İnsanı yücelten bir haslet: Tevâzu

Asrın ahlâk rehberi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri eserinde “Kur’ân talebesi mütevazidir, halim selimdir”1 diyor. Kur’âna ve Kur’ânî hakikatlere muhatap olan asrın insanının sahip olması gereken “öncelikli hususiyetini” açık ve anlaşılır olarak bu söylemle ifadelendiriyor.

İnsanlara karşı alçakgönüllü olma, kibirlenip, böbürlenmekten sakınma anlamına gelen, ahlâkî bir terim olan tevâzu, zihinlerinin eneler etrafında döndüğü günümüz insanının sahip olması gereken en ehemmiyetli ahlâkî erdem. Tevâzu, hayatımıza hakim olması gereken bir ahlâk-ı âliye. Tevâzu, Zübeyri bir haletle derse başlayabilmek, bütün liyakatine rağmen, tüm mahcubiyetiyle… Tevâzu, söz sahibi olabileceğin bir konuda sözü, istemeyen kardeşe bırakabilecek kadar alicenap ruha sahip olabilmek. Kâinat kitabının okuyucuları, dikkatli bir nazarla kâinata baktıklarında bu “tevazu” erdeminin kâinatta hakim bir özellik olduğunu fark edeceklerdir.

Mehabeti karşısında titreyen bir şahsa karşı “Sakin ol, ben bir melik değil, Kureyş’den kuru et yiyen bir kadının oğluyum” ifadesini kullanan tevâzu abidesi Peygamberimizin (asm) takipçiliğini yapan Said Nursî Hazretleri de “tevâzu, mahviyet ve terk-i enaniyet” gibi hususiyetlere nazarları tevcih etmiş, ehl-i hak ve hakikatte bulunması gereken “elzem ve lüzumlu” bir erdem olduğunu nurlu eserlerinde önemle ve tekrarla vurgulamıştır.

Ahir zaman nur yolcusu, gaflete dalabilen nur yolcularına vazifesini tekrar ihtar ederek “Senin vazifen fahr (övünme) değil şükürdür, sana lâyık olan şöhret değil tevâzudur, hacalettir, senin hakkın medih değil istiğfardır, nedamettir (pişmanlık), senin kemalin hodbinlik (bencillik) değil hudabinliktir”2 diyor. Allah tarafından bize ihsan edilmiş her güzel haslet, nimet, bizi bir adım daha mütevazi olmaya yöneltmeli, tıpkı meyveli ağaçlar gibi olmalı, dallarına ihsan edilen her bir meyveyle biraz daha eğilip, bükülüp mütevazileşmeli. Meyvesiz ve gölgesiz bir hasiyete sahip kavaklar gibi dik ve kibirli olma anlamsızlığına düşülmemeli. Zira fazilet ve kemal sahiplerinde, büyüklük mikyasıdır küçüklük; nakıslarda, küçüklük mizanıdır büyüklük.3 Tevâzunun zıddı olan benlik ve enaniyet, şahsî, içtimaî ve hizmet hayatımızda çok büyük hasaretlere sebebiyet verebilecek istenmeyen, kaçınılması gereken bir haslet, manevi bir yaradır. Nefsin terbiye edilmesi için insana verilen, Yaratıcının sıfat ve işlerini anlama ve kavramada bir alet ve ölçü olan “benliğin” mahiyetinin tam olarak bilinememesi, tevâzu hasletinden uzak kalışımızın en büyük sebebi. Halbuki bize verilmiş olan bu benlik, kâinatın sırlarını açan, muammalarını çözen, gizli hazineler gibi olan Allah’ın isimlerini bulmamızı sağlayan hayret verici, sırlı bir anahtar. Elimizdeki benlik “esrarlı ve muammalı” haliyle nurlu bir ağacın çekirdeği ya da su-i istimaliyle zehirli bir zakkum çekirdeği olabilir .4

Yaratıcımızı kavramada ölçü olan benlik, tarlasına tohum serpen birine, rüzgârdan farklı bir iş yapmadığını, bahçesini sulayan birine de, yağmurun vazifesini taklide çalışan, Allah’ın mülkünde görevli rüzgâr ve yağmur gibi bir hizmetçi olduğunu hissettirir. Bu şuur bir çeşit duygu sapması olan benlikten korur, firavunlaşmasını önler.

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, manevî ölümcül bir hastalık olan “enaniyetin” teşhisini yaptıktan sonra, nurlu eserlerinde tedavi metodunu şöyle açıklıyor. “Cenâb-ı Hakkın zikrinin şuâ ve hararetiyle benliğin kalbi delinir, büyüyüp gafletle firavunlaşamaz ve isyan edemez. Ancak bu ilâhî zikir sayesinde enaniyet mikrobu ölür, her daim kötülüğü emreden nefsin başının kırılmasına muvaffak olunabilir.5

Said Nursî Hazretlerinin, bir buz parçası hükmündeki enaniyetlerini havuza atıp atmama konusunda kararsız bekleyenlere verdiği şu ders, onun bu konuda söylediği en veciz en beliğ ifadesidir: “En ekrem, en müttakidir (dindar) ve en müttaki, en mütevazidir.” 6 Olumlu “ben” sahibi bireylerden oluşan temiz bir toplumun oluşması Said Nursî Hazretleri’nin en büyük hedeflerinden biridir.

İslâmda ve Kur’ânın bu asırdaki dersi olan Risâle-i Nur’da “tevâzu” değişmez bir davranış biçimi olarak özenle korunmuştur. İnsan haysiyetine en çok yakışan bir haslet olan tevazu, dünya ve ahirette şeref sebebidir. Kibirli kimselere dünyada sevgi kapıları açılmadığı gibi ahirette de ebedî cennet kapıları açılmayacaktır.

Dipnot

1. Sözler s. 218.

2. Sözler s. 364.

3. Sözler s. 1179.

4. Sözler s. 872.

5. Mesnevî-i Nuriye, Hubab.

6. Hutbe-i Şamiye.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*