Receb ve Şaban isimleri, sevgililer ülkesinden “en sevgililerin” gelişini haber verdikleri gibi, bazen de “sevgililer cennetine” giden yolun dış harem kapısıyla bahçe kapılarının taklarını tedaî ettirirler. İsterseniz seksen küsûr seneye bedel “en güzelinin” oturduğu otağa giden mutlu yol olarak da düşünebilirsiniz. İşte şu güzel kudsî mânâlardan dolayı, milletimizin İslâmiyeti kabul ettiği tarihten bu yana, bu güzel aylarda doğan erkek çocuklarına bir çok aile Recep veya Şaban ismini koymuşlar. Tıpkı Anadolu’muzu bir baştan bir başa süsleyen “Ramazanlar” gibi… Yine Kur’ân’ın övgüsüne mazhar olmuş gecelerin sonunda doğan çocukların “Hacı Bayram” olarak adlandıkları gibi…
Şaban-ı Muazzama mânâsının güzel ismiyle müsemma çocuklarımızı rencide eden “inek Şaban” tiplemesini, “Hababam Sınıfı” romanının yazarı Rıfat Ilgaz ortaya atmıştı. Kahramanı Kemal Sunal için “inançlara hürmetkârdı” diyorlar. Kadere bakınız ki, giden insanı günah, hata ve kötü şöhreti de peşi sıra takip ediyormuş. Kemal Sunal’ın çocukları ve sevenlerinin yerinde olsam; onu kabrinde muzdarip edecek ve haşir meydanında yüklü faturalar getirecek filmlerini piyasadan toplatırdım. Sevenlerinin ve varislerinin rağmına, ona inançlarımızı inciten ve ahirette sıkıntı verecek resim ve filmlerini inatla neşredenler hakkında hukukî takibata giderdim.
Adurno ile Reich’ın Türkiyeli şakirtleri olan “müptezel köy romancıları” geleneklerimizi ve millî ahlâkımızı bolşeviklerden daha acımasızca yıkmışlardı. “Şaban” tiplemesiyle de sinemada başlayan gelenek ve ahlâk düşmanlığının boyutlarını anlatmamıza, kahramanının ahirete gitmiş olması maalesef mani oluyor.
Otobüsle şehirler arasında yaptığım bir seyahatte “Recep İvedik” tiplemesini seyretmeye mahkûm edilmiştim. Estetik düşmanları şu güzel vatanda, mukaddes topraklarda, bu aziz millete düşmanlarının yapamadığı kötülüğü “Recep İvedik” tiplemesiyle, cehalete mahkûm bu insanların göbeklerini kahkahadan hoplata hoplata yapıyorlardı. Anadolu insanı sert mizaçlı olabilir. Davranışlarında ve konuşmalarında kibar olmayabilir. Hatta bir kısım saray aristokrasisinin iddia ettiği üzre kaba da olabilir: Ama ahlâksız değildir. Ahmak değildir. “Recep İvedik” tipi gibi ormanlardan veya çöllerden gelmiş yamyam misâli kıllı bir insana Anadolu’nun hangi şehrinde rastladı acaba Şahan Gökbakar… Son zamanlarda revac bulan “Beyaz Türklere” özendirecek bu filmin hangi mânâsıyla irtibatlandığını henüz çıkarabilmiş değilim… İnsan bedeninin; ten, renk, göz rengi ve biçimi, boyu ve kafa yapısının bu modern çağda tenkit edilmesinin “gizli bir ırkçılık” sorunu olduğunu da unutmamak gerekiyor. Avrupa ve Amerika kültürleri, insanların “dış görünüşünü“ asırlarca problem edinmişlerse de, bizim kültürümüzde böyle bir derdimiz olmamıştır. Bin senelik yazılı ve sözlü edebiyatımız “Recep İvedik” tiplemesinin arkasındaki anlayışın Müslüman ve Türk olmadığını ortaya koyuyor. Avrupa ve Amerika’daki kültürel ırkçılığın tetiklediği dizi ve filmlerin gençlerimiz üzerindeki menfî etkisi ortada iken; yeniden “duruşu, karakteri ve yapısı” belli olan Anadolu insanını küçük düşürecek; sarışın, kumral, mavigözlü ve gökbalanları öne çıkaracak dizi, reklâm ve programların yalnızca insanımızda kompleks hastalıklarına sebep olacağını düşünüyorum.
Doğrusu birçok insanda olduğu gibi, “Recep İvedik” tiplemesini ortaya çıkaran yapımcı, senarist ve yönetmenlere karşı bende de “derin bir şüphe” uyanmaya başladı. Durup dururken insanlarımıza kabalığı, ahlâksızlığı, edepsizliği, vahşeti, zulmü, yalanı, hokkabazlığı ve gayr-ı ciddiliği ders veren bu filmler nereden perdeye yansımaya başladılar? Milletin kültür, zevk, estetik, ahlâk, tarih ve geleneğiyle ilgilenenlerin bundan böyle “Recep İvedik” gibi yapımlara daha sorgulamalı yaklaşacaklarını ümit ediyoruz.
Bizde san’at ve kültürde Avrupa’dan çok farklı bir duruşu sizler de müşahede etmişsinizdir. Avrupalı san’atkâr, maksad ve hedefini san’atında eğip bükmeden ortaya koyuyor. San’at tenkitçileri ve seyirciler de san’atkâr ve eseri hakkındaki kararını rahatlıkla verebiliyor.
Bizde maalesef birçok san’atkâr ikiyüzlüdür. San’atında takiyyeyi esas alır. Maskadı İslâmiyete, dinî terbiye kurallarına ve insanî temel prensiplere itiraz olan bazı marksist yamağı san’atçılar, mümkün olduğu kadar hedeflerine nifak ve ikiyüzlülükle yürümeye çalışıyorlar. Bu ise san’atın sadeliğine, hür duruşuna ve de samimiyetine büyük zarar veriyor.
Müslümanlar için fevkalâde önemli olan Receb ve Şaban isimleri üzerinden mukaddes zamanlara ve kutlu aylara münafıkların telkin ve teşvikiyle sataşmanın san’ata müsbet bir getirisi olmayacaktır. Milletimizin kültürüne nakış nakış işlenmiş bu isimlerin vahşice mânâlarından koparılışına, Avrupa’daki freudistler bu denli muvaffak olamazlardı. Kemal Sunal’ın “Şaban” tiplemesinden sonra Türkiye’de kaç ailenin çocuklarına bu mübarek ismi verdiğini hiç merak ettiniz mi? Ve nitekim Şahan Gökbakar’ın “Recep İvedik” yapımından sonra aynı akıbet Receb isminin başına gelmiştir.
Bu milletin beden ve ruh sağlığı kadar, estetik ve ahlâk sağlığı da önemli değil mi acaba? Allah’ın kendisine ve sevgili Peygamberine (asm) izafe ettiği zamanlar olan Receb ve Şaban’a karşı, münafıkâne usûllerle yapılan hücumların hesabı sorulmazsa, elbette sıra Ramazan’a gelecektir. Sihirbazların hokkabazlıklarıyla uyutulan zavallı millete sahip çıkamadıkları takdirde “Ramazanlarımızın da” tehlikede olduğunu düşünüyorum. Yoksa yanılıyor muyum?
Benzer konuda makaleler:
- Rağbet edilen gece, Regaib Gecesi
- Üç Ayları manevî arınmaya vesile kılmalıyız
- Risale-i Nur´da Güzellik Anlayışı
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da