Bitmeyen Bediüzzaman soruları

“Neden Bediüzzaman?” sorusu; evde, işde, gazetede, derslerde ve her vesilede karşımıza çıkıyor, ilânihâye sorulmaya da devam edeceğe benziyor.
Geçenlerde yaşadığımız şehirde Türk esnafın tertiplediği, farklı görüşlerin bir araya geldiği haftalık sohbetlere bizi de dâvet ettiler. İttihad-ı İslâm için güzel bir fırsat diyerek katıldık. Çeşitli sorularla geçen sohbetlerde hoca efendiler, ilimleri nisbetinde cevap vermeye çalışırken biz de; Nur’lardan aldığımız feyizler nisbetinde mevzuya katılıp, Risale-i Nur’dan kısa bahislerle o sorulara muknî cevaplar verdik.

Geçen derste; bize tevdi edilen yecüc-mecüc sualine, yerinden okuyarak kafalardaki istifhamlara cevap verdik ve ma’kes buldu. Ancak hoca efendiden; “Neden Bediüzzaman?” diye bir soru gelince; “Siz âyeti okudunuz, biz de âyet ve hadisler ışığında bu asrın bir mu’cize-yi mâneviyesi olan Risale-i Nur’dan âyetin tefsirini okuduk” dedik.

Bu haftaki dersimizde de; NASA’nın geçenlerde keşfettiği dünyamıza benzeyen yedi gezegenle alâkalı Risale-i Nur’dan 12. Lem’a’da ki yerini okuduk. Üstadın tâ 1930’larda bu mevzuyu ele aldığını Kur’ân’ın mu’cizesini göstermesi bakımından izahlar yaptık. Yine hocalardan; “Neden Bediüzzaman?” sorusu devam edince(!?..)

Öğrenmek maksadını aşan bu suallerin sadece o dar çevrenin değil; klâsik, iflâh olmaz “siyasalcı” sorusu olduğunu gördüğümüzden sizlerle paylaşmak istedik..

NEDEN BEDİÜZZAMAN?

* Onun pâk nesli, silsile-i sâdât’tan olduğu için..

* On yaşlarındayken kabiliyet ve mertliğine hayran olan hocası Seyyid Nur Muhammed, anne-babasını ziyaret etmek ve onları yakından tanımak istediğinde;

Kapıyı açan Nuriye annemize tevdi ettiği sorular muvacehesinde; “Ben Said’e hamile iken abdestsiz yere ayak basmadım ve onu abdestsiz emzirmedim” dediği, tarladan inekleri ağzı bağlı olarak getiren Mirza Efendiye; “Niçin bu hayvanlara eziyet ediyorsun?” sorusuna; “Benim tarlam komşunun tarlasından geçtiğinden, hayvanların onlardan beslenip o sütten evlâdıma haram lokma girmesin diye” verdiği cevap için..

* Daha çocuk yaşında iken âlem-i İslâm’ın derdiyle dertlendiği için.

* Ondört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış (..) erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla “Bedîüzzaman” ünvan-ı celilini bahşettirdiği için..

* İngiliz Meclis-i Meb’usanı’nda Müstemlekât Nâzırı, elinde Kur’ân-ı Kerîm’i göstererek söylediği bir nutukta: “Bu Kur’ân, İslâmların elinde bulundukça biz onlara hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız; yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız” demesine Bedîüzzaman’ın, “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!” dediği için.

* Divan-ı Harb-i Örfî’de yargılanırken idamlıklar gösterilerek; “Sen de şeriat istemişsin” tehdidine beş para ehemmiyet vermeyerek “Şeriatın bir hakikatına, bin ruhum olsa feda etmeye hazırım” ve “zalimler için yaşasın Cehennem” dediği için.

* Rusya’da esaretteyken; “Rus’un Başkumandanı kasden önünden üç defa geçtiği halde ayağa kalkmayan ve tenezzül etmeyen ve onun i’dam tehdidine karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza için ona başını” eğmediği için.

* İngiliz devleti, İstanbul Boğazı’nın toplarını tahrib ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi’nin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual sorulduğunda Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye’nin a’zâsı olan Bediüzzaman’a cevap ver dediklerinde “Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevab istiyorlar. Altıyüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hattâ bir kelime ile dahi değil; belki bir tükürük ile cevab veriyorum!” dediği içi..

* İstiklâl Harbi’nde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile İstanbul’daki efkâr-ı ülemayı İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmet eden ve İstanbul’u istilâ eden İngiliz Başkumandanına ve onun vasıtasıyla fetva verenlere karşı, İslâmiyet şerefi için, i’dam tehdidine beş para ehemmiyet vermeyen ve “Tükürün zalimlerin o hayâsız yüzüne!” dediği için;

“Evet, Bediüzzaman” diyoruz.

Yeterli mi?

Neden Bediüzzaman sorularına cevap sâdedinde binler delil var. Burada binde birini zikretme bahtiyarlığına imkân ve takât bulabilirsek binler hamd ve şükrederiz.

