“Hayatım hayatınla devam edecek”

altMustafa Sungur Ağabey’i vefatının 5. Yılında rahmetle anıyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “ mânevî evlâdım” dediği Mustafa Sungur, 1929 yılında bugün Karabük’e bağlı olan Eflani’de doğdu. İlkokulu burada okudu. Daha sonra Kastamonu Gölköy’de bulunan Köy Enstitüsüne kayıt oldu. Okulda çalışkanlığıyla dikkat çekti. Öğrenciliği boyunca çok sayıda kitap okudu.

Köy Enstitülerinde dine karşı takınılan olumsuz tavra rağmen, dine meyilli olan Mustafa Sungur, dinî duygularını takviye ederek eğitimine devam etti. Enstitüden mezun olduktan sonra köyde öğretmenlik yapmaya başladı. Öğrenciliği sırasında bilgi sahibi olmaya başladığı Bediüzzaman ve Risâle-i Nur’u, bu öğretmenliği sırasında, Emirdağ Lâhikası’nda “Hafız Ali’nin tam varisi” olarak vasıflandırılan ve ismi çok zikredilen Ahmet Fuat Efendi ile Safranbolulu Keçeci Mehmet Efendi vasıtasıyla 1946 yılında tanıdı.

Mustafa Sungur, Bediüzzaman Hazretleri’ni görmek için 1947 Eylül’ünde günlerce süren zorlu bir yolculuktan sonra Emirdağ’ında Bediüzzaman ile görüşme şansını elde etti. Bediüzzaman; evli olup olmadığını sordu. Evli olduğunu anlayınca, bekâr olsaydı yanına alacağını söyledi. “Ceylan bir Sungur, Sungur bir Ceylan” diyerek iltifatta bulundu.

Daha sonra 1948 yılında Bediüzzaman ve talebelerinin Afyon’da tutuklandıklarını öğrendi. Üstad ile görüşmek üzere Afyon’a gitti. Mahkeme esnasında Bediüzzaman ile görüştü. Bu görüşmeden sonra Üstad’a uzun bir mektup yazdı. Bunun üzerine kendisi de tutuklanarak Afyon Cezaevi’ne konuldu. Mahkeme sonunda 6 ay ceza aldı. Bu arada memuriyetten atıldı. Bundan sonra hayatını tamamen Risale-i Nur’a verdi. Hizmetlerinden dolayı Üstad kendisine, “Sungur, hayatınla hayatım devam edecek” diye iltifat etti.

1954 yılından 1960’a kadar doğrudan Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunan Mustafa Sungur, bu süre içinde Risale-i Nur’u ve hizmet düsturlarını bizzat Üstaddan ders aldı. Bir çok defa tutuklandı, hapis yattı.

Mustafa Sungur, yurt içinde ve yurt dışında bir çok Nur dersanelerinin açılmasına öncülük etti. Bunlardan birisi de Tiflis’te açılan Nur Dersanesi’dir. Mustafa Sungur Ağabey hasta olduğu için uzun seyahatlere çıkamıyordu. 1991 yılında Murat Zaralı’ya talimat verir ve “Ben seni vekil tayin ediyorum, Tiflis’e git ve orada dershanemizi aç” der. Bunun üzerine Murat Ağabey Tiflis’e gider ve orada Nur derslerinin okunduğu bir dersane açar. Böylece Üstad Hazretlerinin yüz yıl önce, “ben de gelip burada medresemi yapacağım” dediği müjde gerçekleşmiş olur.

Sungur Ağabey hayatını, iman hizmetine ve Üstadına adamış bir eğitimci idi. Hayatının sonuna kadar Risale-i Nur dairesinde eğitim vazifesine devam etti. 1 Aralık 2012 tarihinde vefat ettiğinde, Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazına iştirak eden on binlerce insan, onun hizmetlerini manen alkışlıyordu.

Sungur Ağabeyin defni esnasında atmosferde alışılmadık haller ve hareketler müşahade edilmişti. “Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir” buyuruyor Sevgili Peygamberimiz (asm). Kâinat kitabını en güzel okuyan ve en iyi şekilde anlayan insanlardan birisi olan Merhum Sungur Ağabey de, âlimlerin ileri gelenlerindendi. O kâinat kitabını iyi bildiği gibi, kâinatın zerreleri de onu iyi biliyor ve iyi tanıyorlardı. Onun için ruhunu Rahman’a teslim ettiğinde gökyüzü sağanak sağanak ağlamıştı. Öyle ki bulutların ağlamaktan göz pınarları kurumuştu. O yüzden ertesi günü yorgun ve bitkin bulutlar dağılmış, güneş sıcak tebessümü ile Fatih Camii’ndeki misafirleri karşılamıştı.

O gün Fatih Camii bir cazibe merkezi olmuş, Türkiye’nin dört bir yanından ve Avrupa’nın bazı ülkelerinden Nur sevdalılarını kendine cezb etmişti. Kalbinde imanın nurunu, gönlünde muhabbetin huzurunu taşıyan on binlerce insan, pervanelerin Nura doğru uçtuğu gibi Fatih Camii’ne koşuyordu. Risale-i Nur bahçesinde yetişmiş ulu çınarlardan birisi daha bu dünyadan göçmüş, ebedî âlemde kök salmak üzere yola çıkmıştı. Ona koşan on binler ise, bu çınarın gölgesinden istifade etmiş, onun manevî gücünden güç almış insanlardı. Kendisine duydukları vefa borçlarını bir nebze de olsa ödemek ve son bir kere olsun bu çınarın gölgesinde bulunmak için bir araya gelmişlerdi. Bu toplantı, aynı zamanda Sungur Ağabey’den son bir ders almak, kendisine duâlar ve tekbirlerle veda etmek içindi.

Sungur Ağabey’in son dersini dinlemek için her kesimden, her meslek ve meşrepten insanlar bir araya gelmişti. Hem millet, hem devlet, hem diyanet oradaydı. Böyle bir birlikteliğe vesile olan çok az fâni gelip geçmiştir. Böyle bir uhuvvet, çok az kişinin etrafında meydana gelmiştir. Bu birliktelik, bir cenaze merasiminden ziyade, Risale-i Nur’un bir kongresini hatırlatıyordu.

Sungur Ağabey, musalladaki kürsüsünde, ittihad, tesanüd ve müfritane irtibat hakkında pek çok mesajlar verdi. İslâm’ın cennetâsâ baharının geldiğini, bundan sonra âsude günlerin bizi beklediğini müjdeledi. ”Yeter ki siz aranızda nifak rüzgârlarının esmesine zemin hazırlamayın” diye de tembih etti.

Üstad Hazretleri, “Ben rahmet-i İlâhî’den ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek” demişti. Biz de Sungur Ağabey’in mevtinin hayatından daha ziyade hizmet edeceğine ve bu ehl-i iman arasındaki uhuvvet ve tesanüde vesile olacağını ümit ediyoruz.

Sungur Ağabey’in bu son dersinden milletçe ders almış olmayı temenni ediyor, onun mübarek ve muazzez ruhuna bir defa daha sonsuz rahmetler diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*