Bayramı Hristiyan gurbet diyarında yaşamak

alt

Düseldorf’a geleli birkaç gün oldu.

Buradaki kardeşlerimizin davetlisi olarak, Kurban Bayramı tatilini içine alan iki haftalık bir hizmet programı icra etmek üzere buraya geldik. Burada şehrin merkezi bir yerinde şirin bir Nur Dersanesi var. Kardeşlerimiz burayı mescid, toplantı ve ders salonu, Kur’ân Kursu ve buluşma yeri gibi çok amaçlı olarak kullanıyorlar. Burada, her ülkeden gelen ve civarda yaşayan Müslümanların katılımıyla cemaatle vakit, Cuma ve bayram namazları kılınıyor. Burada yaşayan Yeni Asya okuyucusu kardeşlerimiz, Üstadın meslek ve meşrebine tavizsiz bağlılar.

Almanya kendine has özelliği olan çok farklı bir ülkedir. İnsanlar, binalar, cadde ve sokakların görüntüleri alışılmışın dışında görünüyor. İlk göze çarpan çevrenin düzenli ve temiz oluşu… Göz zevkini bozacak bir fazlalığa rastlamıyorsunuz. Türkiye’deki gibi yolun kenarına gelişigüzel atılmış bir meyve kabuğunu, uçuşan boş bir poşeti göremezsiniz. Binalar düzgün, muntazam ve temiz. Maddî olarak her şey yerli yerinde görünüyor. Sistem saat gibi işliyor. Caddelerde yürüyen insanlar robot gibi iş yerine ya da evlerine ulaşmak için hızlı adımlarla sessiz sedasız gidiyor. Gruplar hâlinde giderken yüksek sesle konuşan, kahkaha atarak gülen kimseleri burada göremezsiniz. “Başkasını rahatsız etmeme” kuralına uyuyorlar. Her şeyi maddeden ibaret zanneden kapitalist sistemin çarkları arasında yaşayan Hristiyan Alman toplumunun maneviyat bataryaları boş görünüyor. Huzursuz ve mutsuz olduklarını gergin ve abus simalarından anlamanız mümkündür.

Burada yaşayan başta Türkler olmak üzere Arap asıllı çok sayıda Müslüman, sisteme entegre olmuş durumda… Markette, pazarda, cafede rastladığınız Türkler önce sizinle Almanca konuşuyor, Türkiye’den geldiğinizi fark edince hemen Türkçe kanalına geçiyorlar.

Üstad Bediüzzaman: “Eğer biz hakaik-ı imaniyeyi ve ahlâk-ı İslâmiyeyi ef’alimizle izhar etsek, sair din mensupları cemaatlerle İslâm’a girecekler, belki küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri İslâm’a dehalet edecekler” buyurur. Başta Türkler olmak üzere eğer burada yaşayan Müslümanlar, iman hakikatlerine ve İslâm’ın güzel ahlâkına ayna olsalar, bahtiyar Alman milleti guruplar hâlinde Müslüman olabilirdi. Ama ne yazık ki, Türklerin önemli bir kısmı yaşayış itibariyle Hristiyan Almanlardan pek farkları olmadığı görülüyor. Buraya gelenler, Türkiye’de dinî ve millî bir şuur kazanmamış ise, ya da buradaki şuurlu Müslümanlara yakın değilse, Hristiyan topluma adapte oluyor, Müslüman kimliğini unutuyor veya kaybediyor.

Ecnebî, Hristiyan bir diyarda yaşamak kolay değil. Sabah çan sesiyle uyanıyorsunuz. Hristiyan bir toplumun örf ve adetleri içinde Müslümanlığı yaşamak, imanı korumak, çocukları İslâm terbiye ve ahlâkıyla yetiştirmek yoğun emek ister.

Türkiye’de camiler, minareler, türbeler hatta mezar taşları bile insana İslâm’ı hatırlatır. Dünyaya dalıp gaflete düşen birine uyanması için namaz vaktinde okunan lahutî bir ezan yeterli olabilir. Yolda yürürken Müslüman bir kardeşinizin size selâm vermesi, ya da sizin ona selâm vermeniz her ikinizin kuvve-i maneviyesini arttırabilir. Hristiyan bir toplumda yaşıyorsanız bu güzel imkanlardan mahrumsunuz. Caddede yürürken Türkiyede alışık olduğunuz çok şeyi, mesela kenarda duran bir topluluğa selâm vermeyi burada yapamadığınız için, içinizde bir burukluk hissediyorsunuz. Ezan vaktinde evinizin penceresini açıp ezanın okunmasını bekleyemezsiniz. Egoist ve maddeci bir toplumun kötü alışanlıklarının hakim olduğu bir atmosferde, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu kötülülüklerin etkisinden muhafaza etmeniz için çok gayret etmeniz gerekir.

Şairin “Ol mahîler ki [balıklar] deniz içredir. Denizde olduklarını bilmezler” dediği gibi, Türkiye gibi bir İslâm memleketinde yaşamanın ilahî bir lütufa mazhariyet olduğunu unutmamak lazımdır.

Onun için Türkiye’den uzak, Avrupa gibi gayr-i Müslim diyarlarda yaşayan Müslüman kardeşlerimize Allah yardım etsin. İslâm’ı ve İslâmî örf ve adetleri yaşamada onlara yardımcı olmak, morallerini yükseltmek, kuvve-i maneviyelerini güçlü tutmalarında onlara destek vermeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*