızca Avrupa’ya yakınlığına, Hıristiyan olmalarına ve hür dünyanın buradaki baskılarına indirgemenin yeterli olmadığı kanaatindeyiz. Nihayet çoktandır Amerikalı neoliberalleriyle içli-dışlı olan Komünist Çin hükümeti için de buna benzer şartlar vardı. Çin’in otokrasiden demokrasiye geçemeyişinin sebeplerini hazırlayan “Kuzeyli Bolşevikler”den, geçen yazımızda bahsetmiştik. Hakikatte demokrasiye hazır olan Mançu Hanedanı’nın son imparatoru PUYİ’yi hapsettirerek Komünistlere zemin hazırlayan yoldaşlarının yolundan giden meşhur Amerikalı Milton Freedman’ın “Yeni Çin Komünizmindeki” rolünü bilmeden, olaylar örgüsünü anlamanın neredeyse imkânsız olduğu kanaatindeyiz.

Hayek ve Popper gibi, özde Marksist olduğu halde kapital ile savaşmayı öteleyen Freedman’ın, Sovyetler’in dağılışından bir müddet önce Çin Komünist Partisini ziyaretini kaynaklardan okumak gerekiyor. Şikagolu İktisat profesörü Milton Freedman´ın bir Çin seyahati, otoriter marksist kapitalist değişimin ilk adımını teşkil etmiş. O günün Komünist Partisi Sekreteri Ziyang Zhao ile birkaç seans bir araya gelen Freedman, meşhur tezlerini ve daha doğrusu Çin´i dünya lideri yapacak sihirli formüllerini parti sekreteri ve etrafındakilerine seminerler halinde ders verip.

Çin’in komünistlerine (tedbir alınmadığı takdirde) acıklı sonlarından bahsetmiş… O malum paraya çok düşkün Marksist demokrasi düşmanları, Mao döneminde nasıl kurtarıcı olmuşlarsa, dünyanın çok kutuplu hale geldiği şu dönemde de, Galiçyalı intikamcılar Çin komünistlerini kurtaracaklardı. Çin Komünist Partisi iktidarını neoliberalizm ile tahkim ederken, bu coğrafyada hak ve hürriyetler gündeme getirilmeyecekti. Bunun biricik yolu da Milton’un sihirli formüllerinden ve liberal ekonomisinden geçiyordu. Daha doğrusu Freedmann demokrasiyi, finans ile durdurmaya çalışacaktı. Yani Bediüzzaman’ın “ücretliler devrinden sonra malikiyet ve hürriyet dönemi başlayacak!.” müjdesi Çin halkı için de gecikecekti. Hayek’in Latin Amerika halklarına “liberalizm“ adına yaptığı ihaneti, Freedman Çin’de tekrarlayacaktı. Mevcut Çin yönetiminin bir buçuk milyar insana yaptığı dehşetli zulmün mahiyetini merak edenler, Julian Gewirtz ile Prof. Peter Knowng’ın çalışmalarında bulacaktır. Her sene kaybolan üç yüz elli bin insanın hikâyesini merak edenler, orada okuyabilir.

Günümüz Çin’inin kamuoyumuzdaki tedailerini biliyorsunuz… Ucuz imalat ve işçilik… Dünyanın en zengin ülkesi… Fukara ülkelere büyük krediler veren ve hatta hibelerde bulunan büyük devlet. Eski İpek Yolu’nun yeniden ihyası. İleri ve yüksek teknoloji… Dikkat ederseniz her sene hayatını kaybeden üçyüz elli bin insan, dünyamızın en kirli hava ve suyuna sahip coğrafya, Sağlıksız ve yanlış beslenmeden kaynanklanan binlerce hastalık, insaniyeten ve ahlâken Avrupa ve Amerika’da yapılamayan binlerce deney ve nihayet korona gibi manalar çok çok az insanın hatırına gelebilir Çin tahatturuyla… Dünyamızın bir köye dönüştüğünü, Vuhan‘daki laboratuvarlarda üretilen kovid-19’un süratlice yer küremizi işgaliyle yaşamış olduk. Sermaye ile dünya savaşları çıkararak para kazanmak isteyen “Yeni Dünya Düzencilerinin“ bütün imalatı Çin’e taşımalarını hür dünya maalesef sorgulamadı.

Ortaya çıkan hakikat o kadar çıplak ki… Çin’e temel insani haklar ve demokrasi penceresinden bakmıyoruz. Telkin ve tenvimlerle adeta hipnoz olmuşuz. Bir Çinlinin de insan olduğunu, temel haklara sahip olmasının lüzumunu, hür yaşayarak demokrasi içinde geleceğe ümitle bakması gerektiğini bize unutturmuşlar. Çin’e yanlış pencerelerden yanlış gözlüklerle bakan ve kamuoyunu bu yanlışlarla yanıltan aydınımızın vebali çok büyük. Her sene kaybolan yüzbinlerce insanın hayatları söz konusu iken; Çin ile Amerika ticaret savaşından veya hâlâ Çin’deki imalatın daha yararlı oluşundan bahsetmenin hangi manalara geldiğini çevremize de sorabiliriz. İster Müslüman olunuz, İsterseniz Hristiyan… Hangi ırktan ve dinden olursak olalım, önce insan değil miyiz… Sokaktaki kedi ve köpeklere ağıt yakan insanlarımız “İNSANIN“ vahşice öldürülmesi sözkonusu olduğunda susuyorlarsa, o modern insanların her şeyden önce “İnsanlıklarını“ sorgulamaları-sorgulatmaları gerekiyor. Korona testinden önce insan olup-olmadığımızı test ettirelim. Ne dersiniz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*