II. Semâ’da geçen Nurlu günler…

Artık bitmişti, acısıyla tatlısıyla geçen bir dönem. Kimi mutlu, kimi hüzünlüydü.

Kimi dertliydi bir iki dersten, kimi de okulu bitirmenin mutluluğu ile mezuniyet işlerini halletmeye çalışıyordu. Tabiî bu zaman içerisinde herkesin ortak bir yönü de vardı. Bu ortak yön, yapılan hazırlıklardı. Yolculuk vardı, belliydi. Hummalı bir hazırlık yapıyordu herkes. Temizlikler yapılıyor, yolculuk için bütün eksikler gideriliyordu. Sakarya’nın Nur erleri, Nurlu gençleri artık hazırdı. Uzun bir dönem içerisinde karşılaştıkları bütün zorluklara, kendilerini celp eden zevk, eğlence ve sefahate imanın nuruyla göğüs germişlerdi. Ama nefis herkesi olduğu gibi onları da boş bırakmıyordu. Özellikle genç oluşları, kandırılmaya müsait bir zamanda, dönemde oldukları için nefis ve şeytan onları kendi emellerine ortak edebilmek için uğraşıyor, büyük bir çaba harcıyordu. Kısa da olsa kurtulmak elzemdi bu vesveseden, gayrimeşrû daireye çeken zevk ve eğlenceden. Onları ve herkesi bu vesveseden, bu durumdan kurtaracak bir şey vardı. Özellikle Nur Talebelerinin büyük mutluluk ve arzu ile yaptıkları “Okuma Programları” herkesi bu durumdan kurtaracak büyük bir dermandı. İşte Sakarya’nın Nur erleri bunu bildiklerinden olsa gerek, hazırlıklar yapılırken herkeste büyük bir mutluluk vardı. Okuma Programına gidilecek yer belliydi. Gidilecek yer ayrı bir mutluluk sebebiydi. Gidenlerin tekrar gitmek istediği, yazanların tekrar tekrar yazmak için sabırsızlandığı, görenlerin büyük bir özlemle herkese anlattığı yer, Nurun menzili II. Semâ idi.

II. Semâ, Sakarya’nın Geyve ilçesi Yeşil Vadi mevkiinde bulunan Sakarya Yeni Asya okuyucularına ait, kâinat ile iç içe olan güzel bir yerdir. Oraya çoklar gider, gelirdi. Ama her giden, orada bir saat dahi geçirse anlata anlata bitiremezdi. İşte böyle bir yerdi II. Semâ. Allah’ın kendilerine vermiş olduğu bir nimet olduğunu biliyorlardı, Sakarya Nur Talebeleri.

Program belliydi. Ders anlatmaya gelecek olan, Nur Risalelerini en iyi şekilde tetkik etmiş olan ağabeyler de belirlenmişti. Kimisi ilk kez görecekti dillere destan olmuş II. Semâ’yı, kimisi de son kez. Duygular farklıydı bu yüzden her yürekte, ama heyecanlar birdi. Henüz gitmeden II. Semâ’yı sormaya başlamıştı yeni gelen talebeler. Anlatmak zordu, yaşamak gerekti. Eğer öğrenmek isteyen varsa, gitmeli, görmeli ve zaman geçirmeliydi II. Semâ’da.

İlk gün bambaşka olur. Yeni gidenler tanımaya çalışır. Eskiler gerekli hazırlıkları yapardı. Yayılırdı herkes tabiata, kâinatı okumaya. Namaz vakti geldiğinde, toplanılırdı II. Semâ’da. Bülbülleri vardır, seher vakti tatlı tatlı öterler. Çakalları vardır, haber verir namaz vaktini. Her zerresinin ortak zikri vardır, Allah (cc). Bütün hayat sahibi canlılarından Allah (cc) lâfzını işitmek mümkündür. Ders yapılırken arılar eşlik eder. Dinlemeye gelir örümcekler, böcekler. Böyle bir yerdir, II. Semâ.
II. Semâ’yı anlatırken, orasının en büyük emektarı olan Saadettin Çelik Ağabeyden bahsetmemek, öyle sanıyorum ki nankörlük olur. Saadettin Çelik, Sakarya