İstiklâl Harbi sonrası M. Kemal’in ısrarlı dâvetleri üzerine Ankara’ya gelen Bediüzzaman; hoşamedi ile karşılanmış ve yayınladığı hutbe keyfiyetindeki nutukla, milletvekilleri özlerine dönmüşlerdi. Bundan rahatsız olan M. Kemal hiddetle ona dedi: “Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyler yazdın, içimize ihtilâf verdin.” Ona karşı: “İmandan sonra en yüksek namazdır, Namaz kılmayan haindir..” dediği için.. (bkz. Namaz kılmayan hain midir? Kâzım Güleçyüz, Yeni Asya, 08/01/ 2011)

Kezâ, M. Kemal’in Bediüzzaman üzerinden projelerini hayata geçirebilmek için; 300 lira maaş, Şark Vilayetleri Umum Vaizliği, milletvekilliği, Darül-hikmetül İslâmiye azalığı ve Medresetü’z-zehra ideâline 150.000 lira tahsisi gibi teklifleri reddettiği için..

İngilizlerin din üzerinden menfi milliyetçilik yapmak için harekete geçtiğini öğrenen Bediüzzaman, fitneyi önlemek adına Kürdî olan lâkabını, Nursî olarak değiştirdiği için..

Şeyh Said ayaklanması bahanesiyle; elleri kelepçeli ayakları prangalı bir vaziyette Bediüzzaman’ı sürgüne gönderdiklerinde Şark aşiretleri ona: “Seyda seni İran’a, Hicaz’a götürelim” teklifine “Hayır, Mekke’de de olsam burada hizmet ederdim. Anadolu’yu mektep (vatan) yapmaya gidiyorum” dediği için..

Ve Çam Dağı..

Bediüzzaman’ı Burdur, Isparta ardından tabir yerindeyse -kuş uçmaz kervan geçmez- ücra bir köy olan Barla’ya “bitsin-çürüsün” diye nefyettiklerinde o, “Bak Allah’ın Rahmet eserlerine; yeryüzünü nasıl da ölümünün ardından diriltiyor” âyetini bütün dünyaya haykırıp, yeniden doğumu müjdelediği ve kaybolan ahiret inancını kalplerde yerleştirdiği için..

Kur’ân’ı ihtiva eden; tevhid, nübüvvet, haşir, ibadet ve adalet dört ana rüknü, aynen Risale-i Nur’da derc ettiği, bozulan kalb, akıl, vicdan-ı insaniyi bir binanın temel taşı gibi inşa ettiği için..

Şeyh Said ve Menemen hadiselerinde umduğunu bulamayanlar; Bediüzzaman’ı ve yüzyirmi talebesini imhâ etmek için Eskişehir Mahkemesi’nde yargılanan Bediüzzamana suç bulamadıklarından, içerde tuttukları zamana denk gelsin diye verdikleri 11 ay cezaya itiraz etmiş ve “Bu cezanın bir beygir hırsızına veya bir kız kaçırıcısına lâyık olduğunu (belirterek kendisinin) ya beraetine veya i’damına veyahut yüz bir sene hapse mahkûmiyetine hükmedilmesini ısrarla” istediği için..

Küfrün beli kırılmıştır. Kesin bir mağlûbiyettir bu.. Öyle ki hadîste; “Süfyanın eli delinecek ve bir su ile ölecek” ihbar-ı gaybîsi, bu hadise ile mû’cizâne tahakkuk ettiği için..

Baştan sona tamamı ihlâs olan bu serencâmı cildler dolusu yazmak icâb edeceğinden, Tarihçe-i Hayat adlı esere havale ederek, burada kısaca şunu deriz ki:

DİNİN ÎHYASI İÇİN BEDİÜZZAMAN

Evet ism-i Hâkim ve Rahîm’e mazhar olan o zât-ı zîhavarık; bütün din ve pozitif ilimleri iktiza eden doksan ciltlik temel kitapları hıfzına almış, Kur’ân semasından kalbine katreler inen bir kerim-ü’s-sıfattır.

Sonra o katreleri Risale-i Nur havuzunda toplayıp, susamış gönüllere Kur’ân eczahanesinden reçeteler hazırlayan bir Hekim-i Lokmandır.

İnsanlar imanını kurtarsın diye 28 sene çileli, işkenceli ve hapislerle 21 defa zehirlenmeye razı olmuş ve bütün şimşekleri üzerine çekerek, hiçbir şeye âlet olmayan Risale-i Nur’un intişarı için her şeyini fedâ eden bir kahramandır.

“Milletin imanını selâmette görürsem, Cehennem’in alevleri içinde yanmağa razıyım, bedenim yanarken gönlüm gül gülistan olur” diyecek kadar Hz. Ebubekir gibi bir ferâgat timsalidir.

İmân ve Kur’ân dâvâsında “dünyamı da fedâ ettim âhiretimi de, gözümde ne Cennet sevdası var ne de Cehennem korkusu” demekle, âhir zaman vazifelisi bir verese-i nübüvvettir. İlh (..)

“Neden Bediüzzaman?” diyenlere bir çift sözümüz daha var: O güne kadar sindirilmiş, sürgüne gönderilmiş ya da deccallere taraf olmuş, ortalarda görünmeyen ya da bid’alara girmiş bir kısım ulema hariç, 1960’da Üstad’ın vefatıyla birden ortaya çıktıkları, mantar gibi tarikatlar ve cemaatler türediği düşünüldüğünde..

Şimdi sorma sırası bizde: Zemini müheyya ve mümehhed eden kimdir?

Evet, kahramanlar önden gider; “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır.”

Evet binler minnet ve şükranla Bediüzzaman’a…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*