Kış sayfasında Samedânî mektuplar

bediuzzaman-said-nursiSemânın müzeyyen tavanına, güneş gibi ışık verici, ısındırıcı bir lâmbayı takmak; gece gündüz hatlarıyla, kış yaz sahifelerinde mektubât-ı Samedâniyeyi yazmasına bir nur hokkası hükmüne getirmek; ve yüksek minâre ve kulelerdeki büyük saatlerin parlayan akrepleri misillü, kubbe-i semâda kameri zamanın saat-i kübrâsına bir akrep yapmak; mütefâvit çok hilâller sûretinde her geceye güyâ ayrı bir hilâl bırakıp, sonra dönüp kendine toplamak; menzillerinde kemâl-i mîzanla, dakîk hesapla hareket ettirmek; ve kubbe-i semâda parlayan, tebessüm eden yıldızlarla göğün güzel yüzünü yaldızlamak, elbette nihayetsiz bir saltanat-ı rubûbiyetin şeâiridir, zîşuura onu iş’âr eden muhteşem bir ulûhiyetin işârâtıdır; ehl-i fikri imâna ve tevhide dâvet eder.

Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine

Hâme-i zerrîn-i kudret, gör ne tasvir eylemiş.

Kalmamış bir nokta-i muzlim, çeşm-i dîl erbabına

Sanki âyâtın Hudâ, nur ile tahrir eylemiş.

Bak, ne mu’ciz-i hikmet, iz’an-rubâ-yı kâinat;

Bak, ne âlî bir temaşadır fezâ-yı kâinat;

Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şirinine,

Name-i nurîn-i hikmet, bak ne takrir eylemiş.

Hep beraber nutka gelmiş, hak lisanıyla derler:

Bir Kadîr-i Zülcelâl’in haşmet-i sultanına

Birer bürhân-ı nurefşanız vücûb-u Sânia, hem vahdete, hem kudrete şahidleriz biz.

Şu zeminin yüzünü yaldızlayan nazenin mu’cizâtı çün melek seyranına

Bu semânın arza bakan, Cennet’e dikkat eden, binler müdakkik gözleriz biz.

Tûbâ-yı hilkatten semâvat şıkkına, hep kehkeşan ağsanına

Bir Cemil-i Zülcelâl’in dest-i hikmetiyle takılmış, binler güzel meyveleriz biz.

Şu semâvat ehline birer mescid-i seyyar, birer hâne-i devvar, birer ulvî aşiyane,

Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, birer tayyareyiz biz.

Bir Kadîr-i Zülkemâl’in, bir Hakîm-i Zülcelâl’in, birer mu’cize-i kudret, birer hârika-i san’at-ı Hâlıkane,

Birer nadire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, birer nur âlemiyiz biz.

Böyle yüzbin dil ile, yüzbin bürhân gösteririz, işittiririz insân olan insâna,

Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü. Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen âyetleriz biz.

Sikkemiz bir, turramız bir, Rabbimize musahharız, müsebbihiz abîdane Zikrederiz.

Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensub birer meczublarız biz.

Sözler, Otuz İkinci Söz, Birinci Mevkıfın Küçük Bir Zeyli

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*