Yeni Asya temsilcisi. II. Semâ’da bulunan ahşap dershaneyi yaptıran, yapılmasına öncülük eden kişilerden olup, yıllardır orası ile ilgilenen, gelişmesine ve geliştirilmesine çaba sarf eden, adeta orasının mimarı olan kişilerin başında gelir. II. Semâ’yı çok sever. “Abi, gel bütün gün orada duralım” desen, hiç şüphesiz hem kabul eder. Ömrünü hizmete vakfetmiş, Risale-i Nur dairesi içerisinde birçok talebe yetiştirmiş ve üniversite öğrencileri ile ilgilenen nadir insanlardandır. İşini, gücünü, eşini ve ailesini bırakıp, üniversite öğrencileri ile okuma programlarına giden ve bundan da çok büyük mutluluk ve haz duyan güzide insanlardandır. Ayrıca benim Risale-i Nur hizmetinde aktif rol almama vesile olan kişidir. Rabbim kendisinden ebediyen razı olsun inşaallah (Âmin!).
***
Okuma Programının ilk günü Prof. Dr. Ruhi Yavuz Ağabey bizimle birlikteydi. Hoş ve tatlı muhabbetiyle bizlere Risale-i Nur’dan Allah’ın varlığını ve birliğini anlattı. Tabiî ki oradakilerin hepsi biliyordu, Allah’ın varlığını ve birliğini. Hem Risale-i Nur’dan da okumuşlardı. Fakat okuduğunu yaşayandan dinlemek çok ayrıydı. Çok farklıydı. Mutluydu herkes II. Semâ’da. Dinlemek hiç bu kadar hoş ve güzel olmamıştı. Eşlik ediyordu derslere bülbüller, yapraklar ve rüzgâr. İlk günün heyecanını başlatan Ruhi Yavuz Ağabey, yine ilk günün heyecanını bitiriyordu. Mutlu ve huzurlu bir gün geçmişti. Yüzlerde tebessüm, yüreklerde huzur vardı.

İkinci gün tarihin derinliklerine doğru yolculuğumuz vardı. Saklanan, unutulması istenen gerçekler tek tek gün yüzüne çıkıyordu bu derste. Evet, anlaşılmıştır sanırım. İkinci günde ders yapmaya gelen ağabeyimiz Latif Salihoğlu idi. Herkes pürdikkatti. Gözler dahi yumulmuyordu. Çünkü ortaya gerçekler, hakikatler dökülüyordu. Yeni Asya camiasının geçmişte yaşadıkları, cemaatler, Bediüzzaman Hazretlerinin yaşadıkları ve talebeleri, tek parti dönemi ve daha neler neler… Soruların ardı arkası kesilmiyordu. II. Semâ’da yine verimli bir gün daha bitmişti.  Mutlu zamanlarda vaktin nasıl geçtiğini anlamazsınız. II. Semâ’da da durum böyleydi. Günler birbirini kovalıyor, her gün değerli ağabeylerimiz bizleri ziyarete geliyordu. Üçüncü gün çok kıymetli Ali Vapurlu Ağabeyimiz bizlerleydi. Orada bulunan bütün talebeler Ali Vapurlu Ağabeyimizi örnek alır, onun gibi ömrünü hizmete vakfetmek isterdi. Bu yüzden üçüncü gün farklıydı yüreklerde. Ali Ağabeyimiz ile Müceddidlerin vasıflarının neler olduğunu, Cihâd-ı Ekber ve Cihâd-ı Asgar’ı işledik. Eğlenceli ve bol muhabbetli bir ders olmuştu. Zihinlerde bulunan merak duyguları, ağızdan dökülen soru cümlelerine dönüşüyordu.  Dördüncü günümüz Âsitâne günüydü. Kıymetli ağabeyimiz Selahaddin (İslâm) Yaşar ile İstanbul’un tarihine kısa bir yolculuk yapmıştık. İlk derste konumuz Bismillah’tı. Üstad Hazretlerinin ne kadar idealist bir âlim olduğunu kıymetli ağabeyimiz bizlere anlatmıştı. İkinci derste bir soru üzerine yolculuk vardı. İstanbul ve Ayasofya’nın tarihî derinliklerine doğru yolculuğumuz başlamıştı. Ayasofya açılmalı mı? En büyük soru buydu zihinlerde dolaşan. Evet, Ayasofya Camii’ni ibadete açanın önünü kader açar. Açmayanın önünü de kader kapatır. Ve şimdi tek gerçek vardı bütün zihinlerde, Ayasofya ibadete açılmalı ve Nur Talebeleri bunun mücadelesini vermeli.

Nurlu günler bütün hızıyla geçiyordu II. Semâ’da. Geriye kalan diğer günlerde çok kıymetli ve değerli ağabeylerimiz Prof. Dr. Nurettin Abut, Salih Çökren, Necmettin Demircan ve Prof. Dr. Ahmet Battal II. Semâ’daki Nurlu günlere eşlik etmişlerdi. Nasıl ki her baharın, her yeninin, her zamanın ve her hayatın sonu olduğu gibi, okuma programının da bir sonu vardı. İşte bu son maalesef gelmişti. Bitsin istemiyordu herkes. II. Semâ’dan ayrılık zordu. Zorluk en fazla mezun olan talebeler için yaşanıyordu. Ayrılırken II. Semâ’dan, yüreklerdeki sızı, buğu oluyordu gözlerde. Artık bir dahaki sene bekleniyordu dört gözle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*