PROF. DR. AHMET BATTAL: RİSAlE-İ NUR BİR HUKUK DERS KİTABIDIR
KUR’ÂN, ADALETİ ÖĞRETİYOR
Bir çok hukuk öğrencisinin, fakültelerini bitirmelerine rağmen hukuk ve adalet manasını tam olarak kavrayamadan ve gerçek anlamda hiçbir şeyi öğrenmeden geldiğini vurgulayan Prof. Dr. Ahmet Battal, “Öğrenciler hukuk fakültelerine, hukuk hakkında tek kelime dahi bilgisi olmadan geliyorlar. Halbuki adalet gibi bir kavram ta ilk okuldan bu yana hatta okul öncesinde aileden öğrenilecek mühim bir kavramdır. Nitekim Bediüzzaman Hazretleri Nur Risâlelerinde, ‘Evet, dünyada en yüksek hakikat, peder ve validelerin evlâtlarına karşı şefkatleridir. Ve en âli hukuk dahi, onların o şefkatlerine mukabil hürmet haklarıdır’ diyerek, daha en başta aileden “hukuk kavramını” hayatımıza sokuyor. Evet, Kur’ân, hak ve hukuk kavramlarını hayatın merkezine taşımaktadır. Bediüzzaman da bu mühim meseleyi gündemimize taşıyarak, müceddid olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakımdan Risâle-i Nur bizim için aynı zamanda bir hukuk ders kitabıdır.“ dedi.
ADALET KAVRAMI HAYATIN İÇİNDE OLMALI
Hukukun toplumsal hayata aksedebilmesi için hukuk kavramını hayatın merkezine almak gerektiğini belirten Battal sözlerini şöyle sürdürdü: “Adalet herkesin hak ve yükümlülüğüdür. Adaletin sembolü terazidir. Bu hem Kur’ânî bir hakikattir, çünkü Kur’ân’da “mizandan” bahsedilir hem de ta Osmanlı’dan bu yana, Osmanlı armasında da olduğu gibi terazi önemli bir semboldür. Çünkü terazi mizan, denge, ölçü, kıstas gibi çok mühim manaları ihtiva eder. Ancak ne yazık ki, bugün bazı hukuk fakültelerinin sembollerinde yine elinde bir terazi ve bir kılıç olduğu halde gözleri bağlı bir kadın figürüne rastlarız. Bu Yunan adalet tanrıçası Themis’i sembolize eder. Bugün Yargıtay’ın önünde de bu sembol vardır. Yani biz adalet kavramını ilâhî ve Kur’ânî bağlarından koparmış ve tutmuş teraziyi bir putun eline tutturmuşuz. Bu da adalet kavramının hayatımızdan ve toplumsal hayattan kopup gittiğinin bir sembolüdür bize göre…”
ADALETİN İLÂHÎ YÖNÜ UNUTULMAMALI
Adaletin ilâhî yönü olduğunu belirten Battal şöyle konuştu: “Kur’ân’da dört temel mesele, tevhid, nübüvvet, haşir ve ibadettir. Bunların hepsi de adalet kavramıyla bağlantılıdır. Adalete ulaşmak için en önemli kaynağımız Kur’ân’dır. Ondan sonra Sünnet-i Rasulullah ve en son akıl ve vahyin mezcinden oluşan içtihatlar gelir. Burada vicdan-ı umumî de bazı durumlarda kıstas olabilir. Medenî hukuk anlayışında ise adaletin kaynağı devlet ve devletin kanunlarıdır. Adaletin bize göre birinci amacı Allah rızasıdır. Yani adaletin hedefi nedir diye soracak olursak, biz Allah’ın rızası deriz. Zaten Müslüman’ın her gün Fatiha Sûresinde okuduğu “sırat-ı müstakim” ifadesi, aslında hepimiz için adaletin yolu olarak tefsir edilebilir. İslâmın öngördüğü devlet ve adalet anlayışında böyle bir cazibe unsuru vardır. Ancak modern hukukun ve devlet anlayışının üç kuvveti olan Yasama-Yürütme ve Yargı bir nevi “dafia devleti” manasını ihtiva eder. Yani suçu ve suçluyu def etmek manasındadır. Ancak İslâm’ın ve Allah’ın Rasulu’nun saltanatı sadece zahiri değil, kalp ve akılları cezbeden manevî bir “cazibe devletidir.” Yani bu cazibe devleti kavramı, kalplerde ve ruhlarda kurulan bir saltanatı işaret etmektedir.”
ADALET, İŞİ EHLİNE VERMEKTİR
“Bediüzzaman da Allah Rasulunun (asm) Asr-ı Saadet döneminde tesis ettiği maddî ve manevî devlete işaret ederek, o inkılâba vurgu yapıyor. O çöl ortamında mevcut bulunan ahlâk-ı seyyieyi, ahlâkı haseneye nasıl tebdil ettiğini anlatıyor. Bizim anlayışımıza göre devletin insanları dönüştürmesi doğru olmaz. Hürriyet-i vicdana yani din ve vicdan hürriyetine aykırı bir durumdur bu. Yani toplum fert fert Allah için hükmetmeden, hakim ve savcıların Allah için hükmetmesini beklemek abes olur. İşte ancak böyle manevî bir saltanatla bu inkılâplar gerçekleşebilir. Aksi halde mümkün değildir” diyen Prof. Dr. Ahmet Battal, daha sonra ise Bediüzzaman’ın adalet-i mahza kavramından bahsetti. Bediüzzaman’ın “Adalet, işi ehline vermektir” manasını vurguladığını beliren Battal, “Adalet-i mahza ise devletin devam ve bekası için yapılabilecek zulümleri engeller. Böyle zulümler ancak göreceli ve nisbi bir adalete dayanabilir. Yani yine Bediüzzaman tabiriyle, adalet-i izafiye perdesi altında yapılan zulümdür” dedi.
Benzer konuda makaleler:
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Yeni dönem Said Nursî ile şekillenecek
- Müflis Proje: KEMALİZM
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Bediüzzaman bugün yaşasaydı…
- Şanlıurfa’da kalpleri fetheden Risale-i Nur dersleri
- İslam ve Demokrasi