Nurcular, Nur Talebeleri, yani, Risale-i Nur Talebeleri… Bunlar, ahir zamanın sahabe takipçisi, sahabe mesleğinin icracıları. Ahir zamanın dehşetli eşhas-ı mühimmesi olan Süfyan’ın, bin senedir İslâmın bayraktarlığını yapan bu asil milletin dinsizleşmesi için çalışmasına mukabil, onlar, Üstadlarının “Doğru İslamiyet ve İslâmiyete layık doğruluk..” prensibi üzere hareket eden nur şakirdleri…
Üstadlarının sağlığında yaşayan nurcular şanslıydı. Çünkü iftiraka, nizaya sebep olabilecek bir meselede, işin kaynağı, suyun kaynağı yanı başlarında idi. “üstadımız doğrusunu, daha iyisini bilir!” diye, her meselelerini, onunla hâllederlerdi. Üstadları da, her meselede onlara istikametli ve doğru yolu gösterir, bilhassa da, yanılıp, hataya düşecekleri, neticesinde de, görüş birliğinden kopup, tefrikaya düşebilecekleri, başta siyâset olmak üzere, birçok problemlerini çözerdi.
İstanbul’a ilk geldiğinde (1907) “dine, siyaset vasıtasıyla hizmet etme” fikriyle işe başlayıp, daha sonraları meydana gelen hadiselerde, bu yolun çıkmazlığını, yanlışlığını bizzat görüp; <<…bazı münâfık zındıkların siyaseti dinsizliğe âlet etmeye teşebbüs niyetlerine ve fikirlerine mukabil, o da bütün kuvvetiyle siyaseti İslâmiyetin hakaikına bir hizmetkâr, bir âlet yapmaya çalışmış. Fakat o zamandan yirmi sene sonra gördü ki: O gizli münafık zındıkların garplılaşmak bahanesiyle, siyaseti dinsizliğe âlet yapmalarına mukabil bir kısım dindar ehl-i siyaset dini siyaset-i İslâmiyeye âlet etmeye çalışmışlardı. İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tabi olamaz. Ve âlet yapmak İslâmiyetin kıymetini tenzil etmektir, büyük bir cinayettir. Hattâ Eski Said o çeşit siyaset tarafgirliğinden gördü ki: Bir sâlih âlim kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir sâlih hocayı tenkid ve tefsik etti. Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânet edeceksin.” Bunun için Eski Said, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” dedi. Ve otuz beş seneden beri siyaseti terk etti.>>
İşte, üstadın bu prensiplerini iyi bilen talebeleri, siyâsî tercih meselesinde onun sözünden çıkmadıkları müddetçe rahatlardı. Zaten, siyasetle işleri olmayıp, iştigal sahalarına da girmiyordu. Sadece oy verme zamanında, üstadlarının siyasi partileri kategorize ettiği şu üç şekilden; 1- Dini siyasete alet eden. 2- siyaseti dinsizliğe alet eden ve 3- siyaseti dinin hizmetinde kullananlar şıkkından 3.yü hep ihtiyar etmiş, parti olarak da DP yi ismen zikretmiştir. Başa dini siyasete alet edenleri koyup, ilk ikisine geçit vermemiştir. Yaşadığı müddetçe de, bu hep böyle olmuştur.
Üstadın vefatından sonra, siyasi tercihte bir şaşırma olmaması için, üstadın “aldanmaz, kandırılamaz” hizmetkâr-talebesi Zübeyir ağabeyin, diğer ağabeylerle meşvereti neticesinde de, yine demokratların, ahrarların devamı olan AP de karar kılınmış, bazı bir iki içine sindiremeyen olduysa da, umum tarafından bu revaç bulup, öylece devam etmiştir. Ta ki, dini siyasete alet eden ilk parti MNP ortaya çıkana kadar…
MNP sahneye çıkınca, işin vahametini, tehlikesini anlayıp, bu teşekküle şiddetle karşı çıkmıştı. Çünkü biliyordu ki, Süfyanizmin dize getiremediği, boyun eğdiremediği, biat ettiremediği tek metin cemaat olan nur talebelerini, ancak siyasi iftirakla dağıtabileceklerini, araya fitne sokacaklarını biliyordu. Ve o zaman şu tarihi sözlerini söylemişti:” Necmettin Erbakan Bey, Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu, birleşip yeni bir parti kuracaklarmış. Allah korusun bu yeni parti din namına kurulduğu için Müslümanları birbirine düşürür ve hizmetimize zarar verir. Buna bir çözüm bulmalıyız. Bu yeni partinin büyük bir fitneye vesile olacağından korkuyorum. İnsanlar zahire bakarlar ve siyasetin cazibesine kapılırlar. Bazı dostlarımızın bu kudsî hizmeti bırakıp siyasete gireceğinden endişe ediyorum.” Ve bunun üzerine bir iki lokal muhalefetin dışında, cemaatte pek aykırı düşünce ortaya sürülmemişti.
