Gençlerimiz ve gençlik

Medya ve Toplum programıma konuk ettiğim edebiyatçı-yazar Meryem Aybike Sinan’ın sözlerini hatırlıyorum: “Dilimizde hızla yozlaşma görüyorum. Özellikle okullarda çocuklar konuşmuyor, bağırıyor. En çok içim şuna yanıyor; dindar gençlik arasında ağzı bozuk olanlar çoğunlukta. Ben dindar bir ailenin çocuğu, üstelik namaz kılan ve dinî vecibelerini yerine getiren gençlerin ağzının bozuk olmasını bir türlü anlayamıyorum. Kabul edemiyorum. Olmaz böyle şey!”

Bununla kalsa iyi… Bundan önce de, sosyolog Alev Alatlı “Paçozlaşıyoruz” diye argo bir ifadeyle hatırlattığı ve toplumun her kesiminde tırmanan dejenerasyonu dile getirdiğini biliyoruz.

Biz eli kalem tutanlar, bu sütunlarda hep ideallerimizi, hayallerimizi ve duâlarımızı yazarız.

Ama işin bir de “realitesi” var.

Yani yazdıklarımızla yaşadıklarımız birbirini tutmuyor.

Hatta bazı gerçekleri dile getirmek bizi ürkütür. Çünkü biz ne söylersek söyleyelim, toplumda yaşananlar ve hatta en yakınımızda yaşananlar hiç de yazdıklarımız gibi olmuyor.

Bazı okurlarımdan gelen mailleri izninizle paylaşmak istiyorum. Gerçekten ne halde olduğumuzu görmemiz açısından bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum:

“Davut Bey,

Ben ve eşim dindar bir aile olduğumuza inanıyoruz. Çocuklarımızı da küçük yaşlardan itibaren, namaz kılmaya teşvik ettik, dinî kitaplar okuduk. İnançlarımızı dilimiz döndüğümüzce uygulamalı olarak anlatmaya çalıştık. Elbette bu konuda dört dörtlük olduğumuza inanmıyorum, eksik ve kusurlarımız olmuştur. Oğlumun küçük yaşta çok iyi bir çocukluk geçirdiğini ve hiçbir problem yaşamadığını söyleyebilirim. Canımı acıtan şey, oğlumun büyüdükçe bize yaşattığı sıkıntılar oldu. Yaşı ilerledikçe, namaz kılmayı terk etti. Okuldaki başarısı aniden düştü. Sokakta en olmadık gençlerle takılmaya başladı. Okuldan da edindiği arkadaşlar yüzünden kovuldu. Zar zor bir işe yerleştirdik. Orada da en olumsuz tiplerle takılmaya başladı. Hayatımda hiç sigara içmeyen bir kişiyim, ama oğlum sigaraya başladı. Hatta bir parkta arkadaşlarıyla (!) otururken, polis üzerinden bir ot bulmuş. Her ne kadar ‘iftira’ diyorsa da, bu bizi derinden üzdü. Sürekli internette yazıştığı kızlarla buluşuyor, gezip tozuyor. Annesinden para sızdırıyor. Bulamayınca üzerine yürüyor. Ailece baskı yapan karakter değiliz. Psikologlara götürdük, onlar doğrudan anne ve babayı suçluyor. Tamam, biz suçlu olalım, yeter ki, oğlumuz düzelsin, onu en iyi yerlerde görelim. İnanın ne yapacağımızı şaşırdık. Çaresizlik böyle bir şeymiş. Bazen eşim, eğer bu huyu bu şekilde devam edecekse ölsün daha iyi diyor. Ölüsü olan bir gün, dirisi olan her gün ağlar diyor.”
(…)

Mektup uzayıp gidiyor. Aslında en yakınlarımızın da benzer sıkıntılar yaşadığını görebiliyor, elimiz kolumuz bağlı kalıyor. Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, “dindar” bir ailenin çocuğu olmak yetmiyor.

Hani bir söz var, “Âlimden zalim, zalimden âlim doğar” diye. Ters yüz edilmiş karakter bozukluğu yaşayan öylesine çok gencimiz var ki, ne istediğini bilmemenin yanı sıra, her türlü zevki doyasıya ve ömür boyu yaşamak istiyor.

Bir de, bir yazımı eleştiren genç bir kızın notunu aktarmak istiyorum:

“…Siz dini bütün olduğunuzu sandığınız kişiler çocuklarınızı gözlemliyor musunuz? Sanmıyorum. Benim babam çok dindardır. Hatta bir şirketin en tepe yöneticisidir. Ama ben babamdan nefret ediyorum. Hatta bu yüzden dinimi bıraktım. Hiçbir dine inanmıyorum. Çünkü okuduğu kitaplar, bana çok saçma geliyor.”

Ne acıdır ki, bu tür feryatlar da duyuyoruz.

Evet. Bu zamanda kimse kimseyi suçlamasın. Bütün suç, ne varıyla-yoğuyla çocuklarını büyütmeye çalışan anne-babalarda ve ne de gençlerin asi davranışlarında… Herkeste bir sorumluluk payı var.

Cazibedar fitnenin bu kadar kolay ve rahat kol gezdiği, dört bir yanda fitne ateşinin yandığı bu zamanda gençler savunmasız ve çaresiz.

Özellikle, bu tahribat, sefahet, cazibedar hevesat ve ahlâkî yıkım zamanında, günahlardan kaçınmak demek olan iman esaslarına sımsıkı sarılmalı, esas tutulmalı. Asrın bu güne bakan tefsirlerini tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz.

Yok başka yol.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*