Risale-i Nur’da kelimeler şevk dolu, kıpır kıpır!

Kahramanmaraş’ta, “Risale-i Nur’da Şevk Kaynakları” konulu seminerimizi paylaşıyoruz. Öyle hissediyorum ki, ayrıca bir kaynaktan bahsetmeye ihtiyaç yok. Nurlu satırların bizatihî kendisi; şevkin kaynağı, enerjinin kaynağı… Çünkü sizi ‘Şevk-i Mutlak’a götürüyor, ‘Şevk-i Mukaddese’ götürüyor.

Satırlardaki kelimelerin her birinin bir enerjisi var, hatta bazıları yerinde duramıyorlar, kıpır kıpır, şevk dolu, aşk dolu, enerji dolu. Şevk arayanlara duyurulur!

Evet, dün itibariyle Kahramanmaraş’ta idik. Sakarya gündemi henüz zihnimizden inmeden, şimdi Kahramanmaraş safhası başladı. Ne güzel! Binler şükür!

Bu öyle tatlı bir şey ki, bu öyle İlâhî bir ihsan ki, insanı uyutmuyor, insanı atalete itmiyor; hatta insanı şevklendiriyor, ayağa kaldırıyor, satırlara sevk ediyor, adeta ‘Oku!’, ‘Oku!’ diyor. Faaliyetin içinde tadı, şevki, heyecanı öyle açık ki! Rabbim bizleri bu iman ve Kur’ân dâvâsından hiç ayırmasın! Son nefesimize kadar bu ‘şahs-ı manevî-i nuranî’nin içinde ömrümüzü tüketsin.

Halen de yine bu kahraman ilimizin sınırları dahilindeyiz. Onun için bu satırlar taze taze yazıldı. Yani kelimeler bu ilimizin kokusunu, rengini, tadını taşıyor. Yani bir faaliyetin içindeyken o faaliyetin yazısının yazılması çok önemli. Çünkü, sınırların dışına çıktığınızda hava değişiyor, insanın psikolojisi, etkilendiği şeyler, zihin gündemi, vücut kimyası, hasılı; her şey değişiveriyor. Onun için en güzeli, faaliyetin henüz daha içindeyken, henüz daha tadı damağındayken duyguların, düşüncelerin kaleme alınması önem arz ediyor.

Kahramanmaraş’a girer girmez, bizi karşılayan iki kahraman ağabey ile birlikte Gönül Fm’de Mesut kardeşimizin programına katılarak, Özel Gündem programında, Kendinizle Yürüyüşe Çıkın kitabımızın muhtevasını konuştuk.

İnsanın, yaşı, yaşadıkları, şartları ne olursa olsun ihmale gelmeyeceği üzerinde durduk. İhmalin imha getireceği cümlesi ise, işin ağır faturasına dikkatleri çekti. Doğrusu oldukça zevkli ve renkli geçen bir program oldu. Daha radyoya ayak basar basmaz, içeriden bizi karşılayan hava, ortamın, duvarların, orada bulunan eşyaların hoş bir ruh hali taşımaları dikkatimi çekti. Nitekim radyoya girerken ayakkabıların çıkarılması hali bile, diğer radyo mekânlarından farklı bir hava estiğinin bir göstergesiydi.

Aslında burada şunu ifade etmek istiyorum: Mekâna sinen bir ruh var. Onun için bir mekâna girdiğinizde ilk olarak o ruh sizi karşılıyor. O ruh da, o ana kadar ki o mekânda sarf edilen kelimat ile alâkalı. Yani güzel kelâmların konuşulduğu mekânlarda elbette güzel ruhlar, ulvî ruhlar; kötü kelâmların konuşulduğu mekânlarda da hâliyle kötü ruhlar, süflî ruhlar vardır.

Nitekim evlerimizde de, iş yerlerimizde de oluşan ruh hali bu değil mi?

Ondandır ki, camilerimizde, mescitlerimizde, nuranî ortamlarımızda hep o ulvî ruhlar bizi besler ve oralarda ayrı bir hava teneffüs ederiz. Oralar birer terapi merkezleri gibi bizi olumlu etkilerler, oraya girerken ki ruh halimizle çıkarken ki ruh halimiz çok farklıdır.

Tabiîdir ki, durum bedenimiz için de söz konusu.

Orası da ruhumuzun evi olduğu için oradaki havayı da cüz’î irademizle biz oluşturuyoruz. Günlük hayatta kullandığımız sözcükler, dinlediğimiz müzikler, gördüğümüz görüntüler elbette havamızı etkiliyor. Her bir kötü kelimenin, her bir kötü görüntünün kirletici olduğunu unutmayalım.

Lütfen havamızı kirletmeyelim!
**
Kahramanmaraşlı kardeşlerimizle, ağabeylerimizle ‘Risale-i Nur’da Şevk Kaynakları’ konusunu paylaştık.

Doğrusu, buradaki seminerimizde hissettiğim şey, okuduğum veya sarf ettiğim kelimelerin bana daha bir sıcak gelmesi ve bana daha bir yakınlık göstermesiydi. Yani insan kendi bedeninden ve ruhundan mamül kelimelerle daha bir sıcak temas sağlar mı, o kelimeler kişinin kendisine daha özel şeyler söyler mi, bir de her bir kelimenin özel bir enerjisi, onun için de her bir cümlenin bir pozitif veya negatif enerji düzeyi var mı?
Doğrusu, işte burada ben onu hissettim, var.

