Ayasofya’sız fetih kutlaması olmaz

Bediüzzaman′ın Adnan Menderes′e mektup yazarak Ayasofya′yı ibadete açmasını istediğini belirten tarihçi Mustafa Armağan, bugün aynı duyarlılığa sahip olmadığımızı söyledi. Ayasofya′nın açılışı için bir bakanlar kurulu kararının yeterli olacağını savunan Armağan, ezanın aslına çevrilmesinde takip edilen yolun Ayasofya′nın açılmasında da izlenmesi gerektiğini söyledi. Armağan, öncelikle Ayasofya′yı cami olmaktan çıkartan Bakanlar Kurulu kararının iptalini istedi.

HÜKÜMET, ESKİ KARARI İPTAL ETSİN YETER

Armağan şöyle konuştu: Fatih Sultan Mehmed’in vakfettiği şekliyle Ayasofya’nın kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek yok. İktidarın, bakanlar kurulunun bu kararını iptal etmesi yeterli. Daha önce de Arapça ezan konusunda kanundan “Arapça ezan okumak yasaktır” ibaresi çıkarıldı ve halk bildiği şekliyle okumaya devam etti.

KOBİDER BAŞKANI ÖZGENÇ:Fatih, ilk Cuma namazını orada kılmıştı

İstanbul′un fetih yıldönümlerinde, çeşitli kutlamaların yapıldığını belirten KOBİDER Genel Başkanı Nurettin Özgenç de, Ayasofya′nın fethin sembolü olduğunu belirterek Ayasofya′sız bir fetih kutlamasının eksik kaldığını söyledi. Fethin ruhuna uygun olarak Ayasofya′da namaz kılınabilmesi gerektiğini belirten Özgenç, Peygamberimizin (asm) müjdesine mazhar olan o güzel kumandanın ilk Cuma namazını orada kıldığını hatırlattı.

Ayasofya′sız fetih kutlaması olmaz

KÜÇÜK ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Başkanı Nurettin Özgenç, İstanbul’un Fethi’nin çeşitli faaliyetlerle kutlandığını hatırlatarak, “Ayasofya′sız bir fetih kutlamanın eksik” olacağını kaydetti. Fethi’nin yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yapan KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, şu görüşleri dile getirdi: ”İstanbul’un Fethi’nin yıldönümü münasebetiyle her yıl 29 Mayıs’ta İstanbul’un feth edilişinin kutlamaları yapılıyor. Lâkin fethin sembolü, İstanbul’un ruhuna uygun olarak Fatih Sultan Mehmed Han’ın camiye çevirdiği Ayasofya’da namaz kılınamayacak olması son derece düşündürücüdür. Zira İstanbul’u feth ederek Peygamber Efendimizin (a.s.m.) müjdesine mazhar olan o güzel kumandanın ilk Cuma namazını Ayasofya’da kıldırdığını biliyoruz. Kutlama faaliyetleri yapılırken bu önemli maneviyat yok sayılamaz. İstanbul’un feth edilişinin 559. yıl dönümü yine surlar önünde mehteran eşliğinde kutlanacak, ancak esas yapılması gerekenin yapılmaması yani fethin sembolü Ayasofya’nın amacından aykırı olarak kullanılması ve burada namaz kılınmaması tezat teşkil etmektedir. “

Meclis’in açılış yıl dönümlerinde TBMM’nin açılışı kutlamaları münasebetiyle 23 Nisan Ulusal ve Çocuk Bayramı kutlaması yapılırken ilk meclis binasına gitmeden orada temsili olarak konuşma yapmadan 23 Nisan kutlaması yapılamadığına dikkat çeken Özgenç “Ayasofya da namaz kılınmadan İstanbul’un fetih kutlaması yapılamaz, yapılsa dahi gerçekçi olmaz, bir mânâ da ifade etmez” dedi.

