İhlâs, uhuvvet, sadakat

İhlâs olmadan yapılan bütün çalışmaların esaslı hiçbir faydası olmadığını biliyoruz. Önemli ve büyük muvaffakiyetlerde asıl olan takım veya grup anlayışının (cemaat şuurunun) temeli de ihlâsa dayanmaktadır.

Büyük müceddid Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri (ra) “ihlâs” konusunu şu şekilde maddeler halinde beyan etmiştir:

“BİRİNCİ DÜSTURUNUZ (BİRİNCİ PRENSİP): Amelinizde rıza-i İlâhî olmalı. (….) Bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir. (….)

“İKİNCİ DÜSTURUNUZ: Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden (üstünlük olarak) gıbta damarını tahrik etmemektir. (….)

“ÜÇÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz. Evet kuvvet haktadır ve ihlâstadır. (….)

“DÖRDÜNCÜ DÜSTURUNUZ: Kardeşlerinizin meziyetlerini (üstün yanlarını) şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şakirane (şükrederek) iftihar etmektir (sevinerek övünmektir).” Devamında ise ihlâsı kıracak ‘mâni’leri (engelleri) çarpıcı misallerle beyan etmekte ve mü’minleri bu engellerden sakındırmaktadır. (Lem’alar, s. 222 v.d. Yeni Asya Neşriyat, İstanbul – 1998)

Yine Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, ‘Uhuvvet’ (birlik-beraberlik) hususunda şu mühim açıklamalarıyla dikkat çekmektedir:

“Hayat, vahdet ve ittihadın (gerçek mânâda birlik ve beraberliğin) neticesidir. İmtizaçkârane (tam bir birlik ve bütünlük olarak) ittihat gittiği vakit, mânevî hayat da gider… Tesanüt (birlik-dayanışma) bozulsa, cemaatin tadı kaçar. Bilirsiniz ki, üç elif (1 rakamı) ayrı ayrı yazılsa, kıymeti üçtür, tesanüd-ü adedi ile (itibarî değer olarak) içtima etse (yan yana yazılsa), yüz on bir kıymetinde olduğu gibi; sizin gibi üç dört hadim-i hak (hak bir dâvânın hizmetçileri), ayrı ayrı ve taksimü’l a’mal olmamak cihetiyle (iş bölümü olmadan) hareket etse, kuvvetleri üç dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle (birlik ve beraberlikle), birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanütle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni (birbirinde fani olmak, tam bir fikir birliği içinde bulunmak) sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler (…….) Sakın birbirinize tenkit kapısını açmayınız! Tenkit edilecek şeyler kardaşlarınızdan hariç dairelerde çok var. Ben nasıl  sizin meziyetinizle (üstün yönlerinizle) iftihar ediyorum (,……. ) Kendimindir telâkki (kabul) ediyorum. Siz de Üstadınızın nazarıyla birbirinize bakmalısınız.”  (Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, s. 87.)

Cemiyetin, bilhassa İslâm cemiyetinin can damarı olan “İhlâs, Uhuvvet ve Sadakat (doğruluk)” hususunda büyük titizlik gösteren Bediüzzaman Hazretleri, eserlerinde ve bilhassa lâhikalarda “aman.. aman.. sakın!.” şeklinde dikkatleri çekmektedir. Meselâ bir mektubunda şöyle der:  “….Muvakkat ve mütehavvil (geçici ve değişken) siyaset âlemleri ebedî, dâimî, hidemat-i imâniyeye nisbeten ehemmiyetsizdir, mikyas (ölçü) olamaz; medâr (sebep-vasıta) da olamaz …… fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakkî etmeliyiz (ilerlemeliyiz)”. (Kastamonu Lâhikası, s. 61.)

İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah;
Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*