Duâ ve psiko-sosyal yapımız

Her şeyin sahibi, maliki, idârecisi, Rabbi, sonsuz rahmet ve şefkat sahibi olan Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak, istemek, Ona dayanmak, Ondan özür ve af dilemek, Onu vekil tâyin etmek demektir.

Cenâb-ı Hak, kullarına şöyle sesleniyor: “Bana duâ edin, size cevap vereyim.” (Mü’min Sûresi, 60.)

Demek duâ, büyük bir kulluktur.

Duâ mânevî bir sırdır, bir ilâçtır. Duâ eden, duâsıyla iç dünyasını kirleten menfî duygu, düşünce, kir ve paslardan temizlenir.

Duâ, yanlışları silen bir silgidir. İnsanın işlediği günahlar, hatalar ve kusurlar, akla, kalbe ve vicdâna büyük baskılar yapar. Bu baskıdan kurtulmak için mutlaka duâya ihtiyaç vardır.

Duâ, duygu ve düşünceleri bir yöne tevcih etme, maddenin kıskacından, dünyevî beklenti ve çıkarlardan kurtarmaya vesiledir. Duygularını kesret âleminden çekip, Tevhîde yönlendirmektir. Bu ise, ruhu dinlendirir.

Duâ, kendi kendine iyiyi, güzeli telkin etmek; mükemmele niyetlenmektir. Duâ, şuuraltına Rahmânî duyguları yerleştirmektir.

Duâ stres, sıkıntı, üzüntü ve ümitsizliğin baskısından kurtulmaktır.

İnsan duâ ile, yalnızlığın doğurduğu olumsuzluklardan kurtulur. Çünkü duâ eden kişi bilir ki, yalnız değil, birisi var: Bütün ihtiyaçlarını görür, bilir, sesini duyar, ona cevap verir.

Duâ dünya ve içindekilerle beraber, nefsin etrafında dolanmaktan kurtulup, tek bir noktaya yönelmek demektir. Bu, çokluktan, dünya problemlerinden, sıkıntılarından sıyrılıp, ruha nefes aldırmak, onu dinlendirmektir aynı anda.

Duâ, aynı zamanda vakit kirliliğini önler. Yâni, duâ ile insan, zamanı kayıt altına alır. Kendisini programlar, plânlar, ayarlar.

Duâ, güven duymaktır. Duâ, altından kalkılması imkânsız meseleleri, gücü sonsuz olan Allah’a havâle edip; sırtındaki problemler yumağından teşekkül eden ağır yükü indirmek ve onun üstüne binmektir.

Duâ, enerji depolamaktır. Günlük hâdiseler içinde yorulan, enerjisi tükenen insan, duâ ile şarj olur. Beyin hücrelerini yeniler; âdeta duygularına cilâ vurur.

Duâ, beşerî baskı ve minnetlerden kurtulmak, gerçek hürriyete kavuşmak; aradaki vasıta ve perdeleri kaldırıp, doğrudan doğruya Allah’a muhatap olmaktır. Onun huzûruna ve dergâhına iltica etmektir. Ona hamd ve şükranlarını arz etmektir: “Hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” (Saffât Sûresi, 182.)

Duâ, madde bağımlılığından, nefsî, indî, süflî arzu ve isteklerden kurtulmaktır.

Namazdan sonra; iyi günde, kötü günde, mübarek gün ve gecelerde; nefes alıp vermenin her dakika bir hayat bahşetme olduğunun şuuruna varıp tevbe eden, duâ eden, af dileyen, bağışlanmasını isteyen her fert, kirlerden temizleniyor iyiye; güzele ve temize motive oluyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*