Başkan Özgenç,”Ayasofya’nın, 1930’larda iyi ilişkiler kurmaya çalışılan Yunanistan’a dolayısıyla Batı dünyasına göz kırpmak için müze yapıldığı biliniyor. İstanbul’un Fethi’nin en önemli sembollerinin en başında gelen Ayasofya Camii, 1934 yılında tartışılan bir kararname ile ibadete kapatılarak müzeye çevrilmişti. Fatih Sultan Mehmed Han’ın İstanbul’u fethettikten sonra camiye çevirdiği Ayasofya tam 78 yıldır ezan sesine ve namaza hasrettir. Dolayısıyla inanç özgürlüğü kapsamında Sümela manastırında ve Akdamar kilisesinde farklı din mensuplarına gösterilen hoşgörü ve ibadet edebilme imkânı Ayasofya’da Müslümanlardan esirgenmemeli ve bu hasrete ve ihtiyaca bir an önce son verilmeli. Ayasofya hangi devletin, milletin veya hangi inanç kesiminin keyfi için müze olarak tutulmaktadır?” diye sordu.

BAĞIMSIZLIĞA TERS BİR DURUM

Özgenç, açıklamasında şu fikirleri dile getirdi: ”Bağımsız bir devlet olan Türkiye Cumhuriyet’i zorlama kararlarla müze haline getirilen Ayasofya’yı daha fazla bekletmeden vakfiyede belirtildiği şekilde eski haline yani camiye çevirmeli. Ayasofya günün şartlarına göre müzeye çevrilmiştir diye ilelebet böyle kalacağı anlamına gelmez. Çağın değişen şartları altında, geçmişte böyle bir karar alınmış olabilir. Atatürk’ün Cumhuriyet devrimleri arasında önemli bir yeri olan Şapka Kanunu günümüzde işlevini yitirmiştir. Bu demektir ki zamanın şartlarına göre çıkarılan bir kanun günümüze hitap etmediği için uygulanmayabiliyor. Aynı şekilde Ayasofya’nın da müzeye çevrilmesi günümüz anlayışına ters olduğu gibi bağımsızlığa ters-tir. Böyle olmasına rağmen mabed hâlâ daha amacına ve ruhuna aykırı kullandırılmaktır. Esas sorgulanması gereken budur.”

KİLİSELERE İBADET ÖZGÜRLÜĞÜ GELDİ

İnanç özgürlüğü kapsamında Sümela Manastırı’nda, Akdamar Kilisesinde ibadet edilebilmesi için engellerin hükümet tarafından kaldırıldığını hatırlatan KOBİDER Başkanı Nurettin Özgenç, “Fikren ve zikren bağımsızlığı ilke edinmiş olan milletimiz Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasına razı değildir. Ayasofya kararnamesinde hukukî bir gerekçe bulmaya imkân yoktur. Bakanlar Kurulu kararının hangi kanuna dayandığı da yazılmamıştır. Çünkü Bakanlar Kurulu’nun dayanak yapabileceği bir kanun mevcut değildir. Ayasofya hakkındaki Kararname netliğe kavuşturulmalı. Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi için çıkarılan Kararnameye bir sıra numarası verilmemiş olduğu, Resmî Gazete’de yayınlanmamış olduğu şeklinde basında yer alan  beyanatlar akıllarda şüphe oluşturmaktadır. Şayet böyle bir şaibeli bir kararname varsa derhal incelenmeli ve kamuoyuna detaylı bir açıklama yapılmalı” görüşlerini dile getirdi.

Ayasofya hayatımızın içinde yer almalı

Ayasofya dünya üzerindeki önemli mekânlardan birisi. Hem Hıristiyan dünyası, hem de İslâm dünyası üzerinde hak iddia etmeye devam ediyor. Bu iddialar dolayısıyla olsa gerek cumhuriyet dönemi yönetimi 481 yıl İslâma hizmet etmiş bir mekânı müzeye çevirmiştir. Bu çevriliş bir bakıma İslâm medeniyetinin Batı karşısındaki gerilemesinin bir tezahürüdür. Biz de bu hafta Ayasofya’nın yeniden camiye çevrilmesi tartışmalarını Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Armağan’a sorduk. Armağan Ayasofya’nın Osmanlı tarafından hak din mabedi olarak değerlendirildiğini ve İslâm medeniyetinin sökülmez bir parçası haline getirildiğini söylüyor. Camiye çevrilmesi konusunda ise Fatih Sultan Mehmed’in vasiyetine uyulmasını ve Ayasofya’nın insanların hayatının bir parçası haline getirilmesini istiyor.

Derin Tarih Dergisi, Haziran ayı sayısında enine boyuna Ayasofya konusunu işleyecek.

Ayasofya Hıristiyan dünyası için ne ifade ediyor?

