Risale-i Nur’un nezaket dili

İnsanlığa her alanda rehber olan Kur’ân-ı Azimüşşan iletişimin en önemli unsuru olan “konuşma” ve “hitap etme” konusunda da harika bir düstur ortaya koymuştur.

Hz. Bediüzzaman Mektubat isimli eserinin On Altıncı Mektubu’nun başında aynen şöyle demektedir:

“Şu Mektub ‘Fe kûlâ lehu kavlen leyyinen’ [Ona tatlı dille söyleyin. (Taha Sûresi: 44)] sırrına mazhar olmuş, şiddetli yazılmamış.” Müfessirler Cenâb-ı Hakkın Hz. Musa’ya (as) Firavun’a tebliğe giderken bu âyetle hitap etmesini emrettiğini belirtiyorlar. Firavun gibi Allah’a açıkça şirk koşan, gaddar bir kâfire bile bir mü’minin nasıl davranacağını tarif etmesi bakımından çok ibret verici bir hadise bu.

Yine Bediüzzaman Hazretleri bir başka eserinde hitap etme ve konuşmanın istikametli ve nezaketli ölçüsünü Kur’ân’ı örnek göstererek şöyle tarif ediyor:

“Arkadaş! Bütün zamanlarda, bütün insanların maddî ve mânevî ihtiyaçlarını temin için nâzil olan Kur’ân’ın hârikulâde hâiz olduğu câmiiyet ve vüs’atle beraber, tabakat-ı beşerin hissiyatına yaptığı mürâat (gözetme) ve okşamalar, bilhassa en büyük tabakayı teşkil eden avâm-ı nâsın (halk tabakasının) fehmini (anlayışını) okşayarak, tevcih-i hitap (konuşmaya yönelme) esnasında yaptığı tenezzülât (seviyeye uygun konuşma) Kur’ân’ın kemâl-i belâgatine delil ve bâhir bir bürhan olduğu halde, hasta olan nefislerin dalâletine sebep olmuştur. Çünkü zamanların ihtiyaçları mütehaliftir (çeşitlidir). İnsanlar fikirce, hisçe, zekâca, gabâvetçe (anlayışsızlıkta) bir değildir. Kur’ân mürşiddir. İrşad umumî oluyor. Bunun için, Kur’ân’ın ifadeleri zamanların ihtiyaçlarına, makamların iktizasına, muhatapların vaziyetlerine göre ayrı ayrı olmuştur. Hakikat-i hâl bu merkezde iken, en yüksek, en güzel ifade çeşitlerini Kur’ân’ın herbir ifâdesinde aramak hatâ olduğu gibi, muhatabın hissine, fehmine uygun olan bir üslûbun mizan ve mirsadıyla (ölçü ve incelemesiyle) mütekellime bakan, elbette dalâlete düşer.” (Mesnevî-i Nuriye, s: 68, yeni: 127)

Risale-i Nur, birçok konuda olduğu gibi “dil ve hitap” konusunda da başta müntesipleri olmak üzere bütün Müslümanlara ve insanlığa çok farklı bir örnek olagelmiştir.  Cenâb-ı Hakk’a müteveccih ifadelerden başlayarak, Hz. Peygamber’e (asm), Kur’ân’a, ümmete, insanlığa ve nihayet her varlığa hitaben çok orijinal ifadeleri, harika nezaket ve nezafet örneklerini Risale-i Nur’da sıklıkla görmek mümkündür.

Bediüzzaman, çok farklı yapıda olan insanlar tarafından şahsına karşı yapılan akıl almaz hakaret ve ithamlara karşısında dahi bu asil duruşunu asla terk etmemiştir. Diğer bir tabir ve deyişle; “hareketini ve hitabetini Kur’ân ve Sünnete uygun ölçüler” çerçevesinde kullanmıştır. Bunun içindir ki; en muarız olanlara karşı bile hitap ederken; “Hey efendiler!” tabirinden hiç şaşmamış ve sapmamıştır. Halk deyimiyle ağzını bozmamıştır.

Dış dairedeki bu mümtaz duruş böyle devam ederken iç dairedeki davranış ise bütünüyle İslâm coğrafyasının hasadını, Osmanlı hanedanlığının asaletini devam ettiren çok nazik ve asaletli hitaplarla süslendirilmiştir.

Günlük hayatta her insanın en fazla ihtiyaç duyup duymak istediği harika örnekler ve vazgeçilmez tatbikatları ihtiva eden bu ifadelerin bir kısmını kaynağından aktarmaya çalışalım.

