Kuran’a göre seçilmiş aileler

Âl-i İmran Suresinin 33 ve 34. Ayetinde “Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini, İmran ailesini birbirinin soyundan olarak alemlere tercih etti. Allah işitendir, bilendir.”1 Buyurulmaktadır. Bu âyette Âdem (a.s.) ve Nuh (a.s.) kişi olarak seçilmiş gibi ifade edilse de kendilerinden sonraki nesillere şümulünden dolayı nesillerine uzanan bir seçim vardır. böylece dört aile Kur’an’da seçilmiş olarak ifade edilmektedir.

Allah, Âdem’i (a.s.) seçmiştir. Bizzat yaratmış, diğer varlıklardan üstün kılmıştır. Kendisinden ona ruh üflemiş, melekleri ona secde ettirmiş, cennetine koymuş, bir hikmete binaen bir vazife ile dünyaya göndermiştir. O vazife, diğer varlıklardan farklı olarak, Esma-i Hüsna’nın tamamına aynalık edecek, yeryüzünün halifesi olacak, bütün isimlerinin nasıl tecelli ettiğini bilecek ve uygulayacak bir tasarruf yetkisi vermiştir. Kulluk mertebelerinin en aşağısından en yukarısına kadar geniş bir yelpazede hareket edebilecek bir kabiliyetle donatmıştır.

Allah, Nuh’u (a.s.) seçmiş. Nuh’un (a.s.) yaşadığı döneme gelindiğinde yeryüzünde putperestlik başlamış, insanlar Allah’a kulluğu bırakıp kendi elleri ile yaptıkları putlara, heykellere tapmaya başlamış. Onlara tevhidi, kulluğu anlatmak üzere Nuh’u (a.s.) bir elçi olarak seçmiştir. Gece dememiş, gündüz dememiş Nuh (a.s.) kavmini tevhide çağırmış, ancak bu yüzyıllara sari davet, kavminin inkardaki inadını, küfrün derin çukurlarına yuvarlanmasını engelleyememiş, bilakis kavminin küfrünü artırmaktan başka bir işe yaramamış. Dokuz yüz elli seneyi bulan bir davetin sonucu olarak yüz kişinin altında bir mü’minler topluluğu ancak meydana gelmiş. En sonunda kavmi, inanmadıkları takdirde vadettiği helaki getirmesini istemişler, Nuh’u (a.s.) yalancılıkla suçlamışlar. O da kavmine beddua etmiş, Allah’a şöyle yalvarmış: “Ya Rabbî, yeryüzünde dolaşan bir tek kâfir bile bırakma! ”2 Allah da onun duasını kabul edip kavmini tufan ile helak etmiştir.

Her peygamberin, Allah tarafından reddedilmeyen bir dua hakkı vardır. Nuh (a.s.) bu hakkını bu şekilde kullanmıştır.

Allah, İbrahim’in (a.s.) âlini seçmiş, kendinden sonra gelen ve Kur’an’da adı geçen bütün peygamberlerin atası yapmış. Oğulları İsmail (a.s.) ve İshak (a.s.) olmak üzere iki koldan nesli devam etmiştir.

İshak’ın (a.s.) neslinden gelen iki İmran ailesi var.

Hz. Musa (a.s.) ve Harun (a.s.) ve kız kardeşleri Meryem’in babası olan İmran. İslami kaynaklara göre, Musa (a.s.) Yakup’un (a.s.) dördüncü kuşak torunudur. Kur’an’da açıkça zikredilmemekle beraber, İslami kaynaklarda babasının adı İmran olarak geçmektedir.
Hz İsa’nın (a.s.) annesi Meryem’in babası olan İmran.
Bu iki İmran ailesinin arasında 1800 yıl kadar bir zaman vardır. Ancak, her ikisi de kök olarak aynı soya dayanmaktadır. Hz. İsa’nın (a.s.) dedesi olan İmran Süleyman’ın (a.s.) torunlarındandır. Yani İshak’ın (a.s.) kolundan gelmektedir.

Her iki İmran ailesi de seçilmiştır.

Birinci İmranın çocuklarından iki tanesi peygamber olarak gönderilmiştir. Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Harun (a.s.)

İkinci İmran’ın ise torunu İsa (a.s.) peygamber olarak seçilmiş. “İmrân’ın karısı (Meryem’in annesi) şöyle demişti: “Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz (niyazımı) hakkıyla işiten ve (niyetimi) bilen sensin”3

“Bir de İmran’ın kızı Meryem’i misal getirir. Meryem, iffet ve namusunu korudu. Biz ona Ruhumuzdan üfledik. O da Rabbisinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden itaat edenlerden oldu”4

İsa (a.s.) ile bu kolun seçilmiş olması tamamlanmıştır. Bu koldaki nübüvvet kapanmıştır. Hz. İshak’ın (a.s.) kolundan seçilip gelen peygamberlik silsilesi Hz. İsa (a.s.) ile son bulmuştur.

İbrahim’in (a.s.) âlinden olan İsmail’in (a.s.) neslinden ise Peygamber Efendimiz (a.s.m.) seçilerek gelmiştir. “Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.”5 “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.”6 Bu âyet-i kerime, hem peygamberimizin hem de ümmetinin seçilerek çıkarıldığını beyan buyurmaktadır.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) ile nübüvvet silsilesi tamamlanmıştır. Son peygamber, en büyük peygamber, dini ve daveti bütün dünyaya, bütün varlıklara şamil peygamber olarak gönderilmiştir.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) da kendisinin seçilerek geldiğini bir hadislerinde şöyle beyan buyurmuşlardır. “Allah, bütün mahlukattan (yaratıklardan) Âdem’in çocuklarını (İnsan oğlunu) seçti; Âdem’in çocuklarından Arapları seçti; Araplardan Mudar kabilesini seçti, Mudar’dan Kureyş kabilesini seçti, Kureyşten Haşim oğullarını seçti, Beni de Haşim oğullarından seçti. Böylece ben, seçkinlerin seçkini oldum.” 7

Bir başka hadislerinde de “Allah, İsmailoğullarından Kinâne’yi seçti. Kinane’den de Kureyş’i seçti. Kureyş’ten de Haşimoğullarını seçti. Haşimoğullarından da beni seçti.”8 Buyurmış ve kendisinin İsmail’in (a.s.) neslinden gelen seçilmiş peygamber olduğunu ifade etmiştir.

Buradaki seçilmiş ifadesinden ırk üstünlüğü şeklinde bir anlayış çıkmaz, çıkmamalı. İslami ölçülere göre herhangi bir ırkın diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ölçüsü takva iledir, bir ırka bağlılık değildir. “Şüphesiz, Allah katında en değerliniz, O’na karşı gelmekten en çok sakınanızdır.”9 Ayeti de bu hakikati açık seçik ifade etmektedir. Buradaki seçilmişlik, nübüvvet iksirinden nasiplendirme, bir görevlendirme olarak anlaşılmalıdır.

Dipnotlar

1. Hucurat, 49/13
2. Âl-i İmran, 3/33-34
3. Nuh, 71/26 Ali İmran, 3/35
4. Tahrim 66/12
5. Enbiya,.21/107
6. Âl-i İmran, 3/110
7. Mecmau’z-zevaid, 8/215
8. Mülim, Fezail, 1; Tirmizî, Menakıb, 1; Ahmed b. Hanbel, 4/107
9. Hucurat 49/13

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*