Ayasofya I.Justinyen tarafından 532-537 tarihleri arasında inşa ettirilmiştir. Bu son inşadan önce iki kez aynı yerde yapılmış Ayasofya da vardır. Tarihî açıdan bakıldığında paha biçilmez bir öneme sahip. Bunun yanında Ayasofya Katoliklerin baskısı sonucu yer altına çekilmiş Ortodoksların, bir başka açıdan Hıristiyanlığın yeniden neşv-ü neva bulduğu, Hıristiyanlığın muhteşem mabetle dünya üzerine çıktığı en büyük eser.

Katolikler açısından Ayasofya’nın bir değeri yok mu?

Birinci dereceden Ortodoksların ilgisine mazhar olan bir yer, ancak sonuçta aynı İsa ve Meryem’e kutsallık atfedilmesi açısından Hıristiyanlığın duyarlılık gösterdiği ortak bir mekân.

RUMLARIN GALİBİYETİNİ KUR’ÂN MÜJDELEDİ
Müslümanlar, İstanbul’u ve Ayasofya’yı neden almak istiyor? Müslümanlar açısından değeri nedir?

İstanbul’un fethedilmesiyle ilgili Hadis-i Şerif İstanbul’un fetih arzusunu arttıran bir durum teşkil ediyor. Bizans’tan bahsederken Orta Doğu’ya, İslâmın kutsal topraklarına kadar yayılmış bir devletten bahsediyoruz. Dolayısıyla Araplarla Bizanslılar arasında eskiye dayanan bir ilişki var. Hatta Kur’ân-ı Kerim’de Bizanslıların Sasaniler karşısında kazandığı galibiyetten duyulan mutluluk var. Biliyorsunuz Sasaniler, Bizanslıları yendiklerinde Müslümanlara; ehl-i kitabı yendiklerini söyleyerek sıranın kendilerine geldikleri tehdidinde bulunmuşlardı. Ancak Kur’ân, Rumların galip geleceğini Rum Sûresi’nde müjdelemiştir. Böyle bir ilişki ağı olunca sokaktaki insanın Bizans hakkında bir düşünce ve algısı var. Ayasofya’nın efsanevî hikâyeleri Müslümanlar arasında anlatılıyor. İstanbul’un fethi için gelmiş olan Ashab Kadıköy’den Ayasofya’yı izliyor, hatta burada bir kış geçirdiklerini biliyoruz.

Bir Hıristiyan mabedine bu ilgi enteresan değil mi?

Ayasofya yapıldığı tarihte bizim zannettiğimiz gibi bir Hıristiyan mabedi değil. Ayasofya yapıldığında daha İslâmiyet gelmemişti. Hak din Hıristiyanlıktı. Bu nedenle Müslümanlar Ayasofya’ya hak dinin mabedi olarak bakmıştır. İslâmiyet nazil olunca da hak dinin mabedi olarak Ayasofya’nın Müslümanların olması gerektiği düşüncesi yaygınlaşır. Ayasofya’yı İslâm medeniyetinin bir parçası haline dönüştürme çalışmaları başlar. Yani Müslümanlar fetihten önce de Ayasofya’yı zihinsel olarak temellük etmişlerdir. Ayasofya Sultanahmet, Süleymaniye gibi büyük camileri de geride bırakarak cami hiyerarşisinin en üstünde yer alır. Eğer siz Ayasofya’ya hak dinin mabedi olarak bakmazsanız bunu anlamanız mümkün değil.

Ayasofya’nın cami olması, Hıristiyan âleminde nasıl bir etki yaptı?

Zaten Hıristiyan dünyası için İstanbul’un Müslümanların eline düşmesi yeterince büyük bir şok. Dukas’ın kitabında şehrin düşmesiyle ilgili ağıt vardır. Batıda bir matem havasının yayıldığını görebiliriz.

Savaş yoluyla girilen şehirde fetheden Müslümanların bütün kiliseleri yıkma hakkının olduğunu biliyoruz. Fatih Sultan Mehmed bu konuda nasıl bir siyaset izlemiş?

Enteresandır ki birkaç kilise dışında camiye çevrilen mabet yoktur.

Fatih’in Ayasofya’ya girişiyle ilgili anlatılar nasıl? Nasıl bir kompozisyon çiziliyor?

