Hizmette “3 T” formulü: Tekbir, tedbir, takdir

Kim olursak olalım, hangi sosyal statüye sahip olursak olalım hayatta üç kelime lâzım:
Tekbir, tedbir, takdir!
Bu ne demektir?

* Kolumuzu kaldırmak, midemize inen gıdaların kan vasıtasıyla vücudumuzun en ücra yerlerine kadar götürülmesi, bir yaprağın hareketi, atom içindeki elektron ve nötronun dönüşü Kadir-i Mutlak olan Allah’ın sonsuz kudretiyledir. Öyle ise, “Allahuekber” diyerek her şeyin Ondan geldiğinin şuurunda olarak hareket etmeli.

* Biz isteriz; O yaratır. Bizim işimiz, Yüce Yaratıcının tekvinî şeriatı olan fıtrat kanunlarına, yani tabiat kanunlarına uymak, sebeplere müracaat ile gerekli çalışmayı yapmaktır. Sünnetullaha ittiba ederek tedbir almaktır.

* Bundan sonra kadere, sonuca razı olmak, tevekkül etmek, takdire rıza göstermektir.
Biliyor ve sık sık tekrarlıyoruz: “Takdir, tedbiri bozar!” Bu kadere imanın bir parçasıdır…
Şimdi, “Üç T”yi hizmete uygulayalım: Vazifemiz, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin ölçülerine uyarak Allah için çalışmak, hizmet etmektir.
Ve bilmeliyiz ki, bizim işimiz yalnızca çalışmaktır, Allah yolunda cihaddır. Galip etmek, mağlup etmek Onun vazifesi, yani işidir, takdiridir. Uhud Harbi bu “Üç T”nin çarpıcı örneklerini barındırır:
Peygamberimiz (asm), bir gün önce gördüğü rüyayı istişarede ashabına anlatır: Bir sığır boğazlanmış, kılıcında bir gedik açılmış, elini sağlam bir zırha sokmuştu. “Bu ashabımdan birçok insanın öldürüleceğini, akrabamdan birisini kaybedeceğimi, zırh ise Medine’yi gösteriyor. Ben Medine’de savunma taraftarıyım”1 demişti. Tekbir ile meşveret edilmiş, tedbir alınmış, savaşa girilmişti. İlk döneminde müşrikler kaçmaya, bazı Müslümanlar ve Huneyn geçidindeki 10’u hariç 40 okçu ganimet toplamaya başlar. Halid bin Velid zaten bunu gözlemektedir; süvarileriyle saldırır. İki ateş arasında kalan Müslümanlar dağılırlar. Öyle ki:
Peygamberimizin (asm) etrafında pek az kalan sahabi, ona etten bir duvar örer. Yüce başından aldığı kılıç darbesiyle miğferindeki iki halka, mübarek yüzüne batar ve kanamaya başlar. Hz. Mus’ab bin Umeyr’i (ra) öldüren, “Muhammed’i öldürdüm!” diye bağırmaya başlar. Bunun üzerine bir kısım Müslümanlar Muharebe meydanını terk edip gider. Peygamberimizin (asm) arkadan seslenişini duymazlar bile. Bir kısmı da, “O halde yaşamanın ne anlamı var!” diyerek düşmana saldırır.
Tekbirle istişare, tedbirle hazırlık… Takdir ise, amcası Hz. Hamza (ra) dahil 69 sahabisini kaybetme şeklinde tecellî eder. Sonuç hazindir. Ve Allah Rasûlü’nün (asm):
“Kardeşlerimiz bize insaflı davranmadılar!” dediği rivayet edilir.2
Sanki tarih boyunca Müslümanlar, sanki ehl-i hizmet, sanki biz zaman zaman Bedir’i, zaman zaman Uhud’u, zaman Hendek’i, zaman zaman Cemel’i, Sıffın’i yaşarız.
İnsaflı davranan ve iman ile Kur’ân hakikatlerinin etrafında halkalanan bir avuç sahabi gibi olmaya bakalım…

Dipnotlar:

1- Ahzab Sûresi, 36.,

2- Doç. Dr. Ahmet Lütfi Kazancı, Peygamberler Halkası, İst.-1997, s. 75.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*