Onun içindir ki, okuduğunuz bir kitap hayatınızın ciddî bir operasyondan geçmesini netice verebiliyor. Kendinizi o kitabı bitirdikten sonra, yenilenmiş, değişmiş, virüsleri temizlenmiş hissedebiliyorsunuz. Bu tamamen sizin okuduğunuz kitaptaki kelimelerin, cümlelerin, paragrafların enerji düzeyi ile alâkalı bir durumdur.

Yani kelimelerin içindeki harflerin her birinin, rakam karşılıkları ile hesaplarının var olduğunu, bunun bir ilim olduğunu, bu ebced ve cifir hesapları ile de tarihî vakıalara ışıklar tutulduğunu, yarınlara dönük işaretler, hatta kıyamete dönük işaretler yapıldığını, ama bunu da yine o ilme vakıf ilim ehlinin yapabildiğini, Risale-i Nurlar bize ifade ediyor. Nitekim, Sikke-i Tasdik-i Gaybi isimli eserinde Bediüzzaman Hazretleri, kıyametin kopma sürecini dahi, bu ilimle eserine nakşetmiştir. Yani o zaman, âlemde yaş ve kuru ne varsa Kur’ân-ı Kerîm’de yer aldığına göre, böyle bir önemli hadisenin de elbette yer almaması düşünülemez. Tabiî ki bu gaybı bilmek anlamında değildir. Bu, bu ilimle Kur’ân’ı anlamak anlamındadır.

Kahramanmaraş’ta daha bir dikkatimi çeken, ‘kahraman’ kelimesinin taşıdığı pozitif enerji oldu. Ve bu kelimenin daha çok kullanılmasının olumlu, ciddî bir etki yapacağına inandım. Çünkü aynı seminerimizde Üstad Hazretleri, Şeyh-i Geylani ve onun gibi zatlar için, ‘Kahramanlar kahramanı zatlar!’ ifadesini kullanıyordu.
Elbette tam bu cümlelerin devamında, ‘İşte sizin iman ve Kur’ân hizmetlerinizi alkışlayan, İmam- ı Ali (ra) ve Abdulkadir-i Geylani gibi zatlar himmet ve duâları ile sizin arkanızda ise, daha insan için, hizmet adamı için, İman ve Kur’ân şakirtleri için gam mı olur?’ anlamında, şevk yüklemesi yapıyordu.

Onun için şevkimizin hiç kaybolmaması, aynı zamanda o üstadların yanımızda olduğunun hissedilmesi ile mümkündür. Yani bu hizmetler sahipsiz değil, bu hizmetler kimsesiz değil, başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere, bütün asır mücedditleri yapılan faaliyetlere şahsiyet-i manevîyeleri ile nezaret etmektedirler. Ama tabiî ki, insan imtihan halindedir. Ulvî hizmetlere nefsanîlik karıştırırsa elbette şevksizliğe düşebilir. Bu durum, hizmetlerin ulvîliği ile alâkalı değil, kişinin ulvî dâvâya nefsanîlik karıştırması ile alâkadardır. Bunun da adı, ihlâssızlıktır.
**
Kahramanmaraş ilimizin oldukça güzel bir hizmet merkezi var. Bu mekân inşaallah hayırlı hizmetler yapmaya başlamış ve devam ediyor. Ne mutlu böyle hizmet mekânlarına vesile olanlara!

Bir de mekânları işleten, oralara ruh katan iman ve Kur’ân talebelerinin varlığı, haliyle mekânları yaşanabilir, uğranabilir ortamlara dönüştürüyor. Oraları cazibe merkezleri haline getiriyor.

Bir de hizmet etmek isteyen için, şu mekân bu mekân, şu şehir bu şehir mazeretinin olmaması gerekiyor. Nur öncüleri kahraman ağabeylerde böyle bir seçim yok. Hatta onlarda problemli gözüken, şevksizlik gözüken yerlere gitmek daha bir anlamlı oluyor. Nitekim Zübeyir Gündüzalp’in, hizmete müteallik nerede bir ihtiyaç varsa, problem varsa, hizmet varsa oraya yönelmesi maslahata uygun gözüküyor.

Hizmet hayaliyle yaşayanlar için, şehir, ülke farkı yoktur: ‘Hayali bir şehirde yaşamıyorum, hayalimi yaşadığım şehirde yaşıyorum.’ genel, kuraldır.

Doğrusu bu satırların hayat bulduğu saatlerden biraz sonra, Kahramanmaraş lise ve üniversite talebeleriyle daha özelde bir araya geleceğiz. Risale-i Nur dersi yapacağız. Tabiî onların Nur gündemlerini de merak etmiyor değilim. Yani merak ettiğim şey de, günde kaç sayfa Risale-i Nur okunduğudur. Çünkü artık bu bir gösterge gibi. Nerede nitelikli okuma varsa, elbette orada hayat vardır. Okumanın olmadığı yerde şevk de, yüksek gayeler de, âlî himmet de olmuyor. O zaman bu hizmet-i imanîye ve Kur’ânîyedeki kardeşlerimizin, ağabeylerimizin hayatının kalitesi, günde kaç sayfa Kur’ân, kaç sayfa Risale-i Nur okuduğu ile alâkalıdır.

Zübeyir Gündüzalp’in, ‘günde on sayfa imanı muhafaza eder, on beş sayfa şevke getirir, yirmi sayfa da hizmet ettirtir’ formülü hayatın içinde uygulanacak ve hayat kalitemizi ölçecek, ‘manevî bir durum cetveli’mizdir.

Okumalarınız bol olsun efendim. Bunun sadece size değil, bütün kâinata olumlu katkısı var. Bu, bir ciddî cephede yer almak ve o cepheye sürekli destek olmak gibi bir şey. O zaman sürekli okumak, sürekli okumak…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*