Kitaplarda bununla ilgili epeyce ayrıntı bulmak mümkün. Yıllar önce Rus Büyükelçisi’nin ailesini gezdirmek için Ayasofya’ya gitmiştim. Rehberimiz duvardaki mermerleri göstererek “Bizanslılar Atatürk’ün geleceğini bildiklerinden mermere siluetini yapmışlar” dedi. Biraz daha ileri gittiğimizde bir sütunun dibinden koparılmış beton parçasını göstererek ‘Bu zararı Fatih’in atının verdiğini’ söyledi. Ayasofya’yı “Ulu Mabet” olarak içselleştirmiş bir kültürden gelen Fatih’in Ayasofya’ya atıyla girmesi mümkün değil. Fatih Ayasofya’ya geldiğinde içeriye sığınmış çocuk, kadın ve din adamları vardır. Onların can ve mal güvenliğini korumaya aldığını söyleyerek kapıyı açtırır. Onlar dışarı çıktıktan sonra Ayasofya’ya girer. Ayasofya’nın yapımında kullanıldığı söylenen Süleyman Tapınağı’ndan getirilen sütunu sorar. Kimse bilemez. Daha sonra mabedin mahzenlerine saklanan din adamları çıkarılır. İleri gelenlerinden birine de bu sütun sorulur. Ve Fatih Sultan Mehmed şükür namazını orada kılar. Daha sonra kubbeye çıkar ve etrafını döner. Bu sırada İmparatorun sarayına bakarak Farsça “Kayzer’in sarayında örümcek teşrifatçılık yapıyor, İmparator Efrasiyab’ın kulelerinde hakimiyet alâmeti olan davulu çalma işi de baykuşlara düşmüş” der ve Ümmeti Muhammed’in eli değmediği için şehrin harap hale geldiğini dile getirir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AYASOFYA’NIN MİNARELERİ YIKILMAK İSTENDİ
Ayasofya cami yapıldıktan sonra duvarlarda Hıristiyanlığa ait bazı tasvirlerin üzeri örtülmüyor. Bunun anlamı nedir?

Sadece tasvirler değil minare konusunda da enterasan noktalar var. Ayasofya camiye çevrilince hemen minarelerle donatılmıyor. Osmanlı, Ayasofya’nın değerini düşürmeden kendi medeniyetinin bir parçası haline getirmek istiyor. O dönem Fatih Camii yapılmasına rağmen Ayasofya’da minare görevini ağırlık kulesine yapılmış tahtadan bir yükseklik yapıyor. İlk minare II. Bayezıd döneminde yapılıyor. Daha sonraki yıllarda Ayasofya’nın kaymasını da engellemek için payanda görevini de gören minareler yapılır. 1930’lu yıllarda Ayasofya’nın müze yapılması tartışmalarında minarelerin yıkılması gündeme gelmiş, ancak payanda görevi üstlendiği için bu fikirden vazgeçilmiştir.

AYASOFYA’YA BATILILAR ZARAR VERDİ
Fatih Sultan Mehmed kendini dünyanın kralı gibi gördüğünden mi diğer dinlerin mabetlerine dokunmadı?

İslâm devleti diğer dinleri de kendi bahçesinden yaşatmayı inancının gereği olarak görür, kuşatıcılığı da buradan gelir. Son din olmasının da gereğidir budur. Ayasofya camiye çevrildiğinde de hemen mozaikleri parçalayalım gibi bir anlayış söz konusu değil. Namaz kılınacak yerdeki mozaiklerin üzerleri büyük bir titizlikle örtülmüştür. 17. yüzyıla kadar da bu eserlere dokunulmamış, fakat bazı seyyahlar yere dökülmüş mozaik parçalarını bahşiş vererek aldıklarını yazarlar. Bazıları bilim adamları incelemek için gelmişler ve bazı parçaları yurtdışına kaçırmışlardır. Anlayacağınız Ayasofya’ya zarar veren gene Batılılardır. Öyle ki İtalyan sanatçı Ranzoni, düşmüş mozaik parçalarından tuğra yapıp Abdülmecid’e hediye etmiştir. Bu tuğrayı Semavi İyice, Topkapı’nın deposundan çıkarmıştır. Bugün girişte tuğrayı görmek mümkün.

Ayasofya cami hiyerarşisinin en üstünde dediniz. Sizce Sultanahmet Ayasofya’ya verilmiş bir cevap mı?