Bu babta en başta ve sıklıkla kullanılan “Aziz, sıddık” ifadesinin yanında yaygın olarak kullanılan kelimelerin bazıları şunlardır: Âlicenap, bahtiyar, ciddî, çalışkan, çekilmez, çekinmez, dirayetli, enîslerim; fedakâr, gayyûr, hakikatlı, hâlis, kıymetli, kuvvetli, masum, metanetli, metin, muhlis, muktedir, mübarek, mücahid, müdakkik, mütefekkir, müteyakkız, nuranî, ruhum, sadık, samimî, sarsılmaz, sebatkâr, tesellilerim, usanmaz, varislerim, vefâdâr… vb

Bu kelimelerin yanında Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin kullandığı şu ibare ve ifadeler de oldukça etkili, samimî ve dikkate değer ifadeler olarak göze çarpıyor:

“Âhiret kardeşim, âlicenap kardeşlerim, bu diyar-ı gurbette enîslerim, canım kardeşlerim, çalışkan ve kuvvetli arkadaşlarım, çekinmez, çekilmez kardeşlerim, dirayetli arkadaşlarım, emin vekillerim, faal, sebatkâr kardeşlerim, genç kahramanları, hakikatlı arkadaşlarım, hakikî kardeşlerim, medar-ı tesellilerim, muktedir arkadaşlarım, mübarek varislerim, mükemmel tesellilerim, nuranî yoldaşlarım, samimî akrabalarım, vefadar kardeşlerim, vefakâr kardeşlerim, zeki, ferasetli muhataplarım..vb”

Bunların bütününe ayna tutacak erbabının malûmu olan şu hitaplardan bazılarını da alarak konumuzu tamamlayalım:

ÜSTADIN HİTAP USLÛBUNDAN ÖRNEKLER

Aziz kıymettar, sadık ve sebatkâr kardeşlerim, (Kastamonu Lâh.s.17), Aziz, ciddî, sıddık kardeşlerim, hizmet-i Kur’âniyede samimî ve kuvvetli arkadaşlarım Sabri, Hüsrev, Ali, Refet, Bekir, Lütfü, Rüşdü, (Barla Lâh.s:170), Aziz, masum evlâtlarım, (Emirdağ Lâh. s. 207), Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum, canım kardeşlerim, (Kastamonu Lâh. s: 22), Aziz, sıddık kardeşlerim ve benim hakkımda bu gurbette samimî akrabalarım Osman, Mehmed, Hasan efendiler, (Emirdağ Lâh. s: 125), Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i imaniyede kuvvetli, metin, ciddî, sarsılmaz, fedakâr arkadaşlarım ve seyahat-i berzahiye ve uhreviyede nuranî yoldaşlarım, (Kastamonu Lâh. s: 198), Aziz, sıddık kardeşlerim ve mübarek varislerim ve emin vekillerim, (Emirdağ Lâh. s. 115), Aziz, sıddık kardeşlerim, bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim, (Emirdağ Lâh. s: 129), Aziz, sıddık ve fedakâr ve vefakâr kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniye ve imaniyede kuvvetli ve kıymetli ve çalışkan ve muktedir arkadaşlarım, (Kastamonu Lâh. s: 11), Aziz, sıddık, mücahid kardeşlerim Hasan Âtıf ve sadık rüfekası, (Kastamonu Lâh. s: 191), Ey bu dâr-ı fânide medar-ı tesellîlerim, bu diyar-ı gurbette enîslerim ve esrar-ı Kur’âniyede beni iştiyaklarıyla konuşturan zeki, ferasetli muhataplarım, (Barla Lâh. s: 167), Gayyûr, zeki, ciddî, sıddık, hakikî kardeşlerim Hoca Sabri Efendi, Hafız Ali, (Barla Lâh. s: 168), Kızlarım, hemşirelerim, (Emirdağ Lâh. s. 292), Muhterem Ahmed Hamdi Efendi Hazretleri, (Emirdağ Lâh. s. 258)

NUR TALEBELERİNİN HİTAP ÜSLÛBUNDAN ÖRNEKLER

Kıymetdar Üstadım, (Barla Lâh. s: 96) Aziz ve mübarek müşfik Üstadım, (Emirdağ Lâh. s: 373), Ey benim ruh-u canım Üstadım Hazretleri, (Barla Lâh. s: 74), Çok sevgili, müşfik Üstadım Efendim Hazretleri, (Emirdağ Lâh. s: 374) Efendim Hazretleri, (Barla Lâh. s: 52), Ey Aziz Üstad, (Barla Lâh. s: 58, 61) Ey benim muhterem Üstadım, (Barla Lâh. s: 99), Ey Feyyâz-ı Mutlak ve Vâhid-i Ehad olan Cenâb-ı Allah’a giden tarik-i müstakîm yolunu gösterip, pek elemli ve pek hatarlı uhrevî hayatımın kurtulmasına sebep olan Üstadım Efendim, (Barla Lâh.s: 115), Ey Yüce Üstad, (Barla Lâh. s: 69) Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem, (Barla Lâh. s: 55), Fazîlet-meâb Üstadım Hazretleri, (Barla Lâh. s: 45) Aziz Üstad, müşfik kardeş, muhterem mücahid (Barla Lâh. s: 82), Muhterem ve çok kıymetli Üstadım Efendim, (Barla Lâh. s: 65), Üstad-ı Âlîşânım Efendim, Üstad-ı Muazzezim, (Barla Lâh. s: 64) Ya Üstad-ı Ekremim, (Barla Lâh. s: 76)…

“Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözümüzün işaret ettiği harika tesbitiyle; bu güzel yol ve uygulamanın bir defa daha farkındalığında, günlük hayatımızı, ruhumuzu, his dünyalarımızı kalplerimizi, dillerimizi bu tür gül, sümbül kelimelerle süslemek ümit ve temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*