Ailemle birlikte etrafı sevgi ile örülmüş bir kuş kafesi içinde gibiyim.
Annem-babam hayatımın her sahnesinde bana suflörlük yapıyorlar. Babam “amcana hoş geldin de bakıyım” diyerek dediğini yaptığımda üzerime aferinler yağdırıyor.
Yanlış yapmadığım zamanlar, akrabaya eş-dosta iyi cevapları verdiğimde bir papağan gibi yetiştirdiklerini hissediyorum. Benimle eğlenmek istediklerinde veya oyun oynadıklarında kendimi kedi köpek yavrusu gibi hissediyorum.
Annem, babamla bana giysi almak için bir mağazaya girdik. “Bana neler gerekir, ihtiyacım nelerdir?” diye tartıştılar. Saatlerce ne giyeceğimi, hangi rengin bana yakışacağı hakkında bir karara vardılar. Vardıkları karar gereği bana mavi tişört ve lacivert bir pantolon aldılar. Poşetler elime tutuşturulurken “Çok güzel seçim yaptık. Sana çok yakışacak. Hayırlı olsun evlâdım” dedi annem. Ardından babam da her zaman ki gibi annemin söylediklerini başıyla onayladı. Bomboş bakan gözlerle, üzgün bir yüz ifadesiyle, iradesiz ve üzgün bir halde evin yolu tuttuk. Bir ara yürüdükten sonra durdum. Cesaretimi toplayıp “Ben bunları istemiyorum. Bu renkleri de sevmiyorum” dedim. Annem aniden bana doğru sert bir şekilde döndü gözlerinde ateş fışkırıyor gibi bana baktı. Korkudan bir adım geri çekildim. Annemin öfkesinden korunmak için sığınacak bir yer aradım. Babamla göz göze geldim. Babam yardım edemeyeceğini söyler gibi gözlerini kaçırdı. İşte o an yalnız ve korumasızdım.
Annem sakinleşmiş gibi yaparak bana yaklaştı, beni sevdiğini, her kötülükten beni koruduğunu, bütün çabalarının beni mutlu etmek için olduğunu defalarca anlatıp durdu. Ve “Her şeyi senin iyiliğin için yapıyoruz. İleride bunu anlarsın” diye ekledi.
Beni avuçlarına alıp sıktıkları gülü gibi seviyorlar, gösterdikleri sevgi ve şefkatle canımı incitiyorlar. Bağırmalarıma, imdat çığlıklarıma sağırlar gibi davranıyorlar. İsteklerime karşı üç maymunu oynuyorlar.
Annemle babam, sevgi ve şefkat mendiliyle gözlerimi bağladılar. Beni hayat yolunda bir kör gibi yürütmeye çalışıyorlar. İsteklerimi, hayallerimi, zevklerimi, arzularımı onlara anlatamıyorum. Her itirazda bulunduğum da beni sevmeyeceklerini, iyi bir evlât olmadığımı söylüyorlar. Onlar, benim uzaktan kumandalı bir robot gibi olmamı ve öyle davranmamı bekliyorlar. Beni hayat okyanusunun ortasında can simidim olan sevgiyi pazarlık konusu yaparak terbiye etmek istiyorlar.
Aralarında boğuluyorum, nefes alamıyorum, içimdeki gerçek ‘’Ben’in soluğunu kesiyorlar. İmdat çığlıklarım suyun derinliklerinde duyulmuyor. İçimdeki ben yapmak istediklerim ile yapmak istemediklerimle her an savaşıp duruyorum. Kendimi kötü ve ne olduğumu kestiremiyorum.
Anne! Baba! Bu gösterdiğiniz sevginiz beni tüketip öldürüyor. Ne olur ellerinizi çekin üzerimden. Duygu dallarımı kırmayın. Beni uzaklaştırmayın evimizden ve dünyanızdan. Size gülümsediğimde bile sizden kilometrelerce uzak olduğumu hiçbir zaman anlamadınız.
Sizden uzak olduğum zamanlardaki mutluluğumu kahkahalarımı görseniz. Yani maskesiz halimi görseniz çok şaşıracağınızı biliyorum. Ben ne zaman ‘’ben’’ olarak karşınıza çıkacağım bilemiyorum. Ama bana çok uzaksınız.
Misbah Eratilla
Benzer konuda makaleler:
- Canım annem!
- Ramazan beni geçmişe taşır
- Canım annem
- Süper Kahramanım, canım annem!
- Ergenlik çağı: Anlaşıl(ma)ma…
- Doğduğum yer
- Bediüzzaman ve Fikret Yörük
- Bir şefkat kahramanı: Şükran Çalışkan
- “Çok şükür”
- Bir şefkat kahramanı: Şükran Çalışkan
İlk yorum yapan olun