Osmanlı Ayasofya’ya meydan okumak için bir buçuk asır beklemiştir. Öyle bir eser yapmanız lâzım ki binlerce yıl önce yapılmış bir eserin değerine eş olacak ve bunu bir medeniyetin cevabı olarak tezahür ettireceksiniz. Bugün bazı belediyeler korunması gereken eserleri bilgisiz ve yetersizce onarmaya çalışıyor. Hal bu ki onun yıkık halini bile bir sonraki kuşağa ulaştırmak bir hizmettir.

AYASOFYA, BÜTÜN TARİKATLARIN BULUŞTUĞU MEKÂNDI
Ayasofya, İslâm medeniyetinin parçası haline nasıl getirildi?

Osmanlı Ayasofya’yı ganimet nesnesi olarak görmemiştir. Bunun yerine onu kendi medeniyetine katarak filizlendirmek, yaşayan, üreyen bir eser haline getirmeyi hedeflemiştir. Hemen minare yapılmıyor, ancak medrese yapılıyor. Vakfiyesi yazdırılıyor. İçinde cami özelliğini ortadan kaldıracak şeyler temizlettiriliyor, çünkü Ayasofya′yı İslâmî medeniyet halkasının içine katmak önemliydi. Ayasofya’nın yaşaması, bakımının yapılması için Kapalı Çarşı’dan 800 dükkânın gelirleri vakfedildi. Sebillerden gelincik şerbetleri akıtıldı. İmarethaneler yapılarak insanlara leziz yemekler dağıtıldı. Şadırvan yapılarak İslâmın temizlik anlayışı izhar edildi. I. Mahmud Kütüphanesiyle ilme verilen önem gösterildi. Bu kütüphane içinde Hz. Osman ve Hz. Ali’ye izhar edilen Kur’ân’lar vardı. Sıbyan mektebinde çocuklar eğitim alıyordu. Ayasofya’da tahtadan ayrılmış 12 maksureyle ders ve sohbet halkaları oluşturuldu. Ayasofya özel günlerde Nakşi’sinden, Halidi′sine, Mevlevî’sinden, Sadi′sine kadar bütün tarikatların zikir ettikleri bir mekân. Kadir Gecesi Hızır Aleyhisselâm’ın camiyi ziyaret ettiği inancı dolayısıyla tıka basa dolardı. Dolayısıyla, Ayasofya İslâmî yaşantı manzumesinin bir parçası haline getirilince büyük oluyor. Ayasofya’nın fethi budur, yoksa “halıları koyup namaz kılalım” değil. Dıştan içe bir anlam bir değer ve güzellik katabiliyor musunuz? Mesele budur. Osmanlı döneminde Ayasofya, İslâm medeniyeti içinden sökülmeyecek kadar kökleştirildi.

AYASOFYA BİZANS ESERLERİ MÜZESİ YAPILACAKTI
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Ayasofya neden müze yapılıyor?

Mütareke yıllarında Ayasofya’nın yeniden kilise yapılacağı söylentileri yayılıyor. İzmir’in işgaliyle de sinirlenen halk Ayasofya’da etten duvar örerek kilise yapılmasına karşı geleceklerini söylüyorlar. Ünlü Ayasofya mitinglerinden birinin Ayasofya için yapıldığı hiç gündeme getirilmiyor. Hatta bir grup Ayasofya’nın kilise yapılması halinde dinamitle patlatmak için müfreze oluşturuyorlar. 1930’lu yıllara gelindiğinde ise Türkiye-Yunanistan yakınlaşması oluşuyor. 1932 yılında Kadir Gecesi radyodan canlı yayın yapılarak Türkçe Kur’ân millete dinletiliyor. Daha sonra bilindiği üzere Balkan Paktı gündeme geliyor. Bu süreçte Ayasofya’nın kilise yapılması gündeme geliyor. Celal Bayar’ın anılarında aktardığına göre M. Kemal, Yunanistan’a jest olarak Ayasofya’nın müzeye çevrilmesini gündeme getiriyor. Restorasyon gerekçesiyle kapatılan cami 1935 yılında müze olarak açılıyor. 481 yıl İslâma hizmet eden yapı, bir oldu bittiye getiriliyor. Burada uluslar arası bir baskının da var olduğunu söyleyebiliriz. Ayasofya ile ilgili başka proje de Bizans Asarı Müzesi’dir. Bu nedenle o dönem İstanbul’un değişik yerlerindeki Bizans eserleri toplanarak Ayasofya’ya getirildi, fakat zamanla proje tavsadı.

