Ülke siyaseti üzerindeki dış güçler gölgesi

Üstad Rusya esareti sonrası İstanbul’a döner.

Ona sorarlar:

“Neden geldin geleli siyasete karışmıyorsun? ”

Dedim: “Şeytanın ve siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.”

“Evet, İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz.”

Osmanlı’nın son zamanında başlamış bu üfleme…

Şu anda bile devam ediyor.

Önceleri İngiltere ve Fransa etkisi vardı.

Buna 1950 sonrası ABD de eklendi.

Hani diyor ya Üstad:

“Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı…” diye.

İşte;

İpin ucu ABD eline geçti…

Hem de neredeyse bütün iplerin uçları…

Bu nedenle ABD derin güçlerinin ülkemiz üzerindeki gölgesi koyu ve sert.

Zira;

Ankara siyaseti üzerinde son derece etkili adamlar.

Bu nedenle;

Ankara’da siyaset yapanların kendi başlarına karar vermeleri çok zor.

Hep uzaktan gelecek telkin ve önerilere kulak kabartmak zorundalar.

Bu 12 Eylül 1980’den bu yana böyle.

Acı, ama gerçek bu.

Önceleri ANAP vardı ABD isteği doğrultusunda hareket eden.

Sonra Demokratlar biraz farklı davranacak gibi oldular.

Ama onlar da 28 Şubat ile tamamen tasfiye edildiler.

Ardından Ak Parti tamamen o dış güçlerin etkisine girdi.

2002 yılından beri de bu etki devam ediyor.

Siz bakmayın bazen efelenme rollerine.

Ülke siyasetine ipin uçları ABD ecnebisi elinde.

Üstadın deyimi ile, “oradan üfleniyor, burada oynanıyor.”

İlginçtir;

Bırakın iktidarı, muhalefet de işin içinde.

Onlar da kendilerine tayin edilen sahnede çiftetelli oynamaya devam ediyor.

Yoksa muhalefet hep kaybetmeye oynayıp iktidar lehine çalışır mıydı?

İşte 31. Mart seçimleri.

Ne oldu?

Uzun süredir buraya uğramayan ABD dış işleri bakanı Ankara’yı ziyaret etti.

Kim bilir kapalı kapılar arkasında ne konuşuldu?

Ardından bir anlaşma olmuş olacak ki, muhalefet bir anda dağıldı.

Bırakın dağılmayı iktidar hesabına çalışmaya başladı.

Halkçılar birbirine düştü, İyi Parti ve DEM adaylar çıkardılar.

Millet ittifakının eski üyeleri birbirlerine ağır laflar ettiler ve ediyorlar.

Peki bu durumdan kim karlı çıkar?

Elbette ki iktidar.

Bakın bu kadar ağır ekonomik şartlarda iktidarın çok büyük bir oy kaybına uğraması lazım.

İstanbul’da ise İmamoğlu’nun oy farkı ile seçimi kazanması gerek.

Zira Kurum son derece yetersiz ve etkisiz bir aday.

Ama seçim sonucunda bakıyorsunuz öyle olmuyor.

Sonrasında;

Herkes kendi kendine soruyor:

“Bu adamlar bu kadar oyu nasıl aldı” diye.

Şayet Kurum gibi bir aday İstanbul’u kazanırsa bilin ki geride çok büyük ayak oyunları gerçekleşmiş demektir.

Muhalefet de bu işin içinde.

Hele ki ana muhalefet gözüken halkçılar…

Adamların bazıları hep kaybetmek üzerine oynuyor.

Hatta liderleri bile.

Geçenlerde “Bize daha çok Aleviler oy veriyor” diye garip bir söylemin seçimlerde kaybetmekten başka ne hedefi olabilir?

Hep söylüyoruz:

Ülke demokrasisinde bir muhalefet sorunu var.

Şayet iktidar alternatifi olarak bir muhalefet kitleniz yok ise orada demokrasiden bahsetmek mümkün değil.

İşte şu an yaşadığımız durum bu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*