Gavs-ı Azam’ın (ks) mümeyyiz özellikleri

Risâle-i Nur Külliyatı’ndan tesbit edebildiğimiz Gavs-ı Azam Abdülkâdir Geylânî’nin (ks) bazı mühim ve mümeyyiz hususiyetlerini arz ediyoruz.

Ehl-i keşifçe vâki ve meşhut olmuş lâtif bir mânevî tasarruf vakıası: “Hazret-i Mevlânâ1 Hindistan’dan tarik-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi Şah-ı Geylânî’nin (ks), ba’de’lmemat, hayatında olduğu gibi taht-ı tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlânâ’nın (ks) manen tassarrufu, bidayeten cay-ı kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbânî’nin (ks) ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şah-ı Geylânî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki, “Mevlânâ Halid senin evlâdındır, kabul et.” Şah-ı Geylânî, onların iltimaslarını kabul ederek Mevlânâ Halid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlânâ Halid (ks) birden parlamış. Bu vakıa, ehl-i keşifçe vaki ve meşhut olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velâyetin bir kısmı müşahede etmiş, bazısı da rüya ile görmüşler.”2

Evet, Peygamber Efendimiz (asm) “Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri mesabesindedirler.”3 ferman etmiş. “Gavs-ı Azam Şah-ı Geylânî, İmam-ı Gazalî, İmam-ı Rabbânî gibi hem şahsen, hem vazîfeten büyük ve harika zatlar bu hadîsi, kıymettar irşadatlarıyla ve eserleriyle fiilen tasdik etmişler. O zamanlar bir cihette ferdiyet zamanı olduğundan, hikmet-i Rabbaniye onlar gibi feritleri ve kudsî dâhîleri ümmetin imdadına göndermiş.”4 “Başta Cafer-i Sadık (ra) ve Gavs-ı Azam (ra) ve Şah-ı Nakşibend (ra) olarak, her biri ümmetin bir kısm-ı azamını tarik-ı hakîkate ve hakîkat-i İslâmiyet’e irşat ederler.”5

Böylece “Gavs-ı Azam Şah-ı Geylânî Hazretleri de “Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri mesabesindedirler.”6 fermanı dairesinde olup, kıymettar irşadatıyla ve eserleriyle fiilen ümmetin imdadına gönderilmiştir. Bu hakîkate binâen ”Şerîat ve itikat noktasında ehemmiyetli sarsıntılar olması hengâmında Buharî, Müslim, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Malik, İmam-ı Ahmed İbni Hanbel ve İmam-ı Gazalî ve Gavs-ı Azam ve Cüneyd-i Bağdadî gibi pek çok eazım-ı İslâmiye imdada yetişip, o fitne-i diniyeyi mağlûp ettiler.”7

”Gavs-ı Azam’ın İsm-i Azamı yâ Hayy’dır.”8 Hayy ismine mazhariyetin bir numunesi meşhur kızarmış tavuk meselidir. Şöyle ki “Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam (ks) Şeyh Geylânî’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş: “Yâ Üstâd! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!” Hazret-i Gavs tavuğa demiş: “Kum biiznillâh!” O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş.”9 Bu hadîse ile Gavs-ı Azam’ın İsm-i Azamı yâ Hayy olduğu da anlaşılmış olur.

Kutb-i Azam Şeyh-i Geylânî; Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın hizmetindeki kudsiyete, kerametkârâne sekiz yüz küsur sene evvel “Gavs-ı Azam ünvanıyla bihakkın iştihar etmiştir.10 Yapmış olduğu verese-i nübüvvet vazîfesi ve ümmeti irşadıyla hikmet-i Rabbaniye ile ferd-i ferid olarak ümmetin imdadına gönderilmiştir.

Yerde iken Arş-ı Azamı ve İsrafil’in azamet-i heykelini temaşa eden Gavs-ı Azam (ks) gibi keskin nazar ve gaypbîn gözleri bulunan binler aktap ve evliya-i azîmeyi camidir.11 Bu cihetle Gavs-ı Azam Abdülkadir Geylânî Hazretleri’nin makamının ne kadar âli olduğu anlaşılmış olur.

Gavs-ı Azam olan Şah-ı Geylânî, çok mehdî-misal verese-i nübüvvet ve hamele-i şeriat-ı Ahmediye (asm)12 gibi mühim bir makama mazhar büyük bir aktab ve evliya-i azîmedir. Hayatı, hizmetleri ve eserleri buna kat’i şahittir.

Kutb-i Azam Şeyh-i Geylânî “Cem-i kutbiyet ve ferdiyet ve gavsiyet”13 makamlarına mazhardır ve üç sütun üzerine durur. Bu makama ahirzamanda şakirtlerinin bağlı olduğu Risâle-i Nur Talebeleri ve onların şahs-ı mânevîsi mazhar olmuştur. Onun için “Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîyi temsil eden has şakirtlerinin şahs-ı mânevîsi “Ferid” makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlâkayla Hicaz’da bulunan kutb-u âzamın tasarrufundan hariç olduğunu ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil.”dir. 14

Bazı büyük veliler gibi Gavs-ı Azam da, bazı evkatta, mazi ve müstakbeli hazır gibi müşahede ederler.15 Bu müşahede Gavs-ı Azam’ın (ks) keskin nazar ve gaypbîn gözleri bulunması, aktab ve evliya-i azîme makamına mazhar olmasındandır.

”Her asırda bir nevi mehdî Âl-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş: Meselâ, siyaset âleminde Mehdî-i Abbasi ve diyanet âleminde Gavs-ı Azam ve Şah-ı Nakşibend ve aktab-ı erbaa ve on iki imam gibi…”16 Burada da Gavs-ı Azam’ın “diyanet âleminde” tecdid vazîfesi yaparak asrının ber nevi mehdisi olduğuna işaret edilmiş. Böylece Gavs-ı Azam da “hakkalyakin bir itikatla ve keşfiyat ve müşahedatla ve ümmette gösterdikleri harika irşadatla ve kerametlerle, Risâlet ve hakkaniyet ve sadıkıyet-i Muhammediyeye (asm)” imamlığıyla ve şahadetiyle imza basıyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*