Her ilim kendi kelime ve mefhumlarıyla anlatılır

Her ilim; kendi kavramlarıyla, literatüründeki kelimelerle ifâde edilir, anlaşılır, anlatılır, yaygınlaşır, zihinlerde yer eder. Her disiplinin, her düşüncenin kendisine has orijinal mefhumları ve üslûbu olmalıdır. Tıp, astronomi, edebiyat, jeoloji, teknoloji dili gibi.

Risâle-i Nur, modern fen ve sosyal, maddî-mânevî (tefsir, hadis, kelâm, fıkıh, tasavvuf, siyer, ahlâk vs.) ilimleri harmanlayarak sunan yüksek düzeyde bir tefekkür ve imân ilmidir. Dolayısıyla, kendisine has tâbirleri, kavramları ve orijinal bir üslûbu vardır.

Gayet tabiî ki, bu muhteşem eseri anlamak için de bir takım teknik incelikler, metodlar olmalıdır.

Risâle-i Nur, bütün fen ve sosyal bütün ilimlerin harmanlandığı ve ilimlerin şâhı olan “imân ilmi”dir. Risâle-i Nur, günümüz insanlarının bütün meselelerini çözen, sorularını cevaplandıran muazzam, muhteşem bir Külliyat; dünya hayatını düzene, istikrara sokan, insanın sonsuz mutluluğa ulaşmasını sağlayan bir imân ilmidir. Şu halde, onu anlamak için öncelikle kabul etmek durumundayız: Zor olsa da, ağır mefhumlar, tâbirlerler, terkipler yer alsa da onu okumak ve anlamak mecburiyetindeyiz.

Elbette onun da bir heceleme ve tekleme devresi vardır. Zamanla kavram ve kelimelerine âşinalık peyda ederiz. Israrlı ve meraklı okuma sonucunda da anlayışımız, tahlil ve sentez kabiliyetimiz artar.

Artık anlayışımız bir meleke hâline gelir. Onun derin mânaları ifâde eden orijinal cümleleri dimağımıza çarptıkça; ondan çeşit çeşit anlayışlar, anlamlar çıkar, değişik çağrışımlar oluşur.

Yabancı bir dili öğrenmek için senelerce kurslara gideriz. Bir meslek elde etmek için çekmediğimiz zahmet, yapmadığımız masraf yoktur. Şu kısacık dünya hayatına lâzım olacak bir meslek elde edebilmek için en az 25-30 sene eğitim ve öğretimin sıkıntılı çarklarından geçeriz.

Herşeyin bir elif-ba denen alfabesi vardır. İlkokula başladığımızda henüz düzgün bir çizgi çekmesini de bilmeyiz. Ama, iki üç ay sonra harfleri tanır, beş altı ay içinde hecelemeye başlarız. Daha sonra kelimeleri birbirine ekleme, tekleme ve kekeleme ile okumayı sökeriz. Ve zamanla meleke hâline gelir.

Gayret, sebat ile eğitimde derinleştikçe, okuma melekemiz artar, dakikada 150-200 kelime okuyabiliriz.

Sonra grameri, Türkçeyi öğreniriz. Daha sonra edebiyat diline geçer; divan edebiyatının en zor parçalarını, şiirlerini çözer, anlamlarını vermeye başlarız. Veya tıp fakültesine girdiğimizde, o dilin orijinal tâbirlerini çözeriz. Birkaç sene sonra hastalıkların dilinden anlayacak, muayene edebilecek pratisyen bir doktor oluruz. İhtisasımız ve eğitimimiz oranında da anlayışımız, bilgimiz, uzmanlığımız ve kariyerimiz yükselir. Dolayısıyla daha derin bir tahlil gücüne, senteze sahip oluruz.

Risâle-i Nur, öyle bir eğitim sistemi, terbiye metodu, kavrama formülleri geliştiriyor ki, uzun seneler beklememize gerek yok:
“Bir sene bu risâleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.” (Lem’alar, s. 171.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*