AYASOFYA’DA EZANIN TEKRAR ARAPÇAYA ÇEVRİLMESİ POLİTİKASI İZLENMELİ
Bugünkü tartışmalara bakışınız nedir? Ayasofya hayatına cami olarak mı devam etmeli?

1934’teki Vakıflar Kanunu’da 2012 yılındaki Vakıflar Kanunu’da hukukî statü açısından aynı; bir vakıf hangi amaçla kurulmuşsa o amaçla  hizmete devam eder. Bakanlar kurulu kararıyla kanuna aykırı olarak vakıfların amaçları değiştirilebilir mi? Eğer değiştirilebilirse kanun yapıcı olan meclise ne gerek var? Bu yanlışı düzeltip Fatih Sultan Mehmed’in vakfettiği şekliyle Ayasofya’nın kullanılması için yeni bir kanun çıkarmaya gerek yok. İktidarın, bakanlar kurulunun bu kararını iptal etmesi yeterli. Daha önce de Arapça ezan konusunda kanundan “Arapça ezan okumak yasaktır” ibaresi çıkarıldı ve halk bildiği şekliyle okumaya devam etti. Ayasofya konusunda da hükümet ilgili bakanlar kurulu kararını iptal ettikten sonra Kültür Bakanlığı, Diyanet ve Vakıflar Ayasofya’nın yeni fonksiyonuna karar verecektir. Bu ülkenin vatandaşı ve Fatih Sultan Mehmed’in vasiyetine önem veren biri olarak Ayasofya’nın başka bir amaç için kullanılmasından rahatsızım. İnancım o ki bir gün Türkiye’nin, Batı dünyasıyla çatıştığı bir zamanda Ayasofya’nın cami yapılması hükümet tarafından gündeme getirilecektir.

AYASOFYA’YA HAZIR MIYIZ?
Bugün Ayasofya yeterince Müslümanların hayatının içinde mi?

Ayasofya’yı hayatımızın içinde bir mekana dönüştürmemiz lazım. “Ayasofya’nın cami yapılmasına biz hazır mıyız?” diye de sormak lazım. Çünkü bugün Ayasofya’nın şadırvanlarının suyu kesik durumda. Halbuki Müslümanların abdest alarak Ayasofya’yı gezme hakkı ellerinden alınmamalı. Öbür taraftan imarathanede yemekler pişirilip insanlar ikram edilebilir. En azından Cuma günleri ya da fethin yıl dönemlerinde helva dağıtılabilir. Kütüphanesi onarılıp açılabilir. Müslümanlar Ayasofya’ya bilet alıp kubbesinin yüksekliğine bakmak için girmemeli. Bu bakımdan Hille-i Şerif sergisinin açılmasını, Sıbyan Mektebi’nde çocuklara Ayasofya derslerinin verilmesini önemli buluyorum. Çünkü Ayasofya insanlarının ayağının alışacağı bir yer haline gelmeli. Tekrar sormak istiyorum acaba Ayasofya’ya biz hazır mıyız?

Sizce hazır değil miyiz?

Said Nursî, dönemin Başbakanı Menderes’e yaptığı telkinlerde Ayasofya’yı aslına çevirmesini ister. Ancak bugün bizler 1950’lili, 60’lı yılların duyarlılığına sahip değiliz. O dönemin insanlarının Osmanlıyla irtibatları daha fazlaydı. Bizlerin babaları cumhuriyet döneminde doğmuşlar, bizim çocuklarımızın ise bizi görüyorlar. Bizler belki de Osmanlı’dan genetik olarak kopan ilk kuşaklarız. Bu nedenle de çocuklarımıza tarih  bilincini çok iyi vermeliyiz. Said Nursî’nin sözleri ortada dururken bazı Risale-i Nur talebeleri “Sultanahmet’i doldurduk da mı Ayasofya’ya sıra geldi?” diyebiliyor. Bu dejenerasyona dikkat etmemiz lazım. Müslümanların Ayasofya’yı fethetmeden önce temellük etmesine benzer bir ruh hali oluşturmamız gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*