Ne zaman ki, Zübeyir ağabey vefat etmiş, ondan sonra da, Ankara merkezli, iftirak hareketleri başlamıştı. Petrolcü Mehmed Armutçu’nun maddi desteğiyle, bir iki vakıf mesabesindeki eşhas, kendi isimleriyle, kendilerine tâbî cemaatler teşkil etmişlerdi. O zamanlarda da, dini siyasete alet eden 2. parti olan MSP zuhur etmişti. Yeni Asya merkezli, cemaatin infialine, karşı çıkmasına rağmen, maalesef, cemaati, siyasi iftiraka sokmuşlardı. Ve Yeni Asya okuyan cemaatin müntesiplerini dinlemeyerek, zorda bırakarak yollarına devam etmişlerdi. Ve aynı zamanda muhkem bir ittihada sahip, cemaat, iftiraka, ayrılığa düşmüş, Süfyanizmin alkışlayacağı bir şekle gelmişti.
MSP nin, CHP yi iktidara getirme payandası neticesi, cemaatin mümeyyiz bazı abilere intibaha gelmişse de, 80 ihtilali fitnesinin kandırmasıyla, cemaatteki en büyük iftirak başlamış, adeta cemaatin beline darbe vurulmuştu. Daha sonraları, bununla iktifa etmeyip, Yeni Asya gibi kemikleşmiş üstad ve Zübeyir abi takipçilerinin de arasına, indi, şahsi fitneler sokarak, onları da dağıtmışlardı.
Ve bugünlere geldik… Üstadın; “Bir sâlih âlim kendi fikr-i siyasîsine muvafık bir münâfıkı hararetle senâ etti ve siyasetine muhalif bir sâlih hocayı tenkid ve tefsik etti. Eski Said ona dedi: “Bir şeytan senin fikrine yardım etse rahmet okutacaksın. Senin fikr-i siyasiyene muhalif bir melek olsa lânet edeceksin.” Bunun için Eski Said, “Şeytandan ve siyasetten Allah’a sığınırım” dedi. Ve otuz beş seneden beri siyaseti terk etti.>> sözlerinin bugün aynısı, birebir tahakkuk etmeye başladı.
Tabii, fitneye en son olarak, sudan bahanelerle, Yeni Asya’ya bir çengel daha takıp, zorlamaya başladılar. Lüzumsuz didişmeler ve patinaj yapmalar neticesinde, hizmetleri de akamete uğratmaya muvaffak olan Süfyanizmin bu oyunları devam ederken, birden, bir kıyamet, bir tufan, Amerika’nın Japonya’ya attığı atom gibi bir felâketle, koca bir deprem meydana geldi. Canlar gitti, cananlar gitti, memleket sarsıldı, kaç tane vilayet yerle bir olup battı. Bu hadiseler de teyakkuza, intibaha sebep olmazsa, bu aziz cemaat, silkinip kendine gelmezse, ne olur acaba?
“Süfyanizmin oyununa alet olunduğu, artık yeter!” deyip, hani meşhur bir söz var ya, “Ey Türk, titre ve kendine dön!” diye, ona teşbihen, biz de diyoruz ki: “Ey Nurcular! Titreyin ve kendinize dönün!” aslınıza rücu edin! Dünya sizin hizmetlerinize muhtaç, bekliyor. Asli vazifenizi bırakıp, siyasi şeytanların, nefsinizin, enenizin, kin ve adavetinizin, rüçhaniyetinizin esiri olmayın!
Benzer konuda makaleler:
- Siyasetin şeytani yönü
- Doğrulukla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz
- İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz
- Şeytana rahmet, meleğe lânet okutturan siyaset!
- İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz
- Din, siyaset-i İslâmiyeye de âlet edilemez
- İslâmiyet güneşi yerdeki ışıklara âlet ve tâbi olamaz
- Din, siyaset-i İslâmiyeye de âlet edilemez
- Din umumun mukaddes malıdır, hiçbir siyasete âlet ve tâbî olamaz
- Menfaati esas tutan siyaset canavardır
Allah’ım! Günahlarımızı bağışla, hatalarımızı ört! İçine girdiğimiz şuhûr-u selâseyi İslâm âlemi hakkında hayırlı eyle!Bu aylarda yaptığımız ibadetleri, tuttuğumuz oruçlarımızı kabul ve tövbelerimizi makbul eyle! Duâlarımızı, duâsı kabul olanların zümresine dahil eyle! Bu aylar hürmetine Âlem-i İslâm’a manevî fütuhatlar lütfeyle! Âlem-i İslâm’ı fitnelerden, fesatlardan, her türlü ZULÜMDEN, TERÖR ve ANARŞİDEN, DECCALİZMİN ve SÜFYANİZMİN ŞERLERİNDEN, TEFRİKALARDAN, düşmanlıklardan, tabiî afetlerden muhafaza eyle! Zelzele afetinde vefat ederek manevî Şehid mertebesine ulaşan kullarına Rahmetini ihsan eyle. Maddî kayıplarımızı da sadakai Makbuleden eyle. Yaralılara acil şifalar ve sabr-ı cemil ihsaneyle, bir daha bizleri böyle feci afetlerle imtihan edip terbiye etme Allah’ım! Îman ve KUR’AN Hadimlerini muvaffak ve Muzaffer eyle, bilik ve beraberliğimizi daim ve kaim eyle, Âmiiin. Elfü Elfi Amiiin.