O gün

“O gün gök erimiş bakıra döner. Dağlar ise atılmış yün gibi olur. Canciğer dost birbirinin hâlini sormaz. Dostlar birbirlerine gösterilecek fakat (kendi dertlerini düşünmekten) birbirlerinin halini soramayacaklar. Günahkâr, o günün azabından kendisini kurtarmak için oğullarını, hanımlarını, kardeşini, içinde barındırdığı sülâlesini ve yeryüzünde kim varsa hepsini birden fedâ edip azaptan kurtulmak ister. Ama kurtulmaları ne mümkün! O, lezadır/saf ateştir. Kafa derisini soyup kavurur. O ateş haktan döneni, yüz çevireni, mal toplayıp yığanı kendisine çağırır/helâk eder. İnsan gerçekten çok hırslı, lezzetlere koşan, sorumluluktan kaçan bir huyda yaratılmıştır.”1

İnsanın bu dünyadaki hali ile ahiretteki hali arasında ak-kara kadar fark olabileceğini mezkûr ayetler çok veciz bir şekilde idrak ettiriyor. Söz konusu cehennem azabı olduğunda dost, oğul, hanım, kardeş, ebeveyn hatta tüm insanlık manasını yitiriyor. Kimsenin bir başkası üzerinde tasarruf hakkı olmadığı halde kendi dışındaki herkesi cehenneme atarak kurtulmak istemesi üzerinde düşünülmesi gereken bir pişmanlıktır.

Demek ki o gün tek bir gündem var: Cehennemden kurtulmak! Oysaki o andaki pişmanlığın ya da herkesi hakkı olmadığı halde feda etmek istemesinin neticeye herhangi bir tesiri yoktur. Gün hırsın, lezzetin ve mesuliyetten kaçışın bedelini ödeme günüdür. Bu bedelin pek çok ayette ifade edildiği gibi kanlı ve irinli su içirilmesi, azabın tekrar ve tekrar tadılması için derilerin yenilenmesi, azabın hiçbir zaman hafiflememesi gibi çok sayıda detayı mevcuttur. Bu feci akıbet çoğunun yalanladığı ya da inandığı halde yokmuş gibi hayatını idame ettirmesinin neticesidir vesselam…

Dipnot: 1-Meâric Sûresi